Aday olabilmek için 20 milletvekili imzasının şart koşulduğu demokratik (!) bir seçimi daha geride bıraktık. Her cenah kendisine göre allamalı pullamalı sonuçlar elbette çıkartacaklar. Bunun yanı sıra mağluplar faturayı kesecek mecralar bulurlar mı bunu da göreceğiz. Muhtemelen Ekmeleddin İhsanoğlu destekçileri oy kullanmayan milyonlarca seçmenin çoğunluğunu kendi hesaplarına yazacaklardır. AKP ve Erdoğan, iktidarda olmanın avantajını ve […]
Aday olabilmek için 20 milletvekili imzasının şart koşulduğu demokratik (!) bir seçimi daha geride bıraktık. Her cenah kendisine göre allamalı pullamalı sonuçlar elbette çıkartacaklar. Bunun yanı sıra mağluplar faturayı kesecek mecralar bulurlar mı bunu da göreceğiz. Muhtemelen Ekmeleddin İhsanoğlu destekçileri oy kullanmayan milyonlarca seçmenin çoğunluğunu kendi hesaplarına yazacaklardır.
AKP ve Erdoğan, iktidarda olmanın avantajını ve rüzgarı da alarak yarışmaya zaten önde başlamıştı. Bunların ayrıntısına girmeye pek gerek yok, çünkü bilinen şeyler. Bilinmesine rağmen şu durumu tekrar belirtmek gerek. Erdoğan’ın kullandığı ayrıştırıcı dil kendisine değerli bonus olarak geri döndü. Konsolide edilmiş yığınların gururlarını okşayıcı konuşmaları karşılık buldu. Tek adam olma konusunda çıtayı bir hayli yükseltti. Kendisine ve çevresine yeni egemenlik alanları oluşturdu. Çankaya, yapılan bunca usulsüzlük, adaletsizlik Erdoğan’a ne kadar koruma sağlayacak. Onu da göreceğiz.
İhsanoğlu cephesinde durum oldukça vahim. MHP’yi bir kenara bırakalım. CHP cephesinde büyümeye aday gedikler oluşması muhtemeldir. “Erdoğan gitsin de sonrasına bakarız” anlayışının iflası gerçekleşti. Sınıf temelli siyaset yapmayı reddedip, kitle partisi olma iddiasıyla yola çıkıp (onu da becerebilseler), sistemin çelişkilerini sistem içerisinde kalarak çözülemeyeceğini anlamaları gerekir. Sol seçmen tarafından tanınmayan ve geçmişi gericilikle bezenmiş bir şahsı yukarıdan dayatmak, çağdaş insanlar tarafından samimiyetsizlik olarak da düşünülebilir. Bu durum “tek başımıza yetmiyor, biz sağdan da oy alacağız” söylemiyle açıklanamayacak kadar kritiktir. Kitle partisinin özelliği, önerilen emek eksenli politikalarla kitlelere ulaşmaktır. Erdoğan üzerinden “korku” körüklenerek, sicili, katliamlar tarihini yazan ve uygulayan, faşist partinin suç ortağı olmak, krizi derinleştirmeye hizmet eder.
Sanırım, söylem ve pratikleri ile Demirtaş istediğini aldı diyebiliriz. Yeni yaşam çağrısı ve ilkeli duruşu, var olan eleştirilere rağmen oyları yüzde 4 artırdı. Bu durum Demirtaş tarafından başarı olarak görülse de, ileriki süreçlerde sorunları da içinde barındırmaktadır. Sorun yüzde 4 oyun tercümesidir. Tercümeyi herkes kendi meşrebince yapabilir. Aklımıza gelen yüzde 4 fazladan gelen oy, Demirtaş’ın emek eksenli siyaset yapması ve halkların kardeşliği konusundaki samimiyetidir. Rahatlıkla şunu diyebilirim: Fazladan gelen yüzde 4 şimdilik emanet olarak Demirtaş’ın cebindedir. Sahibi değildir. Bundan sonraki izlenecek politikalar gösterge olacak. Bu politikalara elbette Türk sosyalistlerinin de eşitlikçi anlayışla muhatap alınması da dahildir.
Bunların dışında bir de ‘dışarıdakiler’ var. Her ne kadar dışarıdakiler desek de, yaptıkları siyasi tespitleri ve uygulama alanları ile hayatın içindeler. Halkın hakları mücadelesini sokak siyaseti ile birleştirenler var. 11 Ağustos’ta yeni bir gün başlayacak, onlar “tek yol sokak” diye karınca misali yine “sokakta” yerlerini alacaklar.
10 Ağustos 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.