Ama artık bilmediği bir şey vardı yağmurun. Toprak ana yitmişti artık. Taşların, betonların altında kimbilir belki de bir daha yağmuru görememenin hasretiyle tükenecekti. Önce hafif hafif rüzgar esmeye başladı. Anladım ki coşku dolu, deli bir yağmur fırtınayı, gök gürültüsünü, şimşekleri alıp yanına, gök yüzünden aşağıya, inecekti yeryüzüne. Öğle saatleriydi. Bulutlar yağmur sularıyla öylesine doldu ki, içine […]
Ama artık bilmediği bir şey vardı yağmurun. Toprak ana yitmişti artık. Taşların, betonların altında kimbilir belki de bir daha yağmuru görememenin hasretiyle tükenecekti.
Önce hafif hafif rüzgar esmeye başladı. Anladım ki coşku dolu, deli bir yağmur fırtınayı, gök gürültüsünü, şimşekleri alıp yanına, gök yüzünden aşağıya, inecekti yeryüzüne. Öğle saatleriydi. Bulutlar yağmur sularıyla öylesine doldu ki, içine su dolmuş naylon torbalar gibi ha patladı ha patlayacak, etrafa taşacak gibi duruyordu. Ve birden bu yaz gününün en aydınlık saatinde karardı hava. Rüzgar gücünü biraz daha arttırdı. Hava rengini iyice kapattı ve yağmur gök gürültüleriyle geldiğini belli etti. Birkaç yağmur damlası vurdu yüzüme, rüzgarın vurduğu gibi. Belli arkası çok kuvvetli bunun. Sonra gök delindi. Coştu yağmur. Damlalar yeryüzüne, toprağa inme yarışına girdiler. Aradıkları mis kokulu toprak anaydı. Ona kavuşma özlemiyle tutuşuyor, yarışıyorlardı.
Rüzgar yağmur damlalarını bir oyana bir buyana kovalamaya başladı sonra. Sanki kızmıştı yağmurun böylesine delice yağmasına. Kovar gibi, ”gidin” der gibi esti sağa sola. Dayanır mı yağmur damlaları buna. Savruldular. Toz bulutu gibi karıştılar birbirlerine. Grimsi bir beyaz tül gibi uçuştular o yana bu yana. Şimşekler geldi hemen yağmurun ardından. Yağmurun coşkusuna katıldı, ışığını, rengini, sesini verdi yağmura, gürledi sanki rüzgara. ”Deli deli esme, sakin ol” der gibi yatıştırmaya çalıştı rüzgarı. Rüzgar önce dinlemedi şimşeği. Savurdu yarış içindeki yağmur damlalarını. Sonra en büyük şimşeğini çakıp, en büyük sesini çıkarıp kızdı rüzgara tüm babacanlığıyla.
Rüzgar yavaşladı. Korktu belki şimşekten. Çekilip kenara, sadece esti rüzgar. “Ne haliniz varsa görün” der gibi, sanki bir bildiği var gibi. Yağmur damlalarını rahat bıraktı sonra. Yağmursa güç aldı şimşekten. Rüzgarın sakinleşmesini fırsat bilip iyice coştu, sel oldu yollarda, kaldırımlarda. Kapı önlerine, balkonlara girdi, birikti. Taştı bir evin içine. Çocukların olduğu bir evde buldu kendini. Korkarak ağlayan çocukların yanında. Oysa korkutmak istemezdi yağmur çocukları. Bir caddede kalakaldı yağmur… Birikti, göl oldu. Çırpınan, koşuşturan insanları gördü. Şaşkındı. İnsanlar ona kızıyor, korkuyor, ondan kaçıyordu. Gitsin, başka yerlere aksın diye yollar açmaya çalışıyordu insanlar. Sevmiyorlardı artık yağmuru. Şimdi korkma zamanı yağmura gelmişti. Betonlar, duvarlar ve kaçışan insanlar bir şamar gibi değdi yağmura. Ne olmuştu bu yer yüzüne? Nerdeydi toprak ana? Kavuşmaları gecikmişti. Toprak ana kucak açacaktı yağmura, sindire sindire, süzüle süzüle bağrına, koynuna alacaktı onu. Toprak ananın damarlarında can olacaktı yağmur. Bereket doğacaktı bu candan.
Sonra yerden bir sıcaklık geldi yağmura. Başka sular karıştı, çekti kendi pisliğine. Pis kokular bürüdü her yanını. İğrendi kendinden. Kirlenmişti artık yağmur.
Oysa delice yağan yağmur sadece toprak anaya koşuyordu, toprak için yarışıyordu damlalar. Toprak anayla buluşmaları vardı. Yüzyıllardır süren aşkları, sevişmeleri vardı. Nicedir doğaya sundukları güzellikleri, ağaçları, çiçekleri, börtü, böcekleri vardı onların. Ama artık bilmediği bir şey vardı yağmurun. Toprak ana yitmişti artık. Taşların, betonların altında kimbilir belki de bir daha yağmuru görememenin hasretiyle tükenecekti. Yeryüzünü, güneşin doğuşunu, rüzgarın esişini, fidanın ağacını, börtüsünü, böceğini görememenin hasretiyle bin yıllık karanlığa mahkum, yok olacaktı toprak ana. Bin yıllardır analık edip koynuna aldığı, ekin verdiği, bereket olduğu insanlık, şimdi yumuşacık gövdesini, mis kokusunu yok edip; taşlarla, duvarlarla kendi bencilliğinde yok etmişti onu. Toprak anayı nasıl kirlettiyse bu bencillik işte öyle yağmuru da kirlettiler..
Yağmur dayanır mı? Elbet betonların altında kalan toprak ananın hasretine kurutacaktı kendini. Yitip gidecekti yeryüzünden.