Kürtlerin tarih boyunca öne çıkan en önemli özelliği direngenliğidir. Halklarda canlı organizmalar gibidir, ne kadar yok edilmeye çalışılırsa, o kadar dirençleri artar ve yaşamak için direnirler. Kürt halkı da şuan halk olarak var olma mücadelesi içinde ve direniyor. Kobanî destanı da bu direnişin zirvesi durumundadır. Kobanî destanı başarıya ulaşırsa, Kürt halkı önemli bir eşikten geçecek […]
Kürtlerin tarih boyunca öne çıkan en önemli özelliği direngenliğidir. Halklarda canlı organizmalar gibidir, ne kadar yok edilmeye çalışılırsa, o kadar dirençleri artar ve yaşamak için direnirler. Kürt halkı da şuan halk olarak var olma mücadelesi içinde ve direniyor. Kobanî destanı da bu direnişin zirvesi durumundadır. Kobanî destanı başarıya ulaşırsa, Kürt halkı önemli bir eşikten geçecek ve ulus olarak varlığını garantilemiş olacaktır. Kobanî direnişi sadece Rojava Kürdistan’ı için değil, Kürt halkının kendi coğrafyasında güven içinde yaşayıp, yaşamayacağını belirleyecektir. Kuzey, Doğu ve Güney Kürdistan’da yaşayan tüm Kürtlerin de kaderi de buradaki direnişle bağlıdır.
Kürt halkı uzun yıllardır direniyor. Bu direnişin yakın zaman açısından bilineni 1802’deki Güney Kürdistan’ın Süleymaniye şehrini kendilerine merkez edinen Baban Emirliğidir. Kuzey Kürdistan’da Bedirhanlılar ile devam eden direniş ve günümüze kadar kısa süreli kesintilerle karşılaşsa da, 200 yıldan daha fazladır sürüyor. Buna karşı Kürtleri ortadan kaldırmak ve iradesini kırmak isteyen egemenler de, saldırılarını kesintisiz bir şekilde sürdürmüşler, sürdürmektedir.
Bugünde Kürtlerin varlığına karşı egemen devletlerin dışında ve onların yönlendirmesiyle DAIŞ gibi farklı gruplar eliyle saldırılar var. Kürtlerin halk ve ulus olarak varlığına yönelik olarak saldırıların merkezinde Türk-AKP devleti olduğunu daha önce de birçok kez yazmıştım. DAIŞ’ı Kobanî’e ve Rojavaya saldırtan gücün de bu devlet olduğu bazı detaylarla da açıklamıştım. Fakat en son DAIŞ’ın Mürşitpınar sınır kapısından bombalı araçla saldırılması ve Buğday silolarından piyade (bu piyadelerin yüzleri kapalı olduğu ve Türk Özel birlikleri kıyafetli olduğu söyleniyor) olarak DAIŞ çetelerinin yaptığı saldırılar, bir kez daha Türk-AKP-DAIŞ ortaklığını kanıtlamış oldu.
Bu ortaklık Kürtler açısından çok önceden netleşmişti. Kürtler bu ortaklığı Serêkaniyê ve Kobanî’e saldırılarda zaten görmüştü, biliyor. Bölge gazetecilik yapan biri olarak ben de DAIŞ-AKP-Nusra ittifakını yakından gözlemledim ve gördüm.
Sanırım geçen yılın Temmuz ayıydı Serêkaniyê’ye gitmişti. Türkiye destekli Cephet Nusra Serêkaniyê sınır kapısının denetimini elinde bulunduruyordu. Sınır kapısı açıktı ve oradan ciddi bir giriş ve ticaret yapılıyordu. O günlerde gerginlik artmış ve Nusra Cephesi YPG’nin bir aracına saldırmıştı. Bunun özerine YPG operasyon başlatmıştı. YPG’nin burada yaptığı operasyonda sınır kapısının sıfır noktasında çok şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. İki gün süren çatışmaların ardından sınır kapısı ve çevresi El Nusra’dan temizlenmişti. O zaman buradaki çatışmaları yakından takip ediyordum. Daha dumanlar yükselirken sınır kapısındaki durumu yakından görmek için, oraya gitmiştim ve fotolar çekmiştim. Orada ilgimi çeken Türkiye tarafından getirildiği belli olan kanlar içinde bir sedye, sınır olarak bir buçuk metre yüksekliğinde bir kapı ve arkasında zırhlı akrep tipi içindeki Türk askerleri oldu. Bu arada çatışmalar Tel Halef ve Serêkaniyê arasında devam ediyor ve yoğun silah sesleri geliyordu. Serêkaniyê sınır kapısı El Kaide’nin Suriye kolu Cephet Nusra’dan alındıktan ve Kürtler burada etkinlik kurduktan sonra, bir daha o kapı açılmadı ve daha sonra beton bloklarla tamamen kapatıldı.
Bunu niye anlattım. Şuan DAIŞ ve Cephet El Nusra’nın Türkiye ile uzun bir sınırı var. Bu sınır Serêkaniyê’nin batısından başlıyor Ezaz bölgesine, oradan da Hatay’ın güney doğusuna kadar uzanıyor. Bu bölgelerde şimdiye kadar Türk-AKP devletinin hendek kazdığını, tanklar yerleştirdiğini, beton bloklar ördüklerini veya sınırı geçmek isteyenleri taradığını, katlettiğini duydunuz mu? Bölge de gazetecilik yapan biri olarak duymadım. Yine hem Akçakale ve Tel Ebiyat arasındaki ticaretin, yani Türk-AKP devletiyle DAIŞ çeteleri arasındaki ticaretin durdurulduğuna dair bir bilgi aldınız mı? Sanmıyorum.
Akçakale ve Karkamış sınır kapılarından yapılan ticaret ile Türk-AKP devleti ve onların himayesindeki sermayedarın ciddi bir kazanç sağladıkları biliniyor. Özellik DAIŞ Derazor’dan elde ettiği petrolü bu yolla Türkiye üzerinden pazarladığını bir çok uluslar arası kuruluş açıkladı. Bugün eğer DAIŞ Derazor’da, Rakka’da varlığını sürdürebiliyorsa, bunun nedeni bu kapıların açık olmasıdır ve burada yapılan ticarettir. Yine eğer Nusra Cephesi Halep bölgesinde varlığını sürdürebiliyor ve Özgür Suriye Ordusunu neredeyse ortadan kaldırabiliyorsa, nedeni Cilvegözü sınır kapısının bu El Kaideye örgütüne açık olmasıdır. Bu bile Türk-AKP devletinin terör örgütü olarak kabul ettiği DAIŞ ve Cephet El Nusra gibi cani örgütlerin bu bölgedeki varlığını meşru gördüğünün en büyük göstergesi değil de nedir.
Sınırlar ve sınır kapıları DAIŞ ve El Nusra çetelerine sonuna kadar açıkken, Kürtlerin denetiminde olan bölgelerde Cizre’den Ceylanpınar’a birkaç metre bir zırhlı araçlar yerleştirilmiş, hendekler kazılmış ve birçok yerde duvarlar örülmüştür. Efrin sınırına hendekler kazılmış ve duvarlar örüldü. Bu kısa veriler bile bize Türk-AKP devletinin kime karşı ve kimi desteklediğini gösteriyor.
Burada önemli bir soru ortaya çıkıyor. Güney Kürdistan ile ekonomik işbirliği ve Kuzey Kürdistan ile sorunların çözümü için diyalog içinde olduğunu söyleyen Türk-AKP devleti neden DAIŞ eliyle ve açıktan destekleyerek Kürtlere, Kobanî’e saldırıyor? Bir halkla hem dost hem düşman olunur mu? O zaman sormazlar mı bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.