Seçim bitti; şimdi tasfiyeler zamanındayız. Bir yanda “içte savaş dışta savaş” politikasına en uygun adam olan Davutoğlu, “başçavuş” moduna hazırlanıyor, diğer yanda Kılıçdaroğlu girdiği şaibeli yolda mırın kırın edenlerden yakasını kurtarmak için atak yapıyor. Öte yanda ise önünde ufuk açılmış ama aslında artık riskli bir noktaya varmış olan bir parti var: HDP.Seçimleri bir iktidar imkânı […]
Seçim bitti; şimdi tasfiyeler zamanındayız. Bir yanda “içte savaş dışta savaş” politikasına en uygun adam olan Davutoğlu, “başçavuş” moduna hazırlanıyor, diğer yanda Kılıçdaroğlu girdiği şaibeli yolda mırın kırın edenlerden yakasını kurtarmak için atak yapıyor. Öte yanda ise önünde ufuk açılmış ama aslında artık riskli bir noktaya varmış olan bir parti var: HDP.
Seçimleri bir iktidar imkânı olarak görebiliriz ya da görmeyebiliriz; ama seçim sonuçları, dünyanın her yerinde, toplumsal yapıyı anlamak, insanların nasıl davrandıklarını kavramak için belli bir zemin sunar. Geçen yazımızda “bu maya tutmuştur” cümlesinin henüz erken olduğunu söylemem belki biraz kötümserliktir ama yine de doğrudur. Bir buçuk milyona yakın yeni oy tabii ki ciddi bir anlam ifade ediyor ama bir yandan da bu insanların kim olduğu, hangi saiklerle davrandıkları, ne kadarının kalıcı olduğu ve nasıl kalıcı hale getirilebileceği, vb. tartışılması gereken şeyler.
Yine de belki şimdilik iki temel not çıkarılabilir.
Birincisi, kendini olduğundan farklı gösterme siyasetinin son derece gereksiz ve zararlı olduğu bu seçimlerde bir kez daha kanıtlandı. Demirtaş, tersinden kanıtladı ki, açıktan Kürt olduğunu, Kürt hareketinden geldiğini ve ona bağlı olduğunu söylemek kayıp değil kazanç getiriyor. İnsanlar aptal filan değil, Demirtaş’ın kim olduğunu biliyorlar. Yani insanlar, “uzman”ların iddia ettiği gibi Demirtaş’ı “gömleğini çıkardığı” için, “etnisiteyle arasına mesafe koyduğu” için değil, bütün bunları açıkça söylediği için sevdiler. Müslümanı kandırmak için camiye gitmek, milliyetçiyi etkilemek için “Türkmen kardeşlerimiz” edebiyatı yapmak gerekmiyor. Nereye giderseniz gidin, dürüst olmanız ve milim sapmadan aynı şeyleri söylemeniz yetiyor.
İkincisi, Demirtaş’ın başarısının sebebi olarak uydurulan “kutuplaştırıcı değil, birleştirici olmak” tutumuyla ilgili. Her şeyden önce bu tekerleme gerçek değil. Her “birleştirici” söz, içinde kaçınılmaz olarak bir “ayrıştırma” eylemi barındırır; ezilenleri birleştiriyorsanız ezenlerle ayrışıyorsunuzdur; “barış” diyorsanız kelle meraklılarını öteliyorsunuz demektir; “hırsızlar”la ayrışıyorsanız ekmeğini taştan çıkaran insanları birleştirmek gibi bir derdiniz vardır, kadınların öne çıkmasından söz ettiğinizde zaten maçolar kapının dışında kalır, vb…
Ayrıca, “kutuplaşma kötüdür” tezinin kendisi de son derece aptalcadır. Öncelikle, sosyal yapıdaki kutuplaşma bizim tarafımızdan yaratılmış bir durum değildir; ekonomik ve toplumsal temellerden kaynaklanan bu uçurum, bütün dünyada bütün toplumları derin çizgilerle böler ve zaten siyasal akımlar da esas olarak bu bölünmenin üzerinde şekillenir. Burada önemli olan, mevcut durumdaki çarpılmış siyasal kutuplaşmaların nereden kaynaklandığı ve hangi çizgi üzerinden gerçekleştiğidir; yoksa kutuplaşmanın kendisinin “iyi” ya da “kötü” olması üzerine bir tartışma saçmadır. Soma Holding patronu ile yeraltında kazma sallayan işçi karşılıklı kutuplaşıyorsa iyidir; ama yeraltındaki Ahmet, birlikte ölüp ölüp dirildiği Mehmet’e Alevi ya da Sünni olduğu için yan bakıyorsa kötüdür. Korkut Eken ile son derece ayrı kutuplarda olmamız hayırlıdır; ama mahalle bakkalının oğlu köşedeki inşaatta çalışan Kürt’e su vermiyorsa berbat bir şeydir. Burada sorun şu: Bu ülkede milyonlarca insan, şu anda ve uzun süredir, yanlış çizgiler üzerinden oluşmuş bir kutuplaşma içinde yaşıyor ve bu yüzden de seçim akşamlarında da, genel olarak hayatın içinde de az çok sabitlenmiş davranış kalıplarıyla karşılaşıyoruz. Milyonlarca insandan oluşan şekilsiz ve çaresiz bir yığın, önlerine çizilmiş olan sahte sınır çizgileri üzerinden karşılıklı konumlanıyor; bu tablonun dışında bir başka umut olmadığı yanılgısıyla yaşıyor ve işin kötüsü bu yanılgı basit bir medyatik sihirle sağlanmıyor; devrimci güçlerin zayıflıkları ve hatalarıyla besleniyor.
Netice itibarıyla, sandıkta ya da sokakta, bu yanlış sınır çizgisine müdahale edip gerçek bir kutuplaşma çizgisi yaratıyorsanız, durumu değiştirebilirsiniz.
Yani mesele kutuplaşmakta değil, kutup yıldızı olabilmekte.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.