Bursa Emniyet Müdürlüğü ekipleri Nisan 2008’de, savcılığın talimatıyla 77 yaşındaki bir adamı, 14 yaşındaki bir kız çocuğunu ve annesini Mudanya’da gözaltına almıştı. İddia şuydu; anne küçük kızın bu yaşlı adam ile beraber olmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu yaşlı adam ise kızı kendisi ile cinsel ilişki kurmaya zorluyordu. Polis, bu küçük kız çoğunu onu zorla alıkoyarak cinsel […]
Bursa Emniyet Müdürlüğü ekipleri Nisan 2008’de, savcılığın talimatıyla 77 yaşındaki bir adamı, 14 yaşındaki bir kız çocuğunu ve annesini Mudanya’da gözaltına almıştı. İddia şuydu; anne küçük kızın bu yaşlı adam ile beraber olmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu yaşlı adam ise kızı kendisi ile cinsel ilişki kurmaya zorluyordu. Polis, bu küçük kız çoğunu onu zorla alıkoyarak cinsel ilişki kurmaya çalışan adamdan ve buna engel olmayan annesinden korumak üzere hareket etti. Adam ünlü birisi idi. Ne babanın şikâyetten vazgeçmesi, ne de bu olayda kız çocuğu ruhen ve bedenen yaralanmamıştır içerikli adli tıp raporu fayda etmedi. Suç kanıtları yok edilemiyordu. Böyle bir hikâye her zaman her yerde yaşanabiliyor. Çünkü maalesef çok uzun zamandır, dünyada bir erkeğin parasının veya bileğinin zorbalığı ile genç kadınlarla beraber olmasını onaylayan, destekleyen bir düzen içinde yaşıyoruz.
Bu hikâyede adı geçen adam ünlü bir Türk sağcısı Hüseyin Üzmez’di. Üzmez, önce kendisine ’komplo’ kurulduğunu ileri sürmüş, sonra sorgusunda ailesiyle ahbap olduğu bu kız çocuğuyla evlenmeyi düşündüğünü, o nedenle birlikte olduğunu söylemişti. Üzmez bu işi yaptığında 77 yaşındaydı; bu yaşa ülkemizin sağcı, İslamcı ve faşist gelenekleri içinde yer alan bir erkek olarak ulaşmıştı. Üzmez geçtiğimiz günlerde cezası sona ermeden öldü. Üzmez’in 2008 yılında açık kanıtlara dayanarak çocuk alıkoymaktan 13 yıl hüküm giymiş olması, bugün Akit gazetesi tarafından Gülen Cemaati komplosu olarak değerlendirilebildi. Böylece 2008’den bugüne kurulan “Yeni Türkiye”de hükümet taraftarlarının işlediği her suçun üstünün, komplo bahanesiyle örtülmesinin kural haline geldiği bir kez daha örneklenmiş oldu.
İlk sağ eylemci Üzmez
Hüseyin Üzmez, 1952 yılında henüz lise öğrencisiyken, gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast girişiminde bulunmuş. Bu yüzden ‘İlk sağ eylemci’ olarak bilinen Hüseyin Üzmez, Ahmet Emin Yalman’ı öldürmeye teşebbüs suçundan mahkûm olmuş ve 10 yıl hapis yatmış. Üzmez hiçbir zaman -eğer metaforik anlamı dürüstlükse- delikanlı olmamış. Suikast olayında Savcı’ya ve kendisiyle röportaj yapanlara farklı konuşmuş, bir pazarlık sonucu suçu üstlenmiş. Üzmez kısa süreli de olsa Büyük Doğu dergisi başyazarı Necip Fazıl Kısakürek’le cezaevi arkadaşlığı yapmış. Çünkü Yalman’ı yazıları ile hedef gösteren Kısakürek de bu olayda hüküm giymiş. Cezaevinden çıktıktan sonra yarıda bıraktığı liseyi, ardından da hukuk fakültesini bitiren Hüseyin Üzmez, bir dönem Turgut Özal Hükümeti’nde Sağlık Bakanı Mehmet Aydın’ın özel danışmanı olarak görev yapmış. Ben Üzmez’i Türkiye’nin en köklü İslamcı gazetelerinden biri olarak niteleyebileceğimiz Vakit gazetesindeki kaba yazılarıyla tanımıştım.
Üzmez’in taciz suçu ortaya döküldüğünde kamuoyunda büyük bir etki yarattı. Olay çok çirkindi. Malum Üzmez’in içinde yer aldığı İslamcı-politik kampın birinci iddiası, kendileri dışındaki herkesin ahlaken çirkin olduğu yönündedir hep. 2008 yılında İslamcı kişiler, kurumlar, yayın organları bugünkü meşruiyetlerine sahip değildi. Muhafazakâr-demokratlar olarak kendilerini ispatlamak üzere bir savaş veriyorlardı. O yıllarda sadece bazı patronlara ait olan gazetelerin ve televizyon kanallarının bir kısmı, bugün artık yaşamıyor ya da hükümetin borazanı olarak vazife yapıyor. İslamcılar bugün 2008’de hayal ettiklerinin çok üstünde, net bir güce sahipler. Bunda ısrarcılıklarının rolü var.
Israrlı bir savaşçı: Sibel Eraslan
Yeni Türkiye’ye giden yolda etkili olmuş bir kadın olarak Sibel Eraslan’dan bu vesileyle bahsetmek isterim. Çünkü Eraslan 2008’de Hüseyin Üzmez’ i savunmakta hiç tereddüt etmedi. Hemen bir yazı yazdı ve Üzmez’in üzerine gidenleri öncelikle “darbecilik”le suçladı:
“Derin donduruculardan çıkarılmış yatak odası manzaraları, İslamcı kesimin ümüğünü sıkmakta birebirdir ve bu en işbitiriciliği defalarca denenmiş en atadan kalma servisçilik, yine iş başında… 28 Şubat’ta Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin üzerinden toplumun inanç değerleri üzerine çalınan kara damga, nasıl iyi bir kotarıcılık ve darbe örtücülüğü işlevi gördüyse diktatörlerin lehine… İşte yeni yeraltı servisleriyle bir kez daha burunburunayız.”
Yaşlı tacizciyi savundu, kızdan şüphelenilmesini önerdi:
“78 yaşındaki birinin ayakta zor dururken nasıl tecavüz edeceği ayrı bir konu…14 yaşında olduğu söylenen tecavüz mağduru kızın Emniyette verdiği ifadenin tüm ayrıntılarıyla basının eline geçmesi ise ayrı bir konu…”
Bu konuda yazarı olduğu Vakit gazetesi yönetimi ile uyum iççideydi. Onlara göre de, “Hüseyin Üzmez aleyhine delil olarak küçük kızın karakol beyanlarından başka bir bilgi yoktu.”
Eraslan yazısında Üzmez’ i kahraman olarak lanse etti: “Ahir ömründe adam vurmaktan, kongre basmaya, mahpushanelerden idamla yargılanmaya, müebbetten ipte sallanmaya kadar hayatın her ıssız ucuna girmiş çıkmış, hemen her Deli Dumrul’luğu denemiş biri… Onun gibi heybetine ve delikanlılığına asla toz kondurmamış birisi için, nasıl da acı bir haldir içine düştüğü bu son kuyu! Böylesi onur kırıcı bir ithamla ezilmektense, yüzlerce kere ölmeyi yeğleyeceğini, kendi alnının ortasına sıkacağı o tek kurşun için ağlayarak secdeye kapanacağını da hayal edebiliyorum.”
O yıllarda İslamcılara duyulan hoşgörü ile coşarak Eraslan’dan adeta “feminist” bir arkadaş yaratmaya çalışanlardan usananlar için Üzmez vakası bir turnusol işlevi görmüştü. Sibel Eraslan gözünü budaktan esirgemeyen bir savaşçı olarak davasına sahip çıkmıştı. Hâlâ Eraslan ve benzerleri ile diyalog içinde olabilir miydik? Çok şükür Üzmez olayı ile “İslamcıları” eleştirebilmek bir nebze meşru hale gelmişti.
Üzmez ilk tahliyesinde bol bol televizyonlara çıkıp pişkin pişkin konuşmalar yapmıştı. Bunlardan birinde söylediği gibi onun kafaca ve yüreği ile bağlı olduğu yasalara göre, adet kanamasını yaşamış kızlar reşitti. Yani onlarla ailelerinin rızası alınarak evlenilebilirdi ve bu imam nikâhı ile yapılabilirdi. İslam âlemi bugün bizlerin küçük kız yaşı olarak gördüğümüz 14 yaşındaki, hatta daha küçük çocukları cinsel hayat açısından yetişkin görebilmişti. Kimileri hâlâ görüyor.
Öte yandan Üzmez olayında hafifletici sebep arayan hukuk sistemine karşı bizim taraf savaşçıları da boş durmamıştı. Benim aklımda kalan en güzel fotoğraf Üzmez’ i Bursa’da mahkemenin arka kapısında ellerinde şemsiyelerle bekleyen kadın grubuna ait. Ne güzeldiler. Üzmez’in yüzündeki korkuyu dün gibi hatırlıyor, geleceğe elimde her an bazı kafalara şemsiyeyle vurmak üzere hazırlanıyorum.