Abartmıyorum, İlhan Mimaroğlu ile tanıştım, hayatım değişti. Tanışma, 1973’te New York’ta oldu. 12 Mart darbesi sonrasında İsveç’e gitmiştim. Oradan da, 1973 Ekim’inde turistik vize ile iki üç hafta için New York’a. New York’taki üçüncü haftanın sonunda ABD’de kalmaya karar verdim. Kalabilmem için turistik vizenin öğrenci vizesine dönüştürülmesi gerekiyordu. ABD’deiken bu tür vize değişikliklerinin neredeyse imkansız […]
Abartmıyorum, İlhan Mimaroğlu ile tanıştım, hayatım değişti. Tanışma, 1973’te New York’ta oldu.
12 Mart darbesi sonrasında İsveç’e gitmiştim. Oradan da, 1973 Ekim’inde turistik vize ile iki üç hafta için New York’a. New York’taki üçüncü haftanın sonunda ABD’de kalmaya karar verdim. Kalabilmem için turistik vizenin öğrenci vizesine dönüştürülmesi gerekiyordu. ABD’deiken bu tür vize değişikliklerinin neredeyse imkansız olduğu söylenmesine rağmen başvurumu yaptım. Herkesin dediği oldu, başvurum reddedildi. ABD’yi hemen terk etmem gerekiyordu. Sanırım, o sıralar İlhan beyle tanışmıştım. Bilenler bilir, İlhan ve Güngör Mimaroğlu’nun evi Dino’ların Paris’teki evi gibidir. New York’a yolu düşen solcu gençlerin, aydınların, sanatçıların çoğunun uğrak yeridir. Yolunuz bir şekilde oradan geçer.
İlhan beye öğrenci vizesi alamadığımı, dönmek zorunda kalacağımıanlattım. O da, bu tip kararlara itiraz hakkının olduğunu ve başvurumun tekrar değerlendirilmesi için benim adıma bir dilekçe yazabileceğini söyledi. Önce, İlhan beyin özenli kaleminden o dilekçe çıktı, sonra da benim öğrenci vizesi. O vize sayesinde New York’ta kalabildim, doktora yapabildim, ardından evlilik, çoluk çocuk, üniversitede öğretim üyeliği vs. derken ABD’de tam 32 yıl geçirdim. Hayatım gerçekten değişmişti!
Neler yapmadık ki İlhan beyle? Mesela, New York Türk Öğrenci Derneği olarak, yanılmıyorsam 1971’de piyasaya sürülen Sing Me a Song of Songmy adlı longplayin Columbia Üniversitesi’nde herkese açık galasını düzenledik. Yıllara yayılan dostluğumuz, değişik üniversitelerdeki işlerim yüzünden New York dışına taşınmamıza rağmen hep sürdü. Hele bir cümleten Cape Cod tatilimiz var ki, tam bir maceradır. Küçücük bir otomobil içinde 5 kişi tıkışmış, yetmezmiş gibi otomobilin tepesinde de benim bir türlü kopamadığım Sunfish yelkenli!
***
İlhan beyi tam iki yıl önce 17 Temmuz’da kaybettik. Artık olmayan Mimaroğlubir elektronik müzik ustası olmanın yanısıra ciddi bir biçimde sinema ve fotoğrafla da uğraşırdı. Daha sonraki yıllarda hem sinema hem de fotoğraf üzerine kitapları yayınlandı: Sinema Köşelerinde ve New York Kapı Dışı Sanatı. Sinema üzerine olan ilk kitap hala bulunuyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan, 2002’de yayınlanan fotoğraf üzerine olan ikinci kitabı ise sahaflarda bile bulmak güç.İstanbul, Ankara ve İzmir’de uğramadığım kitapçı kalmadı, Yapı Kredi Yayınları’nın kendi dükkanları dadahil olmak üzere. Söylenen, kitabın tükendiği, yeniden basılmayacağı vs. Yazının geri kalanı artık olmayan Mimaroğlu’nun artık olmayan bu talihsiz kitabı ve fotoğrafçılığı üzerine.
