Astronot olmak isteyen öğrenci neden kimyayı seçti ve sonra yeniden ÖSYM’nin kopyalarla, şifrelerle süslenmiş o sınavına girmek için bir senesini daha harap ediyor. Bu her canlının ölümü tadacağı gerçeği gibi önümüzde duran bir ‘alın yazısı’ mıydı? Geçen gün internette dolaşırken bir haberle karşılaştım. YGS’ye (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) girecek öğrencilere önemli duyuru diye. ÖSYM tarafından, […]
Astronot olmak isteyen öğrenci neden kimyayı seçti ve sonra yeniden ÖSYM’nin kopyalarla, şifrelerle süslenmiş o sınavına girmek için bir senesini daha harap ediyor. Bu her canlının ölümü tadacağı gerçeği gibi önümüzde duran bir ‘alın yazısı’ mıydı?
Geçen gün internette dolaşırken bir haberle karşılaştım. YGS’ye (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) girecek öğrencilere önemli duyuru diye. ÖSYM tarafından, YGS’ye girecek öğrencilere ‘hayat kurtarıcı’ bir dizi uyarı sıralanmış. Bu sene yeniden bu sınava girecek olan bir üniversite mağduru öğrenci olarak aklıma birçok anı ve soru işareti takıldı. Ben tek başıma düşündüm ancak içinden çıkamadım belki bu yazıyı okuyacaklarla kafa kafaya vererek bir çözüme ulaşabiliriz diye düşünerek yazmak istedim
Astronot olmak istiyor
Ben 5. sınıf öğrencisiyken okulun son haftalarıydı sınıftan birkaç kişi okuldaydık. Vildan öğretmenim bu boşluktan yararlanarak hepimizin öğrenci dosyalarını önüne yığmış aldığımız notları yazıyordu. Biz meraklı öğrenciler etrafına üşüştük bir yandan notlara bakıp bir yandan da sohbet ediyoruz. Bir anda öğrenci dosyamızın içerisinde yer alan -eski tarih olduğu için tam olarak nasıl yazıldığını hatırlamıyorum- bir bölüme rastladım. Öğrencinin ileride seçmeyi düşündüğü meslek minvalinde bir şey yazıyordu. Hemen atladım ve “öğretmenim siz neden burayı doldurmuyorsunuz” dedim. “Gerek yok ilerde değişecek zaten fikirleriniz” dedi. Ben o kadar çok direttim ki öğretmenime, dayanamadı ve gülerek oraya siyah pilot kalemiyle ‘astronot’ yazdı. 40 küsur kişilik sınıfta meslek hayali dosyasında bir şey yazan tek öğrenci olmaktan ve hayalimin somut bir delili olarak o yazıyı orada görmekten kaynaklı yaşadığım gururu anlatmaya girmek istemiyorum çünkü konumuz o değil. Bizim konumuz tam olarak şu: astronot olmak isteyen bir öğrenci -ki o öğrenci ben oluyorum- neden üniversitede bölüm olarak kimyayı seçti ve sonra pişman olup yeniden baş belası ÖSYM’nin kopyalarla, şifrelerle süslenmiş o sınavına girmek için bir senesini daha harap ediyor. Bu her canlının ölümü tadacağı gerçeği gibi önümüzde duran bir ‘alın yazısı’ mıydı?
Söyle bakalım çocuğum, büyüyünce ne olacaksın?
Hepimizin ama hepimizin cevap vermek zorunda kaldığı bir sorudur ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ Peki verdiğimiz cevaplar beğenildi mi bir kere olsun? Örneğin,
– hahaha tiyatrocu olacakmış, manyak mısın sen aç kalırsın aç!
– ama, ama o benim hayalim… (Olamadı. Çünkü etrafında çok fazla ‘büyük insan’ vardı. Hobi olarak yaptı ya da yapamadı.)
Vildan öğretmenimin o gün o dosyaya astronot yazarken neden güldüğünü anlamam çok uzun yıllar almadı. Çünkü kim “büyüyünce ne olacaksın” diye sorarsa ben astronot dedim kendimden emin bir şekilde; neticede dosyamda yazıyordu. Ama arkasından hep koca bir kahkaha geldi. İtiraf ediyorum şimdi bende astronot olacağımı düşündüğüm yılları hatırladıkça gülüyorum. Diyorum ki yahu bu ülkede çalışan kadın orospu oluyor kim bilir uzaya gitsem benim arkamdan ne derlerdi. Ya da diğer astronot arkadaşlarımla Osmanlıca konuşmak nasıl olurdu? Hoş Diyanete ayrılan bütçeden arta kalan bütçecikle bilim yapmanın sınırı ne olurdu?
Peki, şimdi bir çocuk ilerde ne olacağını büyük bir hevesle söylese size ne düşünürsünüz, ne hissedersiniz? Ben kendi adıma bunu duyduğumda içim dışım büyük bir hüzünle dolar. Neden mi?
Açıklıyorum hemen;
Bir çocuk ben öğretmen olmak istiyorum derse,
Gözümün önüne hemen Eğitim-Sen üyesi öğretmenlere polisin TOMA’larla, gazlarla saldırdığı gün gelir. Yaka paça gözaltına alınışları gelir. Ataması yapılmayan ücretli köleliğe mahkûm edilen öğretmenler, kucağında çocuğuyla “bu sene de atanamadım” diyen öğretmenin gözyaşları gelir. Okuduğu gazete yüzünden, çocuklara önerdiği kitap yüzünden hakkında işlem başlatılan öğretmenler gelir. Berkin’i ana Elifhan hoca gelir.
Bir çocuk ben doktor olmak istiyorum derse,
Dr. Ersin Arslan’ın Gaziantep’te görevi başında bir hasta yakını tarafından öldürüldüğü gün gelir gözümün önüne. Zeynep Kamil’de görev yapan doktorun iki günü bulan aralıksız nöbetleri yüzünden çektiği sıkıntılarını yakarışı gelir.
Bir çocuk ben gazeteci olmak istiyorum derse,
Tabanı delinmiş bir ayakkabı gelir gözümün önüne, Hrant Dink gelir. Dövülen, tutuklanan gazeteciler gelir. Uğur Mumcu gelir, Metin Göktepe gelir. Metin’in annesinin “oyy ben öleyim lo oyy beni de öldürün” deyişi gelir kulağıma.
Bir çocuk ben sanatçı olmak istiyorum derse,
Aklıma “Ucube”ler gelir, Emek Sahnesi gelir. Balerinlere tayt yasağı gelir. Yasaklanan kitaplar, filmler, oyunlar gelir.
Şimdi gelelim yazının en başına. Hakikaten YGS’ye girmek zorunda olan bizler “büyüyünce” ne olacağız?
Bilim insanı olmaktan mı vazgeçeceğiz yoksa Diyanet’e değil bilimsel eğitime bütçe mi diyeceğiz?
Osmanlıca dersini kabul mü edeceğiz yoksa anadilde eğitim haktır mı diyeceğiz?
Basın susturulamaz mı diyeceğiz, penguenleri mi yazacağız?
Kimin öğretmeni olacağız, neleri anlatacağız çocuklara?