Gereksizliği, haddini aşan büyüklüğü, inşaat malzemelerinin pahalılığı, uçağı, şöminelerden buhar banyolarına ve sinema salonlarına kadar bin bir lüksü, 700 bin lirayı bulan elektrik masrafı (vs.) halktan soyulan paraların nasıl çarçur edildiğini göstermeye yeter
Gereksizliği, haddini aşan büyüklüğü, inşaat malzemelerinin pahalılığı, uçağı, şöminelerden buhar banyolarına ve sinema salonlarına kadar bin bir lüksü, 700 bin lirayı bulan elektrik masrafı (vs.) halktan soyulan paraların nasıl çarçur edildiğini göstermeye yeter
Kitleleri etkileme ve rant amaçlı devasa yapılar inşa etme politikası AKP’nin karakteristiğidir. Yeni resmi ideolojiyi ve devlet yapılanmasını “Çılgın Projeler”siz tarif etmek mümkün değildir. Toplumda hayranlık uyandırıcı etkisi Mısır Piramitlerinden beri bilinen, Bizans’la birlikte bilinçli bir iktidar tekniğine dönüşen büyüklük nosyonu, İslamcı muhafazakâr hegemonyanın bileşeni yapılmıştır.
Dünyanın en büyük havalimanı olacağı söylenen 3.Havalimanı Projesi, Cumhuriyet döneminde yapılan en büyük cami olarak tasarlanan Çamlıca Camii, Panama Kanalı ve Süveyş Kanalı ile kıyas dahi kabul etmeyeceği belirtilen Kanal İstanbul, dünyanın en geniş köprüsü olarak tasarlanan 3. Boğaz Köprüsü ve nihayet bir buçuk milyar dolayındaki maliyeti ve 207 bin metrekarelik alanıyla Kremlin, Buckingham ve Beyaz Saray’dan daha büyük olan “Ak Saray” tipik örnekler olarak öne çıkmaktadır.
Yeni Osmanlıcı mimari
Resmi olarak “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”, “Yeni Türkiye” diliyleyse Başkanlık Sarayı denilen “bin odalı” Ak Saray, Pembe Köşk ihtiyaçları karşılayamaz hale geldiği için yapılmış değildir. Böyle olmadığı medyatik kullanımından ve “belli günlerde halka açılacağı”nın açıklanmasından çıkarılabilir. Bu ihtişamlı yapı Atatürk’ü geride bıraktığı düşünülen RTE’nin büyük devlet adamlığını ve AKP iktidarının kudretini simgeliyor.
Ak Saray, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ağızlarından düşürmedikleri 1071 ve 1453 rakamlarına yüklenen anlamların (Büyük Selçuklu ve Osmanlı) mimarlık diliyle ifade edilmesidir. Ak Saray’ın Selçuklu mimarisinden esinlenmesi, merdivenlerinin Dolmabahçe Sarayı’ından, seyir terasının Topkapı Sarayı’ndan alıntılanması, postmodernist İslam anlayışıyla sınırlanmamalıdır. Arka planında “altın çağ”a geri dönüş efsanesi vardır. Kitleleri dünyaya hükmetme hayallerinin peşine takmak isteyen faşist diktatörlerin tarihsel geçmişlerindeki şaşalı devletleri diriltme vaatleri hatırlanmalıdır. Antik Roma Devleti’nin halefi olma iddiasındaki Hitler ve Mussolini, eski Reich’ın parıltılı dünyasına gönderme yapmaktan hoşlanırlardı. Çünkü kendi zamanlarında eksik olan “büyüklük” ve “kahramanlık” ruhunun, ancak Roma geçmişine dönmekle mümkün olacağını düşünürlerdi. Mussolini kendini modern Sezar olarak görür, Hitler Napolyon”u aşma tutkusuyla hareket ederdi. Gamalı haç, Roma selamı, Roma (kaz) adımı, şövalyelik kültürü (vs.) tarihin derinliklerinden bunun için çekip çıkarılmıştı.
Türkiye’yi etkin bir bölge gücü yapmak isteyen AKP de, vakti zamanında Ortadoğu ve Balkanlara hükmeden Osmanlı ruhunu diriltme hayaliyle yaşamakta, bunu pompalayıp durmaktadır. Özal zamanında süflörlüğünü Graham Fuller gibi akıl hocalarının yaptığı, ama Davutoğlu’nun tam gaz uygulamaya koyulduğu Yeni Osmanlıcılık tam tamına budur. Hedef Fatih ve Kanuni zamanın ruhunu yakalamak olduğuna göre onlar gibi yapılmalı, büyük camiler, yollar, köprüler, saraylar inşa edilmelidir.
Dünden bugüne büyüklük ve aşma tutkusu
Sınıflı toplumlarda büyük mimari yapılar ezelden beri egemenlerin ezilenleri boyunduruk altında tutması, onlar üzerlerinde korkuyla karışık bir saygı uyandırılması hedefini gütmüştür. Hitler sürekli “eşi görülmemiş yapılar” peşinde koşmasıyla tanınırdı: Roma’daki Petrus Katedralinin 17 katı olarak planlanan Kuppelberg (Kubbeli Dağ), Zafer Anıtı’na giden iki kilometre uzunluğundaki Champ Elysess’e karşı hem daha geniş, hem daha uzun ve daha yüksek Zafer Anıtı tasarısı, New York Özgürlük Anıtını aşan Nürnberg’teki Şeref Tribünü bunlardan bazılarıdır (Elias Canetti). Hitler böylelikle Alman halkını coşturacağını, emperyalist rakipleriniyse etkileyip itaat altına alacağını hesaplıyordu.
Rakipsiz bölge gücü olma iddiasındaki AKP iktidarı ise aynı yolla yayılma alanları karşısındaki üstünlüğünü vurgulamak ve ezeli iç rakipleriyle mesafeyi açtığı fikrini güçlendirmek istemektedir. Bu, “Yeni Türkiye” propagandasının köşe taşlarından biridir. Çankaya Köşkü ve Ulus’taki eski I. TBMM binası ile onun bir çeşit büyütülmüş ve eklemelerle çoğaltılmış kopyasını andıran Ak Saray, “iki ayyaş” ile muhafazakâr İslamın lideri arasındaki farkı ve yeni devletin Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti nasıl aştığını göstermek amacıyla tasarlanmıştır. Çankaya Köşkü, Ak Saray’ın hitabet meydanı bile Anıtkabir’inkinden büyüktür. Bundan sonrası mütedeyyin kitlelerin dış politikasında içe kapalı, gölgesinden korktuğu düşünülen tek parti devri ile AKP iktidarını kıyaslamasına ve onun fetihçi Osmanlı Devletinin şaşalı günlerini yaşatmasını algılamasına bırakılmıştır.
Allah adına lüks ve sefahat
Kuşkusuz devasa yapılar çok amaçlıdır. Simgesel olarak yayılmacılık ve rekabet kadar, iktidarın ideolojik, politik ve kültürel yeniden üretimine, gerici hegemonyanın güçlendirilmesine de hizmet eder. Buna içe yönelik iktisat politikaları da eklenmelidir. Kent rantı üretip paylaşmaya dayalı müteahhitlik ekonomisi dikkate alınmadan AKP olgusu anlaşılamaz.
Devasa yapı demek, devasa sermaye birikimi demektir. Köprü, duble yol, tünel, kanal, havaalanı, spor tesisi, konut, AVM demek yandaşlara dağıtılan pasta payını sürekli kılmak ve çoğaltmak demektir. Bu yüzden 3.Havalimanının, 3.Boğaz Köprüsünün ve Kanal İstanbul’un görünmeyen yüzündeki rantlar ve bunlarla ilgili yolsuzluklar önümüzdeki yıllarda sıkça konuşulacaktır.
Sadece Ak Saray’la bile, “İsraf haramdır, Allah israf edenleri sevmez” ayetini dilinden düşürmeyen AKP önderliğinin samimiyet derecesi ölçülebilir. Söylenenlerle yapılanlar taban tabana zıttır. Gereksizliği, haddini aşan büyüklüğü, inşaat malzemelerinin pahalılığı, uçağı, şöminelerden buhar banyolarına ve sinema salonlarına kadar bin bir lüksü, 700 bin lirayı bulan elektrik masrafı (vs.) halktan soyulan paraların nasıl çarçur edildiğini göstermeye yeter.
Gösterişçilik israfçılıkla, yolsuzluk hukuk bilmezlikle tamamlanıyor. Ak Saray’ın sahibi mahkeme kararlarını takmıyor. İnşaatı ve iskânı mevzuata uygun olmamasını kale almıyor. Memleket, “Devlet benim… kanun benim” kafasıyla yönetiliyor.