Kamusal bir gösterim olan kahkahaya ‘mahremiyet’ atfedip üstüne bundan bir de ‘günah’ icat edersiniz varacağınız yol kadın libidosunu zinhar cehennem addeden IŞİD’li yaratıkların bostanı olur Tuhaf bir ülkeyiz. Tuhafiyecilik gibi bir meslek icat edecek kadar hem de. Karma ve egzotik kültürel varyantlarımız bir yandan oldukça yaratıcı, delilik nispetinde dahice ürünler üretirken öte yandan dünden bugüne […]
Kamusal bir gösterim olan kahkahaya ‘mahremiyet’ atfedip üstüne bundan bir de ‘günah’ icat edersiniz varacağınız yol kadın libidosunu zinhar cehennem addeden IŞİD’li yaratıkların bostanı olur
Tuhaf bir ülkeyiz. Tuhafiyecilik gibi bir meslek icat edecek kadar hem de. Karma ve egzotik kültürel varyantlarımız bir yandan oldukça yaratıcı, delilik nispetinde dahice ürünler üretirken öte yandan dünden bugüne getirdiğimiz sayısız çatışma alanlarına vasi olmakta. Kültürel vahanın zenginliğiyle avunurken, giderek etkisini arttıran vasatlığın tiranlığını ensemizde hissediyoruz. Çoğulluğun giderek felsefi ve tekil bir çoraklığı doğurduğu çoğunluk parodisi de denebilir. Tam olarak hislerimiz bu.
Kökü mazide olan mevtayız
Öyle bir mevta ki ne ölebiliyor ne yaşayabiliyoruz. Sene 2014 ve demagojik siyasi numaralar uğruna kadın kahkahasına bodoslama tahrik olan siyasal pornografi seyrediyoruz. E, ama zorla söyletecekler: Bunların fıkıhçısı da dokunmadan boşalmanın oruç bozmayacağını fetva vermiş güzide bir yetenek. Bir siyasal fantezi kurun ki, para verseniz düşünemeyeceğiniz sentetik düşler kursun. Hemi de kamusal alanda. Umum tuvaletlerine yazılan fanteziler ağlıyor kederinden. Mana’nın şiirsel öneminden tutun da aşk’a dair efsunlu ıvır-zıvır külliyat eylemiş tipler bunlar. Doğadan tecrit olup kapalı ve nemli kalan her maddenin başına geleceği üzere oksitlenen zihinler, elbette küf üretiyor. Oksitlenme derecesine bağlı olarak da, aklın gerçeklik algısı yanılsamaya uğruyor. Hakikatle yanılsama yer değiştirdikçe önce beşeri olandan ve elbet insandan kopuş başlıyor. Başka bir ifadeyle şeylere sarih ve nesnel bir gözle değil de, onlara tamamen kendi yükledikleri ve fantezi gücüyle bakıyor insan ki buna halk arasında basitçe ‘Kerhane romantizmi’ denir. Belli bir meblağ karşılığı basbayağı bir ‘rol’ü satın alıyorsunuz; ancak, zafiyetleriniz (oksitlenme dereceniz) bilincinizi öylesine altüst etmiş ki, rolle sahici olanı dahi ayırt edemeyecek çocuksu bir düşkünlüğe ulaşmışsınız. Kamusal bir gösterim olan kahkahaya ‘mahremiyet’ atfedip üstüne bundan bir de ‘günah’ icat edersiniz varacağınız yol kadın libidosunu zinhar cehennem addeden IŞİD’li yaratıkların bostanı olur. Meseleyi ilkel benliği cuşa gelmiş bir faninin tuhaf fantezileri olarak yorumlayıp geçmek mümkün belki; ancak, bu görücü usulü siyasetin yaslandığı çokluk vasatını düşündüğümüzde tablo kararmakta. Bilal’in Eğitim Bakanlığı, İmam-Hatip genelgeleri ve kibirle karışık yılışık bir özgüveni giderek hissettiren İslami pragmatizmi düşündüğümüzde kahkaha manifestosunun yalnızca ucuz bir sayıklama değil; aynı zamanda patetik bir politik manifesto olduğunu anlıyoruz. Şu ironiye bakın ki Yeni Türkiye’nin ifşası kahkahalarla ilan edilmekte.
İktidar IŞİD’leşir, IŞİD iktidarlaşırken underground tartışmalarımız bile var: Seks ticareti iş midir? Onu bunu bilmem de bu kafayla pek pek yakında ‘Kadın izinsiz tüp almaya gidebilir mi?’yi tartışacağımız kesin.
Muktedirin Truva Atları
Cemaat-İktidar saflaşmasının galiba en faydalı yanı politik makyaj çözücü görevi görüp safları en yalın haliyle netleştirmesi oldu. Etyen Mahçupyan gibi kalifiye iktidar teorisyenlerinin bile cilasını öyle bir attırdı ki bu saflaşma, Yahudilere (ve aslında tüm Gayrı Müslim azınlıklara) hakaret ettirecek seviyeye getirdi. Mahçupyan gibi kalifiye bir yazarın satırlarından dökülen zırvalıklar ‘Yiğit Bulut’a haksızlık ediyoruz galiba?’ duygusunu yaşatıyorsa, burada iyice düşünmeli. Egemenliğini sanal ve takıntılı eziklik duyguları üzerine inşa ettiği hegemon ve kibirli bir kimlikle cilalayan geleneksel ezberlerin kadim tekerrürleridir çünkü Mahçupyan’ın dilinden dökülenler. Ve herhangi bir yerde çoğunluk-egemen olan yavan ve hibrit bir dille ezikliğinden dem vuruyorsa orada azınlıklar/ötekiler üzerine kirli hesaplar dönüyor demektir. Bu hesapların kafi miktar kısmı daima öteki kimliklerden devşirilmiş Truva atları üzerinden peydahlanır. Ve bu piyonlar uzunca bir süre saflarını belli etmezler. Markar Eseyanlar’dan Mahçupyanlar’a; Şamil Tayyarlar’dan Mehmet Metinerler’e değin örnek bol. Dikkat edin, uzunca bir dönem belli bir ‘objektivite’ perdesinden kelam eyleyen bu zatların bugün Tayyip Erdoğan’dan bile daha radikal bir nefret söylemine kaydığını fark edeceksiniz. Tayyip söylese ‘saçmalıyor’ der geçersiniz belki; ama Mahçupyan gibi sterilize bir kalem söylüyorsa ciddiye almanızın vakti çoktan gelmiş demektir.
Yeri gelmişken bir anım ile devam edeyim:
Geçenlerde kızlı-erkekli dört kişilik bir grupla piknik alanı da olan ağaçlık bir yere gittik. Sayfiye yeri, bayram vs insan dolu. Yanımıza birer ikişer de bira alıp efendice muhabbet ediyorduk, kimseyi de rahatsız etmeden. Bir aralık biz erkekler lavaboya geçtiğimizde bölgenin güvenliği gelip kızları içki konusunda uyarmış. Kimseye zerrece rahatsızlığımız yoktu, tamamen kendi halimizde laflıyorduk. Bundan 10 yıl önce ben aynı kentte, üstelik bir Kandil günü ve üstelik şehrin en merkezi ve kalabalık bir caddesindeki parkta içebiliyordum. Kimseye rahatsızlık vermediğimiz müddetçe kimse de yan gözle bile bakmazdı!
On yıl sonra içemiyoruz, eyvallah. Ne değişti? Tecavüzler, çocuk gelinler, kadına şiddet, hırsızlık ve sentetik uyuşturucu kullanımı azaldı mı? İş cinayetleri azaldı mı? Hepsi, hem de katlanarak arttı. Ve sıkı durun: İçki içmeyi bırakın, artık parklarda yani açık arazide sigara içmeyi dahi yasaklamayı düşünüyorlar. Fırsat ve ehliyet verilirse bunun nereye varacağını sahiden görüyor muyuz? Peki biz ne konuşuyoruz: Fahişelik meslek mi değil mi? Bilmem farkında mıyız, kahkaha en yüksek makamdan ayıplanır, manken kılıklı pespayeler ahlak gurusu koşulurken değil fahişeliği biz kadının en insani-beşeri bir eylemini savunmak zorunda kalıyoruz. İliştirilmiş roller üzere yaratılan sanal gerçekliği (seks-şehvet arzını) ‘aşk’ zanneden biçarenin düştüğü içsel yabancılaşma misali düpedüz meleklerin cinsiyetini tartışıyoruz.
İktidar IŞİD’leşir, IŞİD iktidarlaşırken en temel haklarımız sorgulanıyor ve bizler underground fantezilerle derin entelektüel sularda kulaç atıyor yahut attığımızı zannediyoruz. Bilmem farkında mısınız? Bu gidişle edebi müzakerelerimiz hepten yeraltına kayacak, hem de sahici bir usulle ve şuh kahkahalar eşliğinde…