Talihsizliği ile başlayalım. New York Kapı Dışı Sanatı’nın iç kapağında o bilinen nezaketi ile Mimaroğlu açıklıyor: “Yaklaşık on beş yıl önce bir başka yayınevi için hazırlamış olduğum halde, yayımlanması sürüncemede bırakılmış olduğu için, geri çekmek zorunda kaldığım bu kitabın, gösterdikleri yakın ilgiyle göz önüne çıkarılmasına yol açan Teri Sisa Galimidi ile Selim Çavuşoğlu’na teşekkürlerimi sunarım.” Demek ki, bir başka yayınevi kitabı basacağım dediği halde basmamış, geciktirmiş, sonra Yapı Kredi Yayınları basmış. Ama, o da kitap tükenince ikinci baskıyı yapmamış. Muhtemelen, Mimaroğlu gibi gerçekten avant garde bir sanatçının fotoğraflarına, fotoğraf üzerine ne düşündüğüne erişilmese de olur demiştir birileri, bir yerlerde. Belki de, zamanın ruhuna, yani piyasanın icabına uyulmuştur, şirketçe! Kim bilir?
Bu kitabın fikrini İlhan beyin kafasına ben soktum demek iddialı olur. Ama, İlhan beyin fotoğraf merakını, çektiği New York fotoğraflarını yaptığım bir röportajla galiba ilk defa ben duyurmuş olabilirim. Bir başka artık olmayan Ali Taygun 1980’lerin sonuna doğru Gökkuşağı diye aylık bir dergi çıkartmaya başlamıştı. ABD’den ara sıra memlekete gelip bizim üniversitelerde çalıştığım dönemlerde gazetecilik damarım kabarıyordu. Ali, Gökkuşağı için her ay bir yazı isteyince hayır diyemedim. Mimaroğlu röportajı (Konuşan Duvarlar) 1989’da o dergide yayınlanan aylık yazılardan biridir.
Röportajın girişi şöyle: “Mimaroğlu, o ciddi, kararlı ve siyasi kişiliğini dirhem dirhem açar tanıdıklarına. Yeni tanışanlar konuşacak şey bulamazlar; görüşleri kesin, hatta aykırı bir elektronik müzik ustasıdır; nevi şahsına münhasır, çok yönlü, politik bir sanatçıdır Mimaroğlu.
Yeni ortaya çıkan, yakınlarıyla bile yeni yeni paylaşmaya başladığı bir yanı da fotoğrafçılığı Mimaroğlu’nun. Çokluk New York duvarlarını çekiyor şu sıralar… duvarlarla şehri, sanat eğilimlerini, ticari sanat üzerine görüşlerini ve ötesini anlatmak ister gibi.”
Niçin New York duvarlarının fotoğraflarını çekmeyi tercih ettiğini sorduğumda da, İlhan bey, “duvar resimlerini, sanatlarını sokağa dökmek zorunda kalan sanatçıların sunduğu bu kamu sanatı örneklerini belgelemekle, fotoğrafçılığın görevlerinden birini yerine getirdiğim kanısındayım..”
New York Kapı Dışı Sanatı‘nı “..hiçbir zaman açılmayabilecek bir serginin ön gösterisi(ne)…” benzetenMimaroğlu, duvar resmi faaliyetini ise şöyle görüyor: “… sokaklarda resim yapmayı seçmiş bir sanatçı için, öncelikle meslek hayatının gelişmesini, demek oluyor ki sanatçının kendi çıkarını gözetiyor olması gereken bir çaba, salt sanat açısından doyurucu, hem de çevreyi güzelleştirmek gibi toplumsal doğrulamaların yakıştırıldığı bir uğraşa dönüşür. Özellikle bu toplumsal yarar adına, su üstünde kalma çabası içinde ya da kendi gelişiminin sürecindeki sanatçı, karşısına çıkan her bir olanaktan yararlanmak ister: kamu kurumlarının tasarıları ya da başka sanatçılarla girişilen ortak çabalar gibi.”
Benim yaptığım röportajda “çoğu kişi bu resimleri sanki ilk olarak bu fotoğraflarda görmüş gibi davranıyorlar. Gerçi herbir resmin fotoğrafını çekerken ayrıntıları seçiyorum ve bunları istediğim gibi bir ‘kadr’ içine koyuyorum. Böylece saptanmış ayrıntılar resmin tümünden daha etken oluyor belki” demişti Mimaroğlu.
Duvar resimlerinin pek farkedilmemesi meselesine New York Kapı Dışı Sanatı‘nda da değinmiş Mimaroğlu: “Yayımlanmadan önce, bu kitapta yer alan …çoğu fotoğrafı New York’ta oturan birçok kişiye gösterdim. Hepsi, önemli sanat yapıtlarıyla karşılaşmış gibi davrandılar; ama pek azı, bunları … kentin o ya da bu sokağında, şu ya da bu duvarında görmüş olduklarını söylediler. Nasıl görmemiş olabilirlerdi bu tür resimleri? Kentin seyrek uğranan bölgelerinde yer alıyor değildi çoğu. Görmüş olmalıydılar. Görmeden bakmış olmalıydılar belki de.”
Benim röportajla 2002’de yayınlanan talihsiz kitap arasında birkaç yıl olduğu kesin. Anlaşılan, bu arada Mimaroğlu’nun gözlemini değiştirecek pek bir şey olmamış, New York’ta yaşayanlar duvar resimlerini farketmemeye devam etmişler! Ama, İlhan bey kendini suçlamaktan vaz geçmiş; duvar resimlerinin farkedilmemesini, ayrıntılara odaklanan fotoğraflarına değil, “görmeden bakma“ya yoruyor artık.
Ayrıntılara odaklanma meselesi de New York Kapı Dışı Sanatı‘nın başka bir yerinde karşımıza çıkıyor. İlginç olan bu kez röportajı yapan Mimaroğlu’nun kendisi; ressam ve New Jersey Kean Kolej’de öğretim üyeliği yapan Carol Cade ile konuşurken, söyleşinin bir yerinde Cade, Mimaroğlu’na, ayrıntıları seçerken duvar resimlerinin en önemli bölümlerini tercih edip etmediğini soruyor. Cevap İlhan beyvari bir hassasiyeti yansıtıyor: “Ayrıntı seçtiğimde (ki çoğu kez ayrıntı seçerim) bunu ille de bir duvar resminin en önemli ayrıntısı olarak değil, ama o duvar önünde kaldığım sürece bana en önemli görünen ayrıntı olarak seçerim. Bu önem hem de o duvara ne denli uzak ya da yakın olduğuma ve kullandığım objektife bağlıdır. O duvarın fotoğrafını bir başka gün yeniden çekersem ve çekerken de bir başka yerde durursam, başka bir objektif de kullanırsam, başka önemli ayrıntılar görebilirim.”
***
Geçen yıl New York’ta Güngör Mimaroğlu’nu ziyaret ettik. Güngör hüzünlü, ev hüzünlü, Mimaroğlu’nun çalışma notları, plakları, kameraları paketlenmiş, gitmek istemez gibiydiler. Geçenlerde Cumhuriyet’te Evin İlyasoğlu duyurdu; Mimaroğlu’nun “elektronik yapıtlarının kayıtları ‘Mimaroğlu Arşivi’ adı altında Columbia Üniversitesi’nde yer alıyor. Diğer müziklerinin notaları ve dosyalar Harvard Üniversitesi’nin arşivine katıldı. Ayrıca.. başta John Cage ve Jean Dubuffet olmak üzere nice mektuplaşmaları” ise MOMA’da (Modern Sanatlar Müzesi) korunuyor. Kısacası, oralarda değeri biliniyor Mimaroğlu’nun.
Buralarda değeri bilinmeyen Mimaroğlu’nun o güzel kitabı New York Kapı Dışı Sanatı ise yayınevini arıyor!
* Bu yazı Mesele Dergisi’nin Ağustos 2014 sayısında yayımlanmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.