“Düştü, düşüyor” diyeli 12 gün oldu. Düşmüyor, Kobane direniyor; direniş hem AKP’nin bölgesel “derinlik” planlarını hem de Kobane’nin IŞİD eliyle “terbiye” edilmesine dönük “uluslararası konsept”i bozuyor; bir yandan ABD, diğer yandan ABD’nin konumuna paralel olarak KDP Rojava karşısında taktik değiştiriyor. ABD’nin pozisyon değişikliğini ayrıca tartışacağız; bu mesele önemli ve anti-emperyalizm olgusu ilerici-enternasyonalist çizgide ele alınmalı; […]
“Düştü, düşüyor” diyeli 12 gün oldu. Düşmüyor, Kobane direniyor; direniş hem AKP’nin bölgesel “derinlik” planlarını hem de Kobane’nin IŞİD eliyle “terbiye” edilmesine dönük “uluslararası konsept”i bozuyor; bir yandan ABD, diğer yandan ABD’nin konumuna paralel olarak KDP Rojava karşısında taktik değiştiriyor. ABD’nin pozisyon değişikliğini ayrıca tartışacağız; bu mesele önemli ve anti-emperyalizm olgusu ilerici-enternasyonalist çizgide ele alınmalı; ama bu hafta Kobane Direnişi’nin karakteri üzerinden Türkiye siyasetine, “çözüm süreci”ne ve ilerici çıkışı örgütlerken yapmamız gerekenlere bakalım. Kobane derslerine.
Kobane Türkiye sınırında bir ilçe. Suriye’de Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin, yani farklı halkların demokratik, katılımcı ve seküler zeminde yükselttiği Rojava modelinin uygulandığı üç kantondan birisi. Kantonlara dayalı bu yönetsel sistem kendisini demokratik-seküler bir Suriye ve Ortadoğu mücadelesinde devlet merkezli olmayan yeni birarada yaşam modeli olarak konumlandırıyor ve başta Kürtler olmak üzere bölge halklarına bağımsız bir devlet talebi yerine, içinde yaşadıkları ülkelerde bu model aracılığıyla demokratik birlik siyasetine yönelmelerini öneriyor.
Bu kantona yönelik barbar IŞİD saldırılarının nedenleri ortada; geçen hafta tartıştık. AKP IŞİD saldırıları üzerinden Suriye Kürtlerinden Esad’a karşı asker olmasını, gerici muhalefetle işbirliği yapmasını ve kantonlardan vazgeçmesini istiyor. Bu noktada önce bir tutarlılık testi, bir soru: Rakka IŞİD kontrolünde. Yani sınırda Türkiye Rakka ili ve ona bağlı ilçeler ile komşu. Rakka’daki IŞİD’in yönetim modelinden rahatsız olmayan AKP Rejimi, ilçedeki kantonlardan neden rahatsız oluyor?
Şöyle diyenler var: “Kobane, Türkiye’ye silah doğrultmuş bir yapının uzantısı olur”. AKP’nin Kobane korkusunu açıklamıyor. AKP Kobane’nin özsavunma silahlarından vazgeçmesini değil; silahlarını rejime, Şam’a doğrultmasını istiyor. Bunu iyi saptayalım; AKP’nin Kobane’ye çağrısı “barış” çağrısı değil, “Şam’la savaşta askerim ol” çağrısı. “Silah bırak” değil, “silahını Şam’a doğrult” çağrısı.
Bir diğer çelişki: Kürt sorununda ideal müttefik olarak Barzani yönetsel/sınıfsal modeli ile elele yürüyen AKP, Kerkük’ün Irak Kürdistan yönetimine geçmesiyle birlikte yönetimin bağımsızlık referandumundan söz etmesinden sonra, bu devleti tanıyacağını ima ediyor. Demek ki bir; gerçek mesele sınırda bir Kürt devleti korkusu da değil; iki, mesele sınırın öte tarafından Türkiye’ye silah doğrultulması olsa gerçekten, Kandil Kobane’de değil, Irak Kürdistanı sınırları içinde bulunuyor.
O halde Kobane üzerinden restore edilen “güvenlikçi” söylem; AKP’nin ve etrafında şekillenen yeni otoriter koalisyonun Kobane tedirginliğinin üstündeki yaldızlar olmaktan öteye gitmiyor; kazıyınca bu yaldızlar pul pul dökülüyor. Gerçekte AKP Kobane’ye Yeni Osmanlıcı bölge ve ülke tasarımı içinden bakıyor. Bu açıdan belirtmeliyiz; Kobane süreci, AKP’nin “çözüm süreci”nden ne anladığına dair bir turnusol işlevi gördü, görüyor.
Neden? Yine başlıklar halinde gidelim.
1) HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Salı günü grup toplantısında “masada daha önce oturduğumuzda Rojava ayrı, süreç ayrı demiyordunuz, kabul ediyordunuz; ne oldu da fikir değiştirdiniz?” sorusunu sordu. Bu soru önemli; yanıtı da. Aktardığı bu bilgi doğruluyor; AKP için Türkiye’de “barış” süreciyle Suriye’de Esad’ı devirmeye odaklanmış Yeni Osmanlıcı-mezhepçi savaş süreci birbirini tamamlayan karakterdeydi. AKP Türkiye’de barışı, Suriye’de savaş üzerinden okudu. Esad’ın devrilmesi üzerine yapılan bu stratejik planlarda Rojava bu nedenle başta sorun değildi. Ancak şimdi denklem değişti; Esad kaldı; arkasında büyük bir jeopolitik kuvvet oluştu. AKP’nin Öcalan’ın 21 Mart mektubu üzerinden “Misak-ı Milli” sınırlarını ima eden, Kürdü Yeni Osmanlı jandarması gibi konumlandırarak bölgeyi denetleme projesi olarak devreye soktuğu ve Türkiye içinde muhalif cephede Kürt kanadını eylemsizleştirmeyi de garanti altına almayı arzuladığı projede içerik mücadelesi şimdi biçimi aştı. AKP, süreci bitiremez; en azından en kritik 2015 seçimine kadar. Süreci bitirmek yerine süreçte Esad’ın kalmasına dayalı yeni bir “balans ayarı” yapmak istiyor. Oyalama, zaman geçirme de tıkandı; artık içerik tartışılacak. Demirtaş’ın verdiği bilgi bu yönde yorumlanabilir; en başından beri AKP’nin bölge tasarımları içinden okuyup anlamlandırdığı “çözüm süreci”, tasarımın duvara çarpması karşısında makas değiştiriyor. Dolayısıyla Kobane üzerinden yürüyen mücadele, aynı zamanda çözüm sürecinin içerik mücadelesi. AKP yeni duruma uygun “müzakere” öncesi Rojava kanton modelinden “kurtulmak”; Kürt Hareketi kanton modelini Türkiye’de sürecin içeriği olarak kurumsallaştırmak/tanıtmak istiyor.
2) AKP için Kobane modeli bir tehdit ve bu tehdit yeni değil; TEKEL’den Gezi’ye, Gezi’den Kobane’ye uzanıyor. AKP kamusal hayatı hiyerarşik, patriyarkal, dinci ve piyasacı temelde yapılandırma projesi karşısında konumlanan, hayatın içinde, mekanı, sokağı, parkı, mahalleyi, işyerini, şehri tutan, seküler, demokratik, katılımcı, özgürlükçü ve kamucu temelde yeniden yapılandırarak AKP’nin yaşam modelinin alternatifsiz olmadığını görünürleştiren her denemeden nefret ediyor. Bu açıdan belirtmeliyiz, AKP Gezi Parkı’ndaki 16 günlük yeni bir yaşamı örgütleme girişimini neden ezmek istediyse, Kobane’yi bir de bu nedenle ezmek istiyor. Bu açıdan zor da olsa görülmeli; Gezi’nin aşağıdan, demokratik, özgürlükçü birarada yaşam modeli Kobane halkının; Kobane’nin dini siyasal bir sömürü aracı olmaktan çıkaran, kadını siyasal ve sosyal yaşamın her alanına katan laik-demokratik modeli geniş Haziran kitlelerinin özlemidir. AKP’nin esas başarısı ise, bunu görünmezleştirmesi, seküler anlam ve siyaset dünyaları arasındaki düşmanlıkları sürdürerek kendisine karşı cepheyi zayıflatmasıdır.
3) Kobane Direnişi sürecin içeriğini belirleme mücadelesi; diğer yandan şu ana kadar somut bir adım ve yol haritasının açıklanmadığı “çözüm süreci”nde AKP’nin elindeki esas içeriği de açığa çıkarttı. Bu anlamda Kobane’nin IŞİD, Diyarbakır’ın Hizbulkontra saldırılarıyla karşı karşıya kalması; 1 TOMA’ya karşı 5 TOMA, 10 TOMA alınması yönündeki “kararlılık”, “misliyle karşılık verme”, “düştü, düşecek” yaklaşımı ve son olarak Kobane protestoları bahane edilerek gündeme getirilen yeni diktatoryal yargı paketi bir bütün olarak sürecin “zor”a dayalı karakterini açığa vurdu. AKP “çözüm süreci”nde manevi zor olarak “din kardeşliği” çözümü tıkanır tıkanmaz maddi zor gücünü tahkimata yöneldi; AKP tarafında çözümün içeriği tüm toplumsal muhalefete “baskı”nın dozunu arttırma eğilimiyle belirlendi.
Giderek otoriterleşen ve toplumsal-siyasal muhalefetin ezilmesine dönük girişimleri net olan AKP’nin Kobane sürecinde Meclis’ten geçirdiği tezkereyle kurduğu siyasal ittifaklar yeni bir aşamaya işaret. Bir yandan Kürt sorunu üzerinden tahkim edebileceği baskı rejiminde ittifaklarını test eden AKP, diğer yandan da Meclis’e getirdiği yeni yargı paketiyle Kobane sürecini Türkiye’de toplumsal-siyasal muhalefetin bastırılması/sindirilmesi yolunda bir fırsata çeviriyor. Her dış savaş girişimi, aynı zamanda içeride halka karşı bir “iç savaş” hamlesinin vesilesi olarak görülüyor; bununla tamamlanıyor. O zaman belirtelim: Türkiye’nin batısında dikta varken, doğusunda demokrasi mümkün olmuyor; doğusunda OHAL varken; batısında demokrasi serpilmiyor. Birleşik, bütünlüklü bir direniş bu gerçekle kurulacak. Direnişleri birleştirirken Türkiye’yi de ilerici, demokratik çözümler etrafında birleştirecek bir hareketin zamanıdır. Aksi herkese yıkım; görülüyor.
4) Türkiye’de önce 90’larda Hizbullah; ardından KCK operasyonları sırasında AKP ve Cemaat ataklarına maruz kalmış Kürt hareketi, Suriye’de de IŞİD gericiliğiyle karşı karşıya bırakıldı. Nitekim IŞİD haftaiçi resmi yayınında Kobane’ye “laik karakteri” nedeniyle saldırdıklarını açıkladı. Bu nokta önemli; saldırı gerek Türkiye’de gerekse bölgede mezhepçi ve gerici saldırıların tek bir ülkeye sınırlandırılamayacak bir ilerici, seküler birleşik mücadele gündemini dayattığını yeniden hatırlattı.
Görelim, Kobane merkezli gelişmeler AKP’nin Kürt sorununa “din kardeşliği” temelinde çözüm girişiminin çöküşüne işaret. Kürt sorununa “din-mezhep kardeşliği” çözümünün bugün geldiği yer; Suriye’de Kürdün IŞİD, Türkiye’de Kürdün Hizbulkontra güçleriyle “terbiye” edilmesinden öteye geçemedi.
Bu durum bir başka açıdan turnusol kağıdı: Türkiye’de de bölgede de gerçek anlamda barışın ve demokratik birarada yaşam modellerinin inşası eşzamanlı olarak gerici-faşizan yapılanmalar karşısında ilerici-demokratik laik ittifaklar kurmakla, modeller ve mücadeleler örgütlemekle mümkün. Bu yüzden Türkiye’de AKP gericiliğine karşı mücadele verip Kobane’de IŞİD’e karşı mücadeleye sırt çevirmek de; Kobane’de IŞİD gericiliğiyle mücadele edip Türkiye’de AKP gericiliğini önemsizleştirmek de büyük hatalardan. Seküler siyaset, yaşam biçimleri ve anlam dünyasının ayrım gözetilmeksizin saldırı altında olduğu koşullarda ilerici siyasal seçenekler bu hatalardan vazgeçmek zorunda. Dinci siyasetin tarihsel olarak neredeyse bütün bileşenlerinin ataklarına bir şekilde maruz kalmış bir hareketin de, ilerici halkın da, Türkiye’nin emekçi halkının da demokratik bir çözümde tek seçeneğinin demokratik ve laik yeni bir Cumhuriyet programı olduğu bir daha açığa çıktı. Bu açıdan gerçek laiklik mücadelesi, emekçi karakterde olduğu kadar demokratik çözümün ve bölge barışının da ayrılmaz bir parçası olarak hayatın dayattığı bir gündem.
Ayakları hem Haziran’a hem de Kobane’de ilerici konumlanışlara basan bir birleşik mücadele hareketinin bu eksende yaratılması kaçınılmaz görünüyor.
Ya Suriye ve bölge siyaseti açısından yaşananların anlamı? Tartışmayı sürdüreceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.