Geçen sene bu günlerde “kardeşlik sürecini kim sabote ederse vebal altında kalır” demişti, dönemin başbakanı.AKP’nin de, şimdi cumhurbaşkanı olan dönemin başbakanının da, şimdi başbakan olan eski dışişleri bakanının da; bu son 1 yılda, hatta iktidar olduklarından bu yana, ebedi ve sınırsız bir iktidar hırsıyla, halkı cehennemle umut arasına sıkıştırmak dışında bir şey yaptığını görmedik.Barış ve […]
Geçen sene bu günlerde “kardeşlik sürecini kim sabote ederse vebal altında kalır” demişti, dönemin başbakanı.
AKP’nin de, şimdi cumhurbaşkanı olan dönemin başbakanının da, şimdi başbakan olan eski dışişleri bakanının da; bu son 1 yılda, hatta iktidar olduklarından bu yana, ebedi ve sınırsız bir iktidar hırsıyla, halkı cehennemle umut arasına sıkıştırmak dışında bir şey yaptığını görmedik.
Barış ve çözüm için olumlu her ne adım atıldı ise, hemen hepsi, Öcalan’ın ve Kürt Özgürlük hareketinin ortak barış ve çözüm stratejisi sayesinde oldu. Bu sadece benim değil, pek çok kesimden insanın ortak görüşü. Bu sayede son 2 yıldır çatışmadan kaynaklı ölümler durdu, asker cenazeleri gelmez oldu.
Cumhurbaşkanına hatırlatmak isteriz. Onun ve hükümetin çözüm konusunda adım atmaması, süreci sabote etmek demek.
Büyük bir özveri ile barışı örmeye çalışanlar, bunu tek başlarına sırtlarlar sırtlamasına da, barış ve çözüm, iki taraflı olabilecek bir şey olduğundan, tahammülün kalmayacağı bir yere gelir.
Bu nedenle, iktidardan beklemek değil ama; bugüne kadarki kazanımlarda olduğu gibi iktidarı zorlamak, demokratikleşme ve barış isteyen tüm kesimlerin görevi. HDP, bu anlamda büyük bir fırsat. Yalnızca ezildiği tescilli işçiler, kadınlar, gençler, devrimciler, azınlıklar ve Kürtler değil; tüm halklar, farklı inanç grupları, liberal demokratlar, esnaf ve hatta işveren çevreleri de burada birleşmeli. Çünkü olası bir savaş hepimizin cehennemi olduğu kadar, barış da hepimizin cenneti olacak. Ortadoğu’da sürdürülen gerilim ve mezhepçilik ve başucumuza kadar, sinsice değil göstere göstere, destek ala ala sokulan IŞİD tehdidine karşı da ortak mücadele zorunlu.
Ruşen Çakır’ın KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’la yaptığı söyleşi, oldukça ufuk açıcı. Her gelişmeyi yalnızca egemen medyadan takip edenlerin de artık bunu kavradığını varsayıyorum.
“Tek taraflı dokuz kez ateşkes ilan etmişiz. Bir güç tek taraflı bu kadar ateşkes ilan edemez. Son defaki ateşkesten de öte bir durum. Dünyadaki hiçbir hareketin başvurmadığı yöntemlere başvurduk. Bunu da tek taraflı yaptık. Bu bizim hem kendimize güvenimizi, hem demokratik siyasi çözümden yana olduğumuzu gösterir” diyor Bayık. Doğruya ne denir?
PKK’yi hiç tanımayan, daha doğrusu yalnızca devletin yanlı yayınlarından tanıyan ve o sıfatlarla adlandıran her hangi biri; eğer gerçekten samimi ve objektif bakarsa, bu söyleşiden yapacağı çıkarım, PKK’nin, demokratikleşme, kadın özgürlüğü, hakların eşitliği gibi hayati konularda sağlam ilkeleri ve pratiği olduğu ve savaşa tam hazırlıklı olmasına rağmen barışta ısrar etiği olmalı. Üstelik, Ortadoğu’nun kabusu haline getirilen IŞİD karşısında yürüttüğü savaş ve ayrım gözetmeksizin halkları savunması, soykırıma karşı durması, aynı tehlikeyi ensesinde hisseden tüm Türkiye halkları açısından güven vericidir de. Kabul edelim, IŞİD’i açıktan ya da örtülü olarak destekleyenler dışında kalan kesim bu korkulu rüya karşısında yine açıktan ya da gizliden PKK, YPG ve HPG’den medet umuyor.
Çünkü Ortadoğu’da, var olan sistemler ve devletler dışında halkların lehine alternatif yaratmaya çalışan, bunu da Rojava’da somut olarak ortaya koyan tek hareket PKK hareketi.
Keza, barış ve çözümün en güven veren adresi, her kesimden insanın görüşmelerde ne diyecek nasıl bir strateji önerecek diye bekler olduğu yer, İmralı. Yalnızca bunu yıllardır ifade eden bizler için değil, hemen tüm vatandaşlar için bunu söylemek mümkün. Öcalan’a özgürlük talebiyle yürütülen imza kampanyasında da, özellikle örgütlenmiş bir iki saldırı girişimi dışında, halkın, çözüm için samimi olan her öneriyi destekleyeceğini gördük. Buradan hareketle, artık Öcalan’a özgürlük talebinin meşruiyetinin tartışmasız olduğunu da ifade edebiliriz.
Kürt sorununda çözüm ve demokratikleşmenin paralel yürümesiyle gerçek bir barıştan söz edilebileceği kendi içinde bu dengeyi sağlayabilen bir Türkiye’nin Ortadoğu’da da barış ve demokratikleşmenin önünü açacağı, bence tartışmasız. Bunun en hayati adımı ise; Öcalan’a özgürlük ve PKK’nin demokratik siyaset yapma kanallarının açılması.