Kaz Dağları’nda 3-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Ekofest’e giderken Türkiye’nin dört bir yanında altın madenlerine, termik santrallere, HES’lere, doğayı talan eden yasalara karşı yürütülen çevre hakkı mücadelelerini aklımızda tuttuk. Hayatımızda önemli bir yere sahip olacak bir deneyime doğru yol aldık. Gezi’den doğan ve direnişin olduğu yerde olup direnişin medyası adını alan Çapul TV’ye gönüllü muhabir […]
Kaz Dağları’nda 3-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Ekofest’e giderken Türkiye’nin dört bir yanında altın madenlerine, termik santrallere, HES’lere, doğayı talan eden yasalara karşı yürütülen çevre hakkı mücadelelerini aklımızda tuttuk.
Hayatımızda önemli bir yere sahip olacak bir deneyime doğru yol aldık. Gezi’den doğan ve direnişin olduğu yerde olup direnişin medyası adını alan Çapul TV’ye gönüllü muhabir olarak bu deneyimi festival alanında bulunamayanlara canlı olarak aktarmak istedik. Kaz Dağları’nda 700 metre yükseklikte bir kamp alanında, telefonun sadece “yol ayrımındaki ağacın önünde” çektiği koşullarda, festival alanına kurulmuş uydu internetinden de yayın için yeterli verimi alamayınca bu deneyimi canlı olarak aktaramadık.
Bu yazı, paylaşmak ihtiyacının bir sonucudur. Çünkü paylaşacak ve büyütecek festivaller, direnişler, mücadeleler var. Doğasına, yaşamına sahip çıkanlara dair anlatılacak çok şey var.
Anlatılacak bu hikayeye doğru İstanbul’dan yola çıkıyoruz. Uzun bir yolculuğun ardından adını köyün her yerinde karşımıza çıkan nar ağaçlarından aldığını düşündüğümüz Narlı Köyü’nden, festival alanındaki eksikleri tamamlamak üzere yola çıkan elektrik tesisatçısının aracıyla toprak yola giriyoruz. Yol üzerindeki bir mağaraya girmeyi de ihmal etmiyoruz. Yol boyunca böyle bir doğanın içinde yaşamaktan, şehir hayatından konuşuyoruz. Kamp alanına yaklaştığımız bir noktada şu tabelayla karşılaşıyoruz: İyiye ve güzele ulaşabilenler zorlu yolları aşabilenlerdir. Kamp alanına doğru aldığımız yolda ve alanda bulduğumuz manzarayla güzelin anlamı değişiyor.
Kampa festivalin bir gün öncesinden katıldığımız için henüz festival ekibi dışında pek kimse yok. Yoğun bir çalışmanın ortasında buluyoruz kendimizi. Kamp alanındaki tuvalet ve duşlar, panolar, broşürler, sahne, pankart, yol tabelaları, standlar hazırlanıyor. Çadırımızı kurup yapılacak işlere yardım etmek üzere festival ekibiyle bir araya geliyoruz. Hazırlıklar tüm gün sürüyor. Yorulup akşam yemeğimizi yiyoruz dere kenarında. Festival ekibi hazırlıklara devam ediyor.
Festivalin ilk günü Kazdağı Koruma Derneği başkanı Süheyla Doğan’ın açılış konuşmasıyla başlıyor. Yürütülen mücadeleden bahsediyor, kısaca festival programını anlatıyor. Festival başlıyor. Festival programının en önemli kısmını oluşturan paneller ulu bir çınar ağacının gölgesinde, şişirilmiş çuvaldan minderlerin üzerinde gerçekleşiyor. Program “Aracısız Doğal Ürün Ağları, Topluluk Destekli Tarım” başlıklı panelle başlıyor. Panelistler, Ankara Balıkesir ve Çanakkale bölgesinden doğa dostu üretimi destekleyen üreticileri ve sağlıklı gıdaya ulaşmak isteyen tüketiciyi bir araya getiren inisiyatiflerden oluşuyor.
Ankara’dan Doğal Besin, Bilinçli Beslenme (DBB) topluluğundan Ayşegül Çerçi konuşmasında DBB’nin ilkelerinden bahsediyor. Doğa dostu üretimin önemine vurgu yapıyor. Ardından Necdet Bayhan (Yaşam Dostu Ürün Grubu) küçük üreticinin ve doğal üretimin, neoliberal politikalar karşısında yürütülen mücadelelerin bir parçası olduğunu ve küçümsenmemesi gerektiğini anlatıyor.
Terminolojiye katılan “türetici” sözcüğüyle de bu panelde karşılaşıyoruz.
ÇAYEK adına konuşan Berkay Atik, kısa zamanda yaptıkları çalışmalardan bahsediyor. Panele katılanların soru ve yorumlarıyla zenginleşen panelde kooperatifleşmekten, bu üretim ilişkilerinin yaygınlaşmasından bahsederek kısa bir ara verip bir başka panele geçiyoruz.
İskender Azatoğlu ve Sinan Kahyaoğlu’ndan Kaz Dağları’nın en bilinen efsanelerinden Sarıkız’ı ve Türkmen kültürünü slaytlarda gösterilen fotoğraflar eşliğinde, yerinde dinliyoruz.
Rüya Arzu Köksal’ın “Bir Avuç Cesur İnsan” belgeseliyle Doğu Karadeniz’deki doğa mücadelesine tanık olarak kalkıyoruz ulu çınarın altından.
İkinci gün Yüksek Mimar Çelik Erengezgin “Güneş Ev” projesini anlatıyor. Sürdürülebilir enerjinin mümkün olduğu iddiasında bir proje.
“Türkiyede HES Mücadelesi Deneyimleri” panelinde Loç Vadisi’nden Zafer Keçin deneyimlerini paylaşıyor. Panelde daha çok köylüyle buluşmak isterdim diyor Zafer Keçin kamp alanında yaptığımız bir akşam sohbetinde. Eksikliğini hissettiğimiz bir yere dokunuyor. Ereğli ve Amasra’daki kamplara katıldıktan sonra Ekofest’e geldiğini söylüyor. Türkiye genelinde süren ekoloji mücadelesinin bir araya gelmesinin öneminden bahsediyor. 17 Ekim’de görülecek davalarının ardından Loç Vadisi’nde gerçekleşecek iki günlük buluşmaya bizi de davet ediyor sohbetin sonunda.
Ayla Seyhun’un “Doğanın Rahminde İnsan” paneliyle ikinci gün panellerinin sonuna geliyor, ardından “Anadolu’nun İsyanı” filmiyle HES’lere hayır diyerek panelleri bitiriyoruz.
Üçüncü gün Perran Gökçe, Sıtare Şahin, Mehmet Kaya’dan “Doğa mücadelesinin bir parçası olarak hayvan hakları”nı dinliyoruz. “Doğa şiirleri” paneliyle Hüseyin Haydar, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Mecit Ünal mücadele hikayelerini, şiirlerini ve türküleri paylaşıyor bizlerle. Kenan Kaynaş’tan “Kazdağı’nın Tarımsal Değeri, HES, Altın Madeni ve Termik Santralların Tarıma Etkileri”ni dinliyoruz.
Dördüncü gün Gürcan Polat, Yasemin Polat Antandros antik kentini ve mitlerini, Telat Koç, Murat Türkeş, Şehabettin Kalfa, Oygar Topaloğlu “Kazdağı Ekosistemi, Akarsuların Ekosistem İçindeki Yeri ve Önemi”ni, Mücahit Kıvrak, Seyfettin Tekin, Yusuf Korkmaz “Zeytin/Zeytinyağı’nın Önemi, Zeytin Yasası Değişiklik Girişimleri ve Olası Sonuçları”nı anlatıyor.
Festivalin her günü, panellerin öncesinde sabahları doğa yürüyüşleri, yoga, çocuklarla yaratıcı atölyeler, halk dansları gibi aktivitelerin yanında, pratikleriyle uygulanan merhem atölyesi, festival çorbası yapımı, pratik olarak uygulanmasından ziyade bilgi aktarımı şeklinde gerçekleşen, doğa dostu temizlik atölyesi (zehirsizev.com), sürdürülebilir tasarım ve yaşam alanları olan dünya evi- earthship projesi atölyesi, kompost yapımı gibi atölyelerle başlıyor. Panellerin ardından, yine çınarın altında kurulmuş olan, baktığınızda yüzünüzü gülümseten festival sahnesinde Cümbüş Cemaat, Ebruli, Ethnic Band, Teoman Kumbaracıbaşı, Güz Kumpanyası’nı dinliyor, eğleniyoruz. Konserlerin ardından türkülerle ve sohbetlerle ateş başında buluşuyoruz.
Dolu dolu geçen beş günün sonunda alanı terk etmeden önce kampa katılanlarla birlikte festival değerlendirmesi yapıyoruz. İlk kez gerçekleşen festivalin olumlu yanlarını, eksiklerini konuşuyoruz. Kazdağı’na sahip çıkacağız, diyor ve yağmurla uğurlanıyoruz kamptan.
Kaz Dağları’nın üstünün altından değerli olduğunun canlı şahitleri olarak Kaz Dağları’nda HES karşıtı mücadelede bunun daha başlangıç olduğunu biliyoruz.
Ekofest’ten dönerken yine Türkiye’nin dört bir yanında altın madenlerine, termik santrallere, HES’lere, doğayı talan eden yasalara karşı yürütülen çevre hakkı mücadelelerini aklımızda tutuyoruz. Hayatımızda önemli bir yere sahip olacak bir deneyimle dönüyoruz.