Deniz Naki Süper ligde futbolcu Gençlerbirliği’nde oynuyor Aslen Dersimli Kürt ve Alevi Kimliğini de politik tavrını da açıkça belirtiyor IŞİD’e, Kobane’ye duyarsız kalmıyor Dahası da var Filistin’e, Lice saldırısına, Uğur Kurt’a, Soma’ya ve daha birçoklarına da kayıtsız kalmıyor Sözünü sakınmadan söylüyor Ve Ankara’da saldırıya uğradı Üç kişiydiler Üç it Üç faşist ‘Kürt Alevi Naki sen […]
Deniz Naki
Süper ligde futbolcu
Gençlerbirliği’nde oynuyor
Aslen Dersimli Kürt ve Alevi
Kimliğini de politik tavrını da açıkça belirtiyor
IŞİD’e, Kobane’ye duyarsız kalmıyor
Dahası da var
Filistin’e, Lice saldırısına, Uğur Kurt’a, Soma’ya ve daha birçoklarına da kayıtsız kalmıyor
Sözünü sakınmadan söylüyor
Ve Ankara’da saldırıya uğradı
Üç kişiydiler
Üç it
Üç faşist
‘Kürt Alevi Naki sen misin lan!’ dediler
Kürtlüğüne de Aleviliğine de sövdüler
Birkaç darbe alsa da ellerinden kurtuldu
Arkasından küfrettiler
‘IŞİD seni … yapsın’ dediler
Sonrası kulüple durumu görüşüyor. Kulüp sözleşme feshini öneriyor. Belki de kendi istedi. Kendi bile istese, kulüp açıkça git demese de, git demeye getirmişler belli ki. Onlar da biliyor ‘nedenini’.
Bunun ‘münferit’ olduğu iddia edilip aklımızla alay edilecek. Alevi ve Kürt gibi ‘lanetli’ kimliklere sahipsen, bunu da açıkça savunuyor, politikleşiyorsan ve üstelik popülaritesi yüksek bir iş yapıyorsan bu ülkede barınamazsın, barındırmazlar! Naki’nin akıbeti bir Hrant olmadıysa ‘şans'(?) İnat ederse olur, olacaktır. Hepi topu küçük bir nüans. Çok çok izbe ve riyakâr bir basın bülteninde, ‘kaçkın ve fanatik bir ‘taraftar’ derler.
Selçuk Şahin,
O da Dersimli
Üstelik O da Kürt ve Alevi
Naki daha önce tehdit aldığında
‘Umarım bir daha öyle bir şey olmaz. Dediğim gibi ben futbol kariyerimde hiç yaşamadım. Yaşayacağımı da düşünmüyorum. Çünkü çok saçma geliyor insanları Alevi ya da Sünni, Türk ya da Kürt diye ayırmak. Hassas konular.’
Diyordu
Haklıydı
Selçuk, benzeri onlarcası gibi sessiz sedasız durmayı
Sadece işine bakmayı ve ‘hassas mevzulara’ girmemeyi öğrenmişti
Başka türlü barınamazdı, barındırmazlardı
Ayıplamıyorum, çünkü o Türkiye’de yaşıyor
Aksi, hem kariyeri biter, hem hayatı kararır
Yalan mı?
Yalan değil: Hassas mevzular!
Birçok şey var ama:
Kadınsan gülmeyi
Kürtsen dilini
Aleviysen mezhebini
Ermeniysen tarihini
Gaysen cinsiyetini
Ateistsen külliyen kendini
Unutacaksın.
Unutacaksın, çünkü: Derin mevzular!
Adı Türkiye olan bir ülkede yaşıyorsan, neyi nasıl hissedersen hisset kendini unutacaksın. Senden beklenen ve arzu edilen bu. Büyüklerimiz sana uygun olanı diyecekler, sınırları zorlamadan yaşayacaksın. İşine gidip gelecek, evde karını dövecek-küfredecek, işyerinde sekreterini taciz edecek, punduna getirince komşuna tecavüz edecek, çok çok mahkemeye çıkıp ‘adli efendilik indirimi’ alıp çıkacaksın. Biraz kodamansan rüşvet yiyecek, rant dağıtacak, rant alacak, eş-dost arasında bakara-makara yapacak, an gelip birilerinin ‘a… koyacak’ ama beyler-paşalar gibi ak-pak saraylarda yaşayacaksın.
Allayıp pulladıkları ve artık cilalama gayreti bile duymadan hepimizin aklıyla bakara-makara geçtikleri Yeni Türkiye bu. İnanan kaldı mı bilinmez ama bitpazarında 10. el malı ‘Orijinal fabrika çıkışlı yeni mal’ diye kakalamaya çalışan işportacı işgüzarlığıyla yol alıyoruz. Hayatlarımıza biçilen roller ve kaderlerimiz ‘yeni’ dense de pek aşina: İstisna görünümlü müstesna hukuk yahut istisna görünümlü ‘müstesna’ haller. Bürokratından memuruna, kulübünden taraftarına(?) ‘müstesna’ rejimin’ her yer ve koşulda üretilip nesillere aktarıldığı eşi-benzeri zor bulunur bir delilik diyarı. Toplumsal alana ilişkin her birim, makbul ‘çoğunluğun’ tam da öğütüldüğü tedrisatla bize yapıp-etmelerimizi kodlama-emretme gayretiyle oluşmakta. Sermayesinden öğretmenine, esnafından tribün holiganına değin ‘makbul’ ve ‘gri’ tonlarla bezenmiş eski bir çarktır ki bu, kendi halinde ve esasında öyle aman aman görünürlüğü bile olmayan sıradan bir sporcuya tahammül etmez, edemez. Hoş, futbol sahnesi faili meçhulleriyle meşhur siyaset sahnesini pek aratmaz: En ‘baba’ karakteri, yenilgiyi hazmedemeyip rakip futbolcuları linç ettirmeye kalkan biri, düşünün artık. Kaptanı ‘ırkçılıktan’ ceza alıp öfkeyi bir ‘futbol sanatı’ haline getiren son derece centilmen(!) bir ulusal takım. Ve golcüsü, erkekliğine kafayı takıp elde silah oda basıp arkadaşına hücum eden agresif bir çocuk. Ulusal sportif ‘babamız’, çocuğumuzu elbet ‘kazanmaya’ çalıştı. Ağızlar, burunlar kırıldı; futbolcular kaçtı ve ne hazin ki yen de ortada kaldı.
Eşi benzeri zor bulunur kompleksler, sınırlılıklar ve dar kafalılıklarla bir bir kaybediyoruz. Tesadüfi başarılarımız bizi aldatsa da, hayatın gerçekleri yüzümüze çarpıp elimizdeki özel değerleri yitiriyoruz. Deniz Naki ne ilktir ne son ne de tesadüf: Bir hotel odasında silahla tehdit edilip darp edilen Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak’ın yaşadıklarından çok da farklı değil. Bu ikisi ‘bireysel’ mesele gibi dursa da, son tahlilde pohpohlanmış cehalet ve erkekliği ile pekala politik bir saldırının kurbanlarıydı. Saldırıya karşı gösterilen tavır da kurbanı güya ‘gençliğinden’ kollarken (aslında açıkça tapışlanıyorlar) mağduru zerre anmayan, üstü kapalı biçimde ‘Hak etmişler işte!’ diyen ve son tahlilde olayın üstünü örtüp adaletin tecellisine engel olan pekala politik bir davranış değilse nedir?
Susacak mıyız?
Elbet hayır! Onlar zorbalığı, ilkelliği, ahlak zabıtalığı ve hatta IŞİD’i ne kadar seviyorsa biz de inadına Denizleri seveceğiz. Nasıl ki gün geldi hepimiz ‘Ermeni’ idik, şimdi de hepimiz ‘Alevi ve Kürt Naki’ olacağız, elhak!