Hiç kuşku yok ki, 10 Ağustos cumhurbaşkanı seçiminin başarılı partisi HDP’dir. AKP’nin aldığı sonuç da göreceli olarak başarı sayılabilir. CHP ve MHP’nin oluşturduğu çatı ise gerçek anlamda çökmüştür. Böylece AKP iktidarının alternatifinin HDP olduğu son seçimle de kanıtlanmıştır. Dolayısıyla yeni bir HDP çıkışının varlığından söz edilebilir.Aslında Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinin çöküşünün ardından demokratik siyasetin […]
Hiç kuşku yok ki, 10 Ağustos cumhurbaşkanı seçiminin başarılı partisi HDP’dir. AKP’nin aldığı sonuç da göreceli olarak başarı sayılabilir. CHP ve MHP’nin oluşturduğu çatı ise gerçek anlamda çökmüştür. Böylece AKP iktidarının alternatifinin HDP olduğu son seçimle de kanıtlanmıştır. Dolayısıyla yeni bir HDP çıkışının varlığından söz edilebilir.
Aslında Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinin çöküşünün ardından demokratik siyasetin iktidar olması gerekiyordu. Türkiye’nin koşulları, ihtiyaçları ve potansiyeli bunu gerektiriyordu. Fakat demokratik siyaset örgütlülüğündeki zayıflık nedeniyle bu gerçekleşmedi. Bu boşluğu sol ve demokratik argümanları kullanmaktan kaçınmayan AKP doldurdu. İnşallah bu sefer böyle olmayacak ve HDP yeni demokratik bir yönetimin iş başına gelmesini sağlayacak!
Tabi bunu gerçekleştirebilmesi için HDP’nin seçim sonuçlarını iyi değerlendirmesi ve demokrasi mücadelesini etkili yürütebilmesi gerekiyor. HDP eşbaşkanlarının seçim sonrası yaptıkları açıklamalar, işin ciddiye alındığına dair bir izlenim vermiştir. Parti yönetiminin hemen değerlendirme toplantıları yapması da bu konuda umut vericidir.
HDP açısından son seçimin verdiği en önemli sonuç, yüzde on seçim barajının ve bunun yarattığı psikolojinin aşılmasıdır. Cumhurbaşkanı seçiminde aldığı sonuç, eğer bir geriye gidiş olmazsa artık HDP’nin seçim barajına takılma diye bir sorununun kalmadığını açıkça göstermektedir. Türkiye genelinden oy almış olması da HDP açısından önemli bir sonuçtur.
HDP için daha önemlisi bölgeler düzeyinde elde ettiği sonuçlardır. Kürt illerinde herhangi bir zayıflama yoktur. Özellikle Hakkari ve Şırnak gibi bölgeler Kürt halkının gerçek tutumunun ne olduğunu açıkça gösterir niteliktedir. Dolayısıyla Kürtlerin HDP siyasetine tamamen evet dediği bir kez daha referandum ayarındaki bir seçimle kanıtlanmıştır.
HDP açısından en önemli sonuç İstanbul ve İzmir gibi metropol kentlerindeki yükselişidir. Aslında bütün sahil boyları benzerdir. Denebilir ki bu alanlarda HDP potansiyeli bundan çok fazladır ve dolayısıyla HDP’nin ciddi bir başarısı yoktur. Doğrudur, HDP’nin söz konusu alanlarda da, ülke genelinde de oy potansiyeli yüzde seksenlerin üzerindedir. Henüz bu potansiyele Hakkari ve Şırnak dışında hiçbir yerde ulaşmış değildir. Fakat son seçim sonuçları HDP’nin bu doğrultuda bir gelişme sürecine girdiğini açıkça göstermektedir. Israr edilirse elbette sonu gelecektir.
Kuşkusuz Dersim’deki sonuç da çok önemlidir. Zaten 30 Mart yerel seçiminde de belli bir gelişme olmuştu. Fakat son seçimdeki yüzde elliyi aşan oy oranı bu durumu çok daha net bir biçimde pekiştirdi. Artık Aleviler ve Dersimliler açısından Kılıçdaroğlu oyunu tamamen aşılmış oldu. Rolünü tamamlamış olduğundan Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki misyonu da sona erebilir.
HDP’nin dikkatle değerlendirmesi gereken alanlar Karadeniz ve Orta Anadolu oluyor. Seçim sonuçları bu gerçeği net bir biçimde göstermiş bulunuyor. Bu alanlarda çok zayıftır ve kendini geliştirme yöntemlerini bulması gerekiyor. En başta da bunun olabileceğine inanması gerekiyor. Çünkü her iki alan da emekçi ve yoksul kitlelerle dolu olan alanlardır. Ayrıca Karadeniz’in 1970’li yıllarda demokrasi mücadelesinde aktif olduğu bilinmektedir.
Peki ne oldu da şimdi bu duruma geldi? Buraları AKP ve MHP’nin oy deposu haline getiren gerçeklik nedir? İşte bu sorular temelinde söz konusu alanların analiz edilmesi gerekiyor. Eğer böyle yapılırsa temelde iki nedene dayalı olduğu görülür. Birincisi 12 Eylül askeri-faşist darbesi temelinde bu alanlara yönelik geliştirilen özel savaş politikalarıdır. Şoven-milliyetçi propaganda ile Kürtlere karşı savaş buralara dayandırılmaya çalışılmıştır. Bu durum MHP’nin değil, derin devletin işidir.
İkincisi ise, bu iki alan toplumlarının diğer yerlere göre daha çok içe kapalı olmasıdır. Yani bir tür toplumsal darlık ve tutuculuk söz konusudur. İşte AKP ve MHP toplumlardaki bu özelliğe hitap etmekte, muhafazakar söylem ve politikalarla sonuç almaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla demokratik siyasetin de bu bölgelerin özgünlüğünü görmesi ve buna uygun yerel yaklaşımlar ve etkinlikler geliştirmesi gerekir.
HDP Türkiye bütünlüğünü gördüğü kadar, politika üretiminde bölgeler özgünlüğünü de görebilmelidir. Bu anlamda bölgeler demokrasisini esas almalıdır. Zaten demokrasi de yerelden, tabandan gelişen bir rejimdir. Dolayısıyla politika üretiminde her bölgenin özgünlüğünü gözeten bir yaklaşım içinde olmak ve örgütsel pratiği de buna göre geliştirmek önemlidir.
HDP’nin seçim sonuçlarını analiz ederek yeni bir planlama geliştirmesi ve uygulaması gerekir. En başta diğer demokratik güçlere karşı yaklaşımı ve demokratik birliği sağlama politikası nasıl olacaktır? Çünkü son seçim sonuçları tüm demokratik güçleri yeniden politika belirlemeye yöneltecek düzeydedir. Doğru ve etkili bir ittifak çalışması artık daha ileri düzeyde sonuç alabilir. Gelişme ve büyüme açısından da tüm demokratik güçlerin birliği önemlidir. “Küçük” ya da “önemsiz” diye güç ayrımı yapmamak gerekir.
Bu noktada HDP’nin kendini doğru tanımlaması ve iyi anlatması da önemlidir. Kuşkusuz HDP kendini bir kitle partisi olarak tanımlamakta ve öyle olmaya da çalışmaktadır. Ancak HDP’nin AKP veya CHP gibi kitle partisi olamayacağı da açıktır. Başta gençler, kadınlar ve emekçiler olmak üzere tüm kitleler içinde örgütlenmek kadar, örgütlü demokratik toplumu birleştirmek de önemlidir. Yani HDP, kitlelerin katıldığı bir parti olduğu kadar, örgütlerin ve örgütlü demokratik toplumun katıldığı bir çatı partisi de olabilmelidir. Onu gerçek demokrasiye ulaştıracak olan da budur.
Demokratik güçlerin birliği kadar kitlelerin içinde doğrudan örgütleme çalışması yapmak da önemlidir. Bu konuda çabaları daha da artırmak ve örgütlü kılmak gerekir. Dahası yerele önem vermek, her yöreye özgü planlar temelinde ve o yörenin tanıdığı insanlar ve dille hitap etmek doğru ve sonuç alıcı olacaktır. Böyle yaparsa HDP’nin hızla iktidar alternatifi haline geleceği kesindir.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı kendisi ve AKP için hayırlı mı, yoksa zararlı mı olacak; bunu zaman gösterecek. Şimdiye kadar ülkemizin tanıdığı örnekler sahibi açısından olumsuz olmuştur. AKP’de de daha şimdiden sıkıntıların başlamakta olduğu gözlenmektedir. AKP’yi kurtaracak tek bir yol vardır: Kürt sorununun çözümü temelinde Türkiye’yi demokratikleştirmek! Ancak AKP açısından da bunu başarmak çok zor görünmektedir. Sadece “İnşallah başarır” demekle yetinecek durumdayız.
Seçimde CHP’yi MHP’nin kuyruğuna takan Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu kötü görünmektedir. CHP içinde kazanlar kaynamaya şimdiden başlamıştır. Dahası Dersimlileri ve Alevileri Kürt demokratik siyasetinden uzaklaştırma görevini artık yürütemez hale gelmiştir. Kısaca rolü ve misyonu tamamlanmıştır. Bu nedenle egemen güçler yeni değişiklikler yapabilirler. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları gösteriyor ki, Türkiyeínin yeni ve gelişmeye aday gücü HDP’dir. Dolayısıyla son seçimler HDP çıkışının gerçekleştiğini ve bu temelde demokratik siyasetin yükselişe geçtiğini göstermektedir. Eğer bu durumu iyi değerlendirir ve doğru politikalarla etkin çalışırsa gelecek HDP’nindir.