HTKP MK Üyesi Erkan Baş’ın, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’un sitemizde 21 Kasım tarihinde yayımlanan ‘Birleşik Haziran Hareketi hakkında kafama takılan sorular‘ yazısına yanıt olarak kaleme alınmış ‘Geleceği kazanmak için ileri atılmak’ başlıklı yazısıdır Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) önemli bir ihtiyacın, şu anda bileşeni olmuşlardan çok daha geniş kesimlerin tanımladığı somut bir ihtiyacın, ürünü […]
HTKP MK Üyesi Erkan Baş’ın, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’un sitemizde 21 Kasım tarihinde yayımlanan ‘Birleşik Haziran Hareketi hakkında kafama takılan sorular‘ yazısına yanıt olarak kaleme alınmış ‘Geleceği kazanmak için ileri atılmak’ başlıklı yazısıdır
Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) önemli bir ihtiyacın, şu anda bileşeni olmuşlardan çok daha geniş kesimlerin tanımladığı somut bir ihtiyacın, ürünü olarak ortaya çıktı.
Daha iyisini daha güzelini daha işlevlisini yaratmak için, aklımız, emeğimiz, gücümüz yettiğince yapabileceğimizi yaparak başlayalım dedik. Bir an önce harekete geçmenin armudun sapı, üzümün çöpü üzerine tartışmaktan daha anlamlı olacağını düşünerek, kendimize, mücadeleci halkımıza ve Haziran Direnişi’nde en gelişkin örneklerini gördüğümüz yaratıcılığımıza güvenerek…
HAZİRAN’ın henüz kuruluş aşamasında yarattığı heyecan önemli. İçinde olanlar, kenarında duranlar, süreçten çeşitli gerekçelerle ayrılanlar ve adlı adınca düşmanca tutum alanlara kadar pek çok kesim tarafından tartışılıyor. Bu da gerçek bir ihtiyaca denk düştüğünü gösteriyor.
Tüm yazılanlara tek tek cevap vermek mümkün değil. Ancak sendika.org sitesinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazı, ortak mücadele deneyimlerimize saygı gereği ele alınmak durumundaydı, okumaya başladığınız satırlar bu nedenle yazılıyor. Yıllarca sayısız eylem ve etkinlikte birlikte olduğumuz Halkevleri’nin Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’un yazısı, HAZİRAN’ı ortaya çıkaran süreçten bize göre son derece yanlış bir kararla ayrılan Halkevci dostlarımızla açık bir tartışma için, dostça bir sohbet için vesile olsun istedik.
Sorulduğu için başlarken bir not ekleyelim, sevgili Samut’un yazısından herhangi bir düşmanlık izlenimi edinmedik, kimi bölümleri şaşırarak okusak bile, esas olarak, “tartışma ihtiyacı” ile yazıldığını düşündük.
“Birleşik Haziran Hareketi hakkında kafama takılan sorular” başlıklı yazıda pek çok soru sorulmuş ve “sorularıma açık, anlaşılır yanıtlar vermenizi diliyorum” cümlesiyle bitirilmişti.
Elimizden geldiğince, yerimiz yettiğince yapmaya çalışacağız. (1)
Haziran nedir?
HAZİRAN, Türkiye’nin alışık olduğu örgütlenmelerden birisi değil. 12 yıldır iktidarda bir siyasi partinin değil de bir suç örgütünün bulunduğu bir ülkede alışıldık örgütlenme ve siyaset biçiminin bir sınırı olduğunu en fazla dile getirmesi gerekenler de devrimciler olmalı zaten.
HAZİRAN bunun bir örneği olarak değerlendirildiğinde Samut’un sorduğu pek çok soru yanıtını buluyor.
Daha somut olarak söyleyelim, HAZİRAN klasik anlamda bir cephe ya da dar anlamıyla bir güç veya eylem birliği değildir. Bir parti ise hiç değildir. HAZİRAN, 2013 Haziran’ında ortaya çıkan büyük halk isyanından çıkarttığımız dersler ışığında Türkiye emekçilerinin, yoksullarının, halklarının ortak mücadelesini geliştirmek için ortaya çıkmış bir harekettir.
Bu hareketin bugüne kadarki örneklerin hiç birisine benzememesi bununla ilgilidir. İçerisinde çeşitli siyasi partilere, derneklere, sendika ve kitle örgütlerine üye olan veya hiçbirisinin üyesi olmayan insanların olması ve bunların ortak bir çağrıyla kendisini ifade eden hatta buluşması önemli bir kazanımdır.
Yeri gelmişken, bir parantez açalım ve başta sevgili Samut olmak üzere pek çok Halkevci arkadaşımızın bildiğini sandığım, ancak bu tartışmada unutmayı tercih ettikleri bir hatırlatma yapayım. Her mücadele dönemi kendi özgün mücadele biçimini ve araçlarını yaratır. Geçmiş dönem diyeyim ama eskidiği gibi bir sonuç lütfen çıkmasın, örneğin Halkevleri de bunun bir örneğidir. Herhalde hiç kimse Halkevlerinin klasik bir dernek olduğunu söylemeyecektir. Bir parti veya klasik bir “demokratik kitle örgütü” olarak da değerlendirilemeyeceği açıktır, ancak en azından sol siyaset alanında önemli bir deneyim olduğunu hepimiz söyleyebiliriz.
HAZİRAN’a da bugün Türkiye’nin ve özellikle emekçi halklarımızın ihtiyacına yanıt verme çabası olarak bakabilirsiniz.
Kendilerinin de olduğu toplantıda konuşulmuştu, sonra yazılı olarak da ifade edildi. “Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.”
Dolayısıyla Halkevci arkadaşlarımıza önerimiz, HAZİRAN ile ilgili değerlendirmeler yaparken, şablonlarla, geçmiş deneyimlerinden çıkardıkları olumsuzluklar üzerinden veya kendi aralarındaki sohbetlerden çıkan kurgularla değerlendirme yapmamalarıdır. Bir politik özne söyledikleri ve yaptıkları ile değerlendirilir. Örneğin, alırsınız HAZİRAN çağrısını, şu şu değerlendirmeler yanlış, şunlar eksik diye ortaya koyarsınız, somut olarak tartışırız. Ancak “kafadaki dünya” ile tartışma yapılmaz.
Özetle ve bu başlıkta son olarak söylemek istediğimiz şudur: HAZİRAN’ın söyledikleri ve yaptıkları üzerinden “dışarıda” durmayı gerektirecek bir şey bulamamaktan çekinmemek, tersine bundan mutlu olmak ve gereğini yapmak gerek.
Haziran bir seçim ittifakı mı?
Bu soruyu ayrıca sormak ve yanıtlamak gerekiyor. Sadece Samut’un yazısında değil, çeşitli vesilelerle Halkevleri çevresinden HAZİRAN’a dair yapılan pek çok doğrudan veya dolaylı değerlendirmede, olmayan bir şeyle, kafalarındaki bir kurguyla kavga ettiklerini görüyoruz.
Samut’un yazısından doğrudan aktararak devam edeyim: “CHP ile seçim ittifakı bir veya birkaç kurucu kişinin CHP’den milletvekili yapılmasını da içeriyor mu? Veya bu konuda bir netlik var mı?”
Kısa ve net yazayım, HAZİRAN daha önce Samut’un referans aldığı yazımda da ifade ettiğim gibi bir seçim ittifakı değil. Bu benim kişisel düşüncem veya HTKP’nin HAZİRAN’a dair bir değerlendirmesi değil. HAZİRAN’ı ortaya çıkaran, bir kısmına Halkevci arkadaşların da katıldığı ODTÜ-Vişnelik tartışmalarında oluşmuş bir mutabakattır.
Haziran Direnişi’nin en önemli yanlarından birisi temsili demokrasi ve onun araçlarıyla yetinmemek değil midir? Dolayısıyla adını HAZİRAN olarak belirleyen bir siyasal girişimi, parlamentarizmle, hele hele düzen güçlerinden birisine eklemlenme arayışıyla yaftalamak çok çocukça… Üstelik bunu devrimcilik tartışması gibi sunmak, özür dileyerek söyleyeyim, iyice komik oluyor.
Bizzat Halkevci arkadaşlarla hem 12 Eylül 2010 referandumunda hem son yerel seçimde Ankara’da ortak aday çalışmasında birlikte olduk. Her iki çalışmada da oy istedik ve oy verdik ama hiç meselemizi sandık ile sınırlandırdığımızı düşünmedik. Dolayısıyla eğer devrimci bir gelişime hizmet sunacak bir sandık taktiği geliştirilebiliyorsa bu tavrı geliştirmemenin apolitik bir tutum olduğunu, devrimcilere düşenin halkın seçeneğini yaratmak olduğunu kendi ortak pratiğimizden biliyoruz.
Ancak somut olarak 2015 seçimlerinde bu mümkün mü, nasıl mümkün olabilir, bunlar henüz HAZİRAN’ın tartıştığı konular değil. Daha önemli ve daha acil konularımız olduğunu düşünüyoruz ve bunları yapmak yerine olmayan bir tartışmayı, üstelik bağlanmış da bir karar alınmış gibi gösterip dışarıda durmanın gerekçesi olarak sunmak, başka şeyler bir yana devrimci ciddiyet ile bağdaşmıyor.
Şunu anlamak çok zor olmasa gerek, biz gerçek işimizi, bugün hemen yapmamız gerekeni yapmaya başlamak istiyoruz. Emekçi halkın bütünlüklü mücadelesini büyütmek adına giriştiğimiz bu uğraşın bir yerinde seçim gündeme gelecekse, gündeme geldiği konjonktüre, o gün sınıflar mücadelesinin somut durumuna bakıp, devrimci bir yanıt üretilebilir. Bunu daha önce hep birlikte ve ayrı ayrı yaptığımız dönemler oldu, şimdi daha iyisini yine birlikte yapabiliriz.
Halkevleri tutumunun öz(n)el gerekçesi
Biliniyor, Halkevleri Genel Başkanı Oya arkadaşımız, Vişnelik sürecinin ilk toplantısına katılmış, anlamlı katkılar yapmış, ardından ikinci toplantıda çok “özel” bir sorun nedeniyle toplantıya devam etme koşullarının olmadığını söyleyerek ayrılmıştı. Keşke böyle bir sıkıntı olmasaydı ve bunun yerine biz kendilerinin politik farklılıklarını öğrenme, tartışma şansı bulsaydık.
Bu konu kendilerinin özel tasarrufudur ve bir yerden sonra tartışmanın çok anlamı yoktur, hatta “anlayışla” karşılanmalıdır. Ancak bütün bir HAZİRAN hareketini bu özel tartışma üzerinden mahkum etmeye kalkışmak anlaşılabilir bir tutum değil.
Bu tutumun devam ettiğini görüyoruz, örneğin “Hareketinizin kurucusu veya bileşenlerinin çalıştırdığı işçilerin yasal, sınıfsal, sendikal haklarına saygı göstermeleri, kayıtsız şartsız tanımaları, çalışma saatleri ve fazla mesai haklarını tanımaları ve mobbing uygulamamaları bir zorunluluk mudur?” cümlesinden bunun dışında bir anlam çıkarmak bizim açımızdan mümkün değil.
Şu anda binlere, belki on binlere varan militanları ile HAZİRAN hareketi içerisinde kaç kişi “işçi çalıştırıyordur” doğrusu bilmiyorum. Ancak sayısının iki elin parmaklarını bile geçmeyeceğinden eminim. Ancak Samut, ciddi bir arkadaşımızdır, böyle bir iddiayı ortaya atıyorsa bir bildiği olmalı. Eğer bir değeri olacaksa burada yazılmalı, böyle tek bir örnek bile varsa HAZİRAN hareketi bununla da mücadele etmek zorundadır.
Ancak buradan kalkıp HAZİRAN’ı mahkum etmek en azından bize çok garip geliyor.
Kusuruma bakılmasın ama, bu Halkevleri’nin GYK’sında (bir miktar da sembolik gerekçelerle) yer alan 2-3 CHP milletvekilini işaret ederek Halkevlerini CHP’nin yan örgütü gibi göstermeye çalışan eleştirilere benziyor. Ben o eleştirileri ciddiye almadığım gibi, bunu da HAZİRAN eleştirisi kapsamında ciddiye alamayacağım.
Sonuç yerine
Kuşkusuz konuşulacak, tartışılacak ve yanıtlanacak çok şey var. Ancak somut konuşmakta fayda var. Türkiye tarihinin çok özgün dönemlerinden birisini yaşıyor, çağrımızdan aktarırsak “ülkemiz emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde, mezhepçi faşist bir diktatörlüğe sürükleniyor. AKP iktidarı baskı ve hileyle, sokak çeteleri kurup, devlet şiddetini sonuna kadar kullanarak bu yolda ilerliyor. Bu gidişata dur demek, yarınımızı AKP’nin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz.”
Bu bir araya gelişte Halkevleri üyelerinin yeri vardır, olmalıdır.
Türkiye’nin içinden geçtiği karanlık bir dönemin direngen unsurlarından birisi olan Halkevleri, solun bir bütün olarak devrimci bir ileri adım atması gereken bir dönemde sorumluluk üstlenmekten çekinmemelidir.
Daha genel olarak, bütün Türkiye devrimci hareketi de bu sorumlulukla hareket etmelidir. 2013 Haziran’ını yaşamış bir ülkenin devrimcileri olarak daha büyük bir sorumluluk üstlenmiş durumdayız. Tarihi olmayanın geleceği olmayacağı gibi geleceğe bağlanmayan bir gelenekçiliğin nostaljiden ibaret kalacağını bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Geleceği kazanmanın yolu, günün devrimci görevlerini üstlenerek ileri atılmaktır.
Türkiye sosyalist hareketinin bir bütün olarak yeniden şekilleneceği bir döneme girerken, bir önceki dönemin tüm devrimci birikiminin geleceğe taşınması ve en küçük bir enerjinin bunun dışında kalmamasını diliyor, bunun için her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu da açıkça söylüyoruz.
Yazımızı, bugün yayınlanan Pusula köşemizden bir alıntıyla sonlandıralım:
“Böylesi özgün bir kesitte “devrimci bir kopuşu” başarmış olanların önü açıktır. Türkiye sosyalist hareketinde eskinin alışkanlıklarını, omuzlarında taşıdığı yükü atamayanların bu dönemeci dönüp dönemeyeceklerini göreceğiz. Ancak en başta da söylediğimiz gibi sosyalist hareketin toplumsal bir güç haline gelebileceği bu özgün koşulların hakkını vermek asli olandır. Somut olarak Birleşik Haziran Hareketi’ni ete kemiğe büründürecek olan da işte bu “kopuş” olacaktır. Sorumluluk tam da budur!”
*Sorulara tek tek atıf yapmak hem yazıyı uzatacak, hem okunmasını zorlaştıracaktı, merak edenler zaten ilgili yazıyı da okuyacaktır diye düşünüp, topluca yanıtlamaya çalışalım. Eksik kalanlar da mutlaka olacaktır, onları da başka zaman, belki yüz yüze tartışmaya devam ederiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.