Ah şu alafranga ‘züppeler’ olmasa, bizi hep bunlar mahvetti… Fransızca aksanıyla Türkçe konuşan, ama kendi ecdadından haberi olmayan, başka kültürlere ait sanat tarzlarını, kültürleri benimseyen gençlerimiz var. (19. Milli Eğitim Şurası, Recep Tayyip Erdoğan, Aralık 2014) Eğitimde reform felsefemiz biçimlendi: AHMET MİTHAT EFENDİ! 19. Milli Eğitim Şurası’nda konuşan Tayyip Erdoğan- gerçi matbuattan senaryolara, sanattan futbola […]
Ah şu alafranga ‘züppeler’ olmasa, bizi hep bunlar mahvetti…
Fransızca aksanıyla Türkçe konuşan, ama kendi ecdadından haberi olmayan, başka kültürlere ait sanat tarzlarını, kültürleri benimseyen gençlerimiz var.
(19. Milli Eğitim Şurası, Recep Tayyip Erdoğan, Aralık 2014)
Eğitimde reform felsefemiz biçimlendi: AHMET MİTHAT EFENDİ! 19. Milli Eğitim Şurası’nda konuşan Tayyip Erdoğan- gerçi matbuattan senaryolara, sanattan futbola konuşmadığı konu kalmadı- eğitim sistemindeki sorunu kökten teşhis etti: Fransız aksanıyla konuşup dinine diyanetine, ecdadına sanatına yabancı Alafranga gençlik. Elbet onları suçlayacak değil ya? Artık gençlerimize özgüven aşılayacak, ta anaokulundan başlayacak yeni bir hayat tarzı sunacakmışız.
Bunlar hep Bihruz Bey!
Nerede o din diyanet bilen, şanlı ecdat Binbaşı İhsanlar, Ali Beyler, kahraman Cezmiler? Nerede düşkün Dilrubalar, Mehpeykerler, Bihterler? Bunca yıldır düşündük, denedik, imkân verdik olmadı. Güç geçmiyor ki gençlik gayrı ahlaki yollara savrulmasın, dinine diyanetine yabancılaşmasın, Itrileri, Dede Efendileri, canım Necip Fazılları unutmasın? Nerede efendim? 50 yıl önceden bir metin getirsek, içinde üç-beş Osmanlıca geçse lügate bakmadan anlayabilecek kaç gencimiz var? Tutturmuşlar bir Fransızca, hepsi de olmuş Monşer, Mesyö, Madam! Yıllardır bunu söylüyorduk: Şirazileri, Mevlana’yı, Gülşehri’yi, Kadı Burhaneddin’i, Sultan Veled’i, Gazali’yi bilmeyen gençlik olur mu? Ya nerede o Akif’in Dersaadet semalarında çınlayan sitemleri?
Çare Ahmet Mithat Efendi!
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm/ Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli’de/ Felatun’u beğenmez anda çok divaneler gördüm.
…
(Ziya Paşa)
Herkes olmuş Robespiyer, eline baltayı alan öğrenci doğruyor. Olur mu efendim? Okul dediğin Sarı Usta’nın marangoz atölyesi, öğrenci dediğin de birinci tip kavak ağacı mı? Vur beline testereyi, geç cilayı, yont babam yont! Devlet dediğin şefkatli olacak, sevgiyle aşkla, imanla öğretecek. Ne yapsın, bilmiyor sabi sübyan? Ne bir sure biliyor, ne bir ayet, ne bir hadis? Fatiha’yı öğrenecek o canım dudaklar daha anasınıfında yok boya kitabıydı, yok ıvır zıvır oyuncaklar, yok Ali Ayşe’yi seviyor, Yok Mehmet topu atsın… Bakıyor televizyona: Aşk-ı memnu mudur nedir? Behlül müydü biri var, önüne gelen kadını kandırıyor, ağzından şükürden başka bir söz çıkmamış iffetli kızlarımızla gönül eğlendiriyor. Ertesi gün bakıyor, güya ecdad Kanuni! Yaşamı boyunca at sırtından inmemiş bu muhterem Türk Gazi’si olmadık entrikaların şunun bunun içinde. Böyle tarih mi olur? Olmaz olsun!
Güven psikozu
Bir haber: “Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor.”
Sosyal Doku adlı dinci bir derneğin başkanı. Amcam, yaşlıca biri, özetle “Çalışan kadın evliliği reddetme ya da güçten düşme yoluyla erkeği fuhuşa sürükler” diyor. Bunlar insan evladının en arlanmaz ve laçka alter-egosunun ete kemiğe bürünmüş hali. Gördükleri her kişi, eşya ve işittikleri her kavramda penetrasyon imajları gören bir yoksunluk hali. Çatıdaki çivi deliklerinde bile kadın vajinası görebilen ibretlik hayal gücü. Değil insani ilişki kurmak, selam vermek bile tehlikeli. Merhaba dediğiniz bu zihniyetin burun deliklerini bile vajinaya benzetiyor olması kuvvetle muhtemel çünkü. Cumhur’un şey(h)si ‘eşitlik haram’, postacısı ‘mekanik olanı fena’ deyip saçmalarsa müridi de ‘fuhuşa zorlar’ deyip tüy dikiyor işte. Eğitimden sorumlu fetvacı başı ise anasınıfına din dersi sokup ilk ve orta öğretimde karma eğitime son verme gayesinde; ama şu bonzai kafasına bakın ki onu da kat’a kendisi değil, bakkalın çırağına söyletiyor. Tıpkı komşusunun karısına göz diken bakkal misali. Yakalanır da bir sorumlu lazım gelirse çırak var işte.
Tüm gerici, sağcı ve dinci politikacıların palavrasıdır: Millet istiyor! Ölüyle 6 saat sonra seksi merak eden Mursi de bu sapıklığı bir şeyh eliyle tartışmaya açmıştı. Durdukları zemin öylesine beşeriyet dışı ki, IŞİD gibi gerçekten dürüst olanları bir yana hiçbir dinci gerici taleplerini doğrudan dillendirmeye cesaret edemez. Gel gör ki arkasında koruma ordusu olmadan çişe bile gidemeyen; ancak madenci tekmeletip tokatlatan bu zihniyet, bir tv ekranında küstahlık ettiği devrimciyi görünce kasabın kedisine dönüyor. Dinci meczupluğun güven bunalımı ve psikozu tam da böyle bir şeydir.
Yeni hayat altın varak
Recaip Sultan’ımızın ‘yeni hayat’ dediğinin arkasında tam da böylesi bir temel vardır ki yas evinde ölüden bile korkar da mezara dozerle girer. Zatı şahanelerinin ‘yeni hayat’ (aslı yeni nesildir) dediği de, bir sonraki madende ölecek 500 kadar işçi için ‘fıtrat’ dediğinde bu sefer hiç düşünmeden “Ha, tamam o zaman!” diyecek yeni nesil ak- kefenlilerdir. Keza 1800’ler Britanya madenciliği ortalığı kesmediğinde “Asr-ı saadette maden mi vardı?” diye kutsala çalacak ve herkes O’na secde edecek. Ak-pak saraylarda her biri bir madenci canından pahalı altın varaklı bardaklarda zemzem suyu içebilsin diye zevcesi ve kızı ‘Yeni nesil’ ‘karma olmayan okullar’ istenecek tabi ki. Elmas işlemeli klozet ile has ipekten el işlemeli tuvalet kâğıtları olmadığı için ‘abartılı bulunmayacak’ ihtişamlar, kah yaşamı bir tokat ve tekmelik pahada madencilerin kah önce erkek arkadaşlarından, sonra da temelli eğitimden ırak edilecek kadınların canları pahasına kurulacak.
Eğitimin gariban kamu emekçileriyse sultan sarayında her bir nesnemiz kutsi varaklara kaplansın diye özel sektöre havale edilecek. Kalkınma fetişizmli müstakbel ekonomimiz, patronlarımız gönül rahatınca havyar yiyebilsin diye, öğretmeni madenciden hallice çalıştırabilir. İşçinin sofrasıyla patronun zevk ü sefası arasındaki fark da bir namazlık vakitte tutulan saflarla idare edilecektir. Madene yaşam odası, emekçiye güvence yerine ‘mescit’ yapıp bir şişe de gül suyu verdik mi tamamdır. “Tedbir ya resulullah!” değil de “Şükür, bugün de ölmedik Allah” desin diye emekçi, çocuğa da Fatiha öğretiriz olur biter.
Geriye bir tek okul duvarına tabela asmak kalır: Öğretmenler, kindar nesil sizin mabedinizdir! Âmin…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.