Geçen hafta Depo Savaşları ile başladığımız yazı dizisine bu hafta medeniyetin geldiği en dip noktalardan biriyle devam ediyoruz. Operation Repo sanırım henüz Türkiye’ye gelmediğinden Türkçeye çevrilmemiş ama ben “Haciz Operasyonu” diye çeviriyorum. Diyelim taksitle araba aldınız. Sonra kriz çıktı; işsiz kaldınız, evsiz kaldınız ve ödemeleri yapamıyorsunuz. Şirket size ihtar çekiyor ama belki eviniz bile yok […]
Geçen hafta Depo Savaşları ile başladığımız yazı dizisine bu hafta medeniyetin geldiği en dip noktalardan biriyle devam ediyoruz. Operation Repo sanırım henüz Türkiye’ye gelmediğinden Türkçeye çevrilmemiş ama ben “Haciz Operasyonu” diye çeviriyorum.
Diyelim taksitle araba aldınız. Sonra kriz çıktı; işsiz kaldınız, evsiz kaldınız ve ödemeleri yapamıyorsunuz. Şirket size ihtar çekiyor ama belki eviniz bile yok artık, yasalara karşı gelerek arabanızda yatıyorsunuz Scott Stapp gibi; çünkü Amerika’nın bazı eyaletlerinde arabada uyumak yasalara aykırı. Neyse. Yani arabayı satan firma size ulaşamıyor ya da ulaşsa bile haciz esnasında ortaya çıkacak nahoş durumları idare edebilecek elemanları yok; sonuçta şirketin esas işi araba satmak, adam dövmek değil. Bu durumda olan milyonlarca insan ve binlerce şirket olduğundan, yine Amerikan girişimcisinin aklına parlak bir fikir geliyor. Alacaklı şirketler ya da bankaların borcu için, usullü usulsüz tebligatlarla vatandaşı hacizle tehdit edip tahsilatı yapacak donanımda elemanları olan şirketler kuruluyor. Bunlara “repossession agency”, Türkçesiyle “el koyma acentesi” deniyor. Kısaca da Repo-Man diye geçiyor (aynı isimde Emilio Estevez’in oynadığı 1984 yapımı bir film de vardır).
Haciz konusunda eğitimli ve donanımlı, tercihen eski polis, güvenlik memuru ya da özel koruma olan iri yarı adamlar yılda 50 bin dolardan fazla kazanıyorlar bu işten. Hem geliri yüksek hem de oldukça prestijli bir meslek. Ama aslında bizim Kültigin ve adamlarının çek, senet ve tahsilat mafyası’ndan hiçbir farkı yok. Zaten Türkiye’de de hukuk büroları yavaş yavaş bu kıvama geliyor. Bankaların hukuk birimleri borç peşinde koşan avukatlardan oluşuyor, yoksa bankanın alacak verecek meselesinden başka mahkemelik ne işi olur? Düşünsenize yıllarca hukuk okuyorsunuz; hâkimlik, savcılık, avukatlık hayalleri kuruyorsunuz; sonunda gelip yaptığınız iş yasal tahsilat mafyacılığı.
Her neyse. İşte Haciz Operasyonu denen program da bu noktada başlıyor. Programı sunan rezil insanlar bu borçluları arayıp bulup alacaklı şirket adına haciz işlemini başlatıyorlar. Mesela adam evsiz kalmış arabasında yatıyor; bizim elemanlar da sokak sokak, cadde cadde gezip bu plakalı arabayı bulup adamı çıkarıp arabasına el koyuyorlar. Ne oldu, ne bitti derken kavgalar çıkıyor; çıldıranlar, ayılanlar, bayılanlar oluyor; polis filan geliyor. Bir olaylar, bir olaylar yani… Ve bunların hepsi dramatize edilerek bir reality şova reyting malzemesi yapılıyor. Üstelik bu şov 2007’den bu yana yayında. Başlangıç tarihi de manidar. Zaten programın yapımcıları da bu gibi ekonomik zor zamanlarda bu işten çok ekmek yiyeceklerini utanmadan çekinmeden söylüyorlar. Yani resmen ölücülüğün son noktası.
Lizard Lick Tow ve Jennifer Lopez’in projesi South Beach Tow da bu konseptin bir benzerini sunan diğer reality şovlar. Araç çekici kamyonlarla (tow) arabaları toplamaya gidiyorlar, sonra olaylar gelişiyor. Bir bölümde eski bir mahkûmla karşılaştılar, bir bölümde silahlar çekildi, başka bir bölümde programı yapan adam karnından bıçaklandı, hastanelere düşüldü filan. Böyle var ya aklınız hayaliniz durur yani saçmalığın dik alası. Ben ömrümde böyle bir dangalaklık görmedim. Siz Nur Yerlitaş’a dua edin. Yani “çekici araçla gezip arabaları toplayacağız insanlar da bunu izleyecek” diye düşünerek kimin aklına böyle bir program yapmak gelir, nasıl bir zekanın ürünüdür? Tabi buradaki izlenebilirlik arabaya el konurken çıkan olaylara, şiddete ve kimin arabasına el konulduğuna bağlı. Meksikalı ya da siyah Amerikalılar az izlenirken esas reyting zengin beyaz Amerikalılar haciz nesnesi olduğunda geliyor.
Geçen ayın filmlerinden Jake Gyllenhaal’ın oskarlık bir performansla oynadığı Nightcrawler, reality şovlar özelinden değil ama kapitalist medya genelinden olayı ele alarak şahane bir medya ve ‘başarılı insan’ eleştirisi yapıyor. Film özetle, kişisel gelişim kitaplarının ezberini bir bir takip ederek sıfırdan zirveye çıkan bir serbest muhabirin başarı ve para için nasıl insanlıktan çıktığını anlatıyor. Fakat adam sonuçta kişisel gelişim kitaplarının vaat ettiği başarıya ulaşıyor. Tavsiye ederim. Benim anlattığım reality şovlardaki bu saçmalıklar da yozlaşmış kapitalist medyanın özel bir durumu. Ve yine vurgulamakta fayda var: tüm bunlar sıkışan kapitalizmin yarattığı fakirlik ve ekonomik açmazların sonucunda ortaya çıkıyor.
Haftaya ilginç bir National Geographic programını yine Amerika kapitalizminin yarattığı yoksulluk bağlamında ele alıp yazı dizisini bitireceğim.
anil.aba@economics.utah.edu