Yaşar Kemal’in destansı romanı Binboğalar Efsanesi son Yörükleri anlatır. “Beşi altı Mayısa bağlayan gece Hıdırellez gecesidir. Denizlerin ermişi İlyas’la karaların ermişi Hızır dünya kurulduğundan bu yana her yıl, yılın bu gecesinde buluşurlar. Hızır’la İlyas’ın buluştuğu an biri mağripten, biri maşrıktan iki yıldız doğar, yıldızlar birleşip ışık olup yeryüzüne sağılırlar, o an dünyada her şey durur, […]
Yaşar Kemal’in destansı romanı Binboğalar Efsanesi son Yörükleri anlatır. “Beşi altı Mayısa bağlayan gece Hıdırellez gecesidir. Denizlerin ermişi İlyas’la karaların ermişi Hızır dünya kurulduğundan bu yana her yıl, yılın bu gecesinde buluşurlar. Hızır’la İlyas’ın buluştuğu an biri mağripten, biri maşrıktan iki yıldız doğar, yıldızlar birleşip ışık olup yeryüzüne sağılırlar, o an dünyada her şey durur, akan sular kirp diye kesilir. Dünya bir an için ölür. Sonra her şey birden uyanır. İşte bu gecede Yörükler birleşen yıldızları görmek için tepelere, dağlara çıkarlar, subaşlarında sabaha kadar nöbet tutarlar. Kim ki gökyüzünde yıldızların birleştiğini görür o anda ne isterse olur, işte yine bir Hıdırellez gecesinde bütün oba, Aladağ’da yaylak, Çukurova’da kışlak dileğinde bulunacaktır ama o gece obalılar verdikleri sözün hilafına, gizlice kişisel dilekte bulunurlar.”
“Ağlar bu mezarlıkta Yörükler her gece
Bıkıp iri yıldızları davar sanmaktan”
M. Cevdet
Aleviler ve siyaset denince aklıma Yaşar Kemal’in bu romanı gelir. Uzun emekler, umutlar, bekleyişler, sözler, yeminler, fedakarlıklar ve şaşmaz bir şekilde tekrar eden hayal kırıklıkları. Alevilere dair ‘tarih boyunca muhalif bir toplum’ değerlendirmesi kadar, ‘Aleviler iktidarla-devletle barışık olmalı ve içinde pozisyon tutmalıdırlar’ değerlendirmesi de yaygındır. Gerçekte ise Osmanlı’da uğradıkları baskı ve katliamlardan bu yana Alevilerin iktidar ve devletle başları hiçbir zaman hoş olmadı. Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal efsanesi de siyasete dair Alevilerin bilincinde önemli bir yere sahiptir. Devlette yer edinmek için İstanbul’a gidiş izni isteyen müridi Hızır Paşa’ya Pir Sultan Abdal, “izin veriyorum git ama paşa, vezir olunca gelip beni asarsın” dediği rivayet olunur. Böyle de olur. Hızır, paşa olup Pir Sultan’ı asar.
Özetle Alevilerin siyasetle başı tarih boyunca hiç hoş olmamıştır.
Destekledikleri Kurtuluş Savaşından sonra Dersim’de katliama uğramışlardır; hem de ortada bir isyan yokken (yaşanan isyan değil itaatsizliktir). Destekledikleri Ecevit Hükümeti döneminde Maraş’ta (1978), yine destekledikleri SHP’nin koalisyon ortağı olduğu dönemde (1993) Sivas’ta katliama uğradılar. Alevilerin tarihinde ender yakalanan yükseklikte bir mevkiye gelmiş (CHP Genel Başkanı) Kılıçdaroğlu döneminde ise önce bir MHP’li Ankara’ya Belediye Başkanı adayı gösterilmiş ardından bir İslamcı, Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir. İslamcılık devletin ortak referansı olarak kabul edilerek Aleviler için temel öneme sahip laikliğin ‘ruhuna Fatiha’ okunmuştur. Herhalde CHP’nin başında bir Alevi olmasaydı, bunlar Alevi tabana bu kadar kolay kabul ettirilemezdi.
Efsanelere de konu olduğu üzere Aleviler, egemen(burjuva) siyasetten mevki edinmekten umutlarını hiç kesmediler ancak devlette siyaset olanağı elde edenlerin kişisel dertleri hep öne çıktı ve ortak kaviller kenara atıldı. Devlet de ve devletliler de Alevilerin normalleşmesini sağlayacak, kendilerini sistem içinde rahat hissetmek ve tasasız yaşamaktan öte olmayan taleplerini karşılamaya hiç yanaşmadılar. Alevilerin de muhalif olmaktan başka seçenekleri kalmadı.
Aleviler, siyasetten kazık yemedikleri, yükselen evlatlarının kişisel dertlerini topluluğun özlemlerinin önüne geçirmedikleri en önemli deneyimlerini 70’li yıllar boyunca Devrimci Hareketle kurdukları bağ sürecinde yaşadılar. Bu nedenledir ki burjuva siyasette mevki edinmek isteyen Alevi siyasetçileri (ileri gelenleri) şaşmaz bir şekilde bu dönemi yadsımayı/kötülemeyi özel bir iş edinirler.
70’li yılların hikâyesi neydi?
Bir anımla anlatayım: 1982 yılındaydık. 12 Eylül faşizminin ortalığı kasıp kavurduğu yıl. Operasyonlar, ölü ele geçirmeler, yargısız infazlar, işkenceler… Evde komşularla sohbet ediyoruz. Köylümüz ve komşumuz Ali Amca (saygıyla anıyorum), ‘bizim çocuklar yanlış yaptılar, aralarına Sünnileri almayacaklardı, bak hepsi konuştu (işkenceyi kastediyor) ve yakalandılar’ diye ısrarlı bir tartışma yürütüyor benimle. ‘Bizim çocuklar’ dediği devrimci hareket. Yani devrimci hareket onun gözünde zaten Alevi, aralarına almışlar Sünnilerden birkaç kişi (ki o da hata), onlar da işkencede konuşmuş, o yüzden yenilmişler. ‘Deniz Gezmiş’ diyorum, ‘Alevi’ diyor; ‘Mahir’, ‘O da Alevi’. Aleviler, önderler ve de ölümüne ‘oba’ için dövüşmüşlerdir; devrimcilere, devrimci harekete, Deniz ve Mahir’e yaklaşımı bu.
70’li yıllarda, faşist saldırıların tehdit ettiği