Cumhurbaşkanlığı seçiminde sona doğru gidiliyor. Seçim günü yaklaştıkça hem mücadele kızışıyor, hem de Cumhurbaşkanı seçiminin önemi artıyor. Böyle giderse mevcut seçim, bir Cumhurbaşkanı seçmenin de ötesinde siyasal anlamlar taşır hale geliyor.Bu siyasal anlamların başında da kuşkusuz “Demokratik Çözüm Sürecinin” durumu yer alıyor. Her ne kadar “Çözüm Süreci Çerçeve Yasası” adıyla bir kanun meclis tarafından çıkarılmış […]
Cumhurbaşkanlığı seçiminde sona doğru gidiliyor. Seçim günü yaklaştıkça hem mücadele kızışıyor, hem de Cumhurbaşkanı seçiminin önemi artıyor. Böyle giderse mevcut seçim, bir Cumhurbaşkanı seçmenin de ötesinde siyasal anlamlar taşır hale geliyor.
Bu siyasal anlamların başında da kuşkusuz “Demokratik Çözüm Sürecinin” durumu yer alıyor. Her ne kadar “Çözüm Süreci Çerçeve Yasası” adıyla bir kanun meclis tarafından çıkarılmış olsa da, bu kanunun nasıl ve ne kadar pratikleşeceği henüz netleşmiş ve kesinleşmiş değil. Bu konuda PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ciddi ve uygulanabilir önerileri vardı. Fakat bunların AKP Hükümeti tarafından ne kadar benimsendiği ve ne oranda hayata geçeceği bilinmiyor.
Bir süredir HDP Heyeti de İmralı’ya gitmiyor. En son Sırrı Süreyya Önder ile Leyla Zana gitmiş ve PKK Lideri ile Kürt Ulusal Kongresi’ne ilişkin görüşmeler yapıldığı ve Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’ye mesaj gönderildiği açıklanmıştı. Bu konuda bayramdan sonra gelişmelerin olabileceği kamuoyuna duyurulmuştu.
Şimdi son Heyet görüşmesinden sonra İmralı’da ne tür görüşmelerin yapıldığı ve söz konusu yasanın uygulanması için ne tür sonuçlara varıldığı belli değil. Bu nedenle “Demokratik Çözüm Sürecinin” nasıl seyredeceği bilinmiyor. Artık seçim sürecine girilmiş olduğuna göre de, Çözüm Süreci’nin kaderi Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına kalmış oluyor.
Yani Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarına göre çözüm sürecinin kaderi belli olacak. Seçim sonuçları, ondan sonraki siyasal sürecin nasıl yürüyeceğini belirleyecek. Yani bir yerde yeni sürecin siyaseti seçim sonuçlarına göre belirlenecek ki, bu durumda Cumhurbaşkanı seçimi aynı zamanda siyasal süreci belirleyen bir seçim de olacak.
Başlı başına bu durumun bile siyasal açıdan çok büyük bir önem taşıdığı açık. Fakat Cumhurbaşkanı seçiminin siyasal ve askeri önemi bununla da sınırlı değil. Benzer önemde bir de dış siyaset var. Yani Suriye’deki durum ve Türkiye’nin bu konuda yeni siyasetler belirlemek zorunda kalması. Irak saldırısı ardından “Irak Şam İslam Devleti” adlı örgütün Suriye’ye yönelttiği saldırının ülkemizi yakından etkilemesi ve ilgilendirmesi.
Çünkü IŞİD adlı örgütün Irak ardından Suriye ve Rojava’ya yönelik saldırılarını artırdığı gözleniyor. Yaklaşık bir aydır tüm gücüyle Kobanê’ye saldırıyor ve Rojava’yı orta yerinden yarmak istiyor. Onunla birlikte Rakka etrafındaki Esat kuvvetlerine de saldırı yaptığı ve etkinlik alanlarını genişletmeye çalıştığı basına yansıyor.
Son olarak da Hasekê etrafında saldırılarını artırdığı yönünde bilgiler var. Burada hem Esat kuvvetlerine saldırıda bulunduğu ve hem de Rojava Devrim Güçleri’ne saldırdığı ifade ediliyor. Kuşkusuz bu durum askeri ve siyasi açıdan ciddi önem taşıyor. Çünkü bu düzeyde Esat kuvvetleri ile IŞİD güçleri ilk defa karşı karşıya geliyor. İlk defa aralarında böyle büyük ve önemli çatışmalar yaşanıyor.
Diğer yandan Hasekê saldırısı Kürtler açısından da büyük önem taşıyor. IŞİD’in Kobanê’den sonra Hasekê’ye yönelik de saldırı yapması, Rojava’ya dönük saldırılarını genişleteceği ve sürdüreceği anlamına geliyor. Bu da Kobanê direnişini çok daha anlamlı kıldığı gibi, Rojava Devrimi’nin daha uzun süre kendini savunmak için aktif direniş yürüteceği gerçeğini ortaya koyuyor.
Kuşkusuz Suriye ve Rojava’da yaşanan bu gelişmeler Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. IŞİD’in saldırıları devam eder ve mevcut çatışmalar sürerse, bu durum giderek IŞİD’e karşı Suriye çapında ortak bir cepheyi gündeme getirebilir. Çünkü IŞİD Özgür Suriye Ordusu ile de çelişki ve çatışma içindedir ve ÖSO’yu ABD desteklemektedir.
Mevcut durumda Suriye’de belli başlı askeri kuvvet olan Esat Kuvvetleri, ÖSO Güçleri ve Rojava Devrim Güçleri (YPG) hep birlikte IŞİD ile çelişki ve çatışma yaşar konuma geliyor ki, bu güçlerin hepsi birlikte veya ikişerli olarak IŞİD’e karşı ortak askeri ittifak içine girebilir. Suriye’nin askeri ve siyasi zemini giderek bu tür ittifaklara açık hale gelmektedir. Ayrıca bu tür ittifakların da ABD tarafından doğrudan veya dolaylı desteklenmesi mümkündür.
Peki Suriye’de bu tür gelişmeler yaşanırken ülkemiz ne yapacaktır? Dikkat edilirse, AKP’nin şimdiye kadar izlediği IŞİD ile ilişki ve Esat yönetimiyle savaş siyasetini olduğu gibi yürütmesi artık imkansız hale gelir. Gelişmelere seyirce konumunda da kalamaz. Bu durumda politika değiştirmek ve yeni politikalar oluşturmak zorunda kalacağı açıktır. İşte bu yeni politikaların neler olacağını da esas olarak Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçları belirleyecektir. İç politikada olduğu gibi, seçim sonuçları dış politikada da yeni sürecin belirlenmesinde rol oynayacaktır. O halde bu kadar politik önem arz eden Cumhurbaşkanı seçimi nasıl sonuçlanacaktır? Şimdi herkes bu noktaya kilitlenmiş ve hararetle bu sorunun cevabını tartışmakta ve araştırmaktadır. Seçim sonuçlarını kendi lehine çevirebilmek için taktik üzerine taktikler geliştirilmeye çalışılmaktadır.
İşte AKP’nin Fetullahçılara yönelik son operasyonlarını bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Fetullahçılar daha önce “Kıyamet Cumhurbaşkanı seçiminde kopacak” diye açıklama yapmışlardı. Kıyameti nasıl koparacakları henüz netleşmedi, ancak onlar harekete geçmeden AKP Hükümeti harekete geçerek önlerini kesmek istedi. Esas olarak da güç gösterisinde bulunup aradaki oyların Tayyip Erdoğan’a akması sağlanmaya çalışıldı.
Kuşkusuz bu seçimde taktik yaratıcılık gösterelim derken en büyük hatayı CHP ve MHP yaptı. İkinci tur için belirlenen çatı adayı sinerji yaratmadığı gibi, iki partinin toplam oylarını alma imkanını da ortadan kaldırdı. Bu durumda ve söz konusu taktik hata sonucunda Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçilme şansı daha da güçlenmiş oldu. Zaten gittikçe tutuculaşan CHP ve MHP’nin başka şansı da yoktu. Bunun bedelini seçim sonrası Kemal Kılıçdaroğlu’nun ödemesi olasılığı fazladır.
Tayyip Erdoğan’ın seçim stratejisini MHP ve Kürtlerden oy almaya dayandırdığı anlaşılmaktadır. Fakat Ekmeleddin İhsanoğlu ile Selahattin Demirtaş’ın aday olmaları iki cepheden de AKP stratejisini bozmuştur. Tayyip Erdoğan’ın MHP’den ve Kürtlerden fazla oy alabilmesi mümkün değildir. Son dönemde yaşadığı gerginlik ve Fetullahçıların üzerine gitmesi bu nedenledir.
AKP’nin devamı ve 2024 hedefi için Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanması zorunludur. Marjinal parti görünümünden çıkarak güçlü bir demokratik hamle yapabilmesi için de HDP’nin yüzde on barajını aşması zorunludur. Dolayısıyla bu seçimin sınavda olan partileri AKP ile HDP, sınavda olan kişisi ise Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
HDP eğer Cumhurbaşkanı seçiminde barajı aşarsa, ardından gelecek genel seçimde demokratik siyasete çok güçlü bir hamle yaptırarak AKP Hükümeti’nin alternatifi haline gelmeyi kesinlikle başarır. Bu nedenle demokratik siyasetin geleceği önemli ölçüde bu seçimle belirlenecektir. Onun için dar parti ve grup çıkarlarını aşarak gerçekten demokrat olan herkesin Selahattin Demirtaş’ın başarısı için çalışması gerekir. Bu durum gerçek demokrat olmanın da ölçüsü haline gelmiştir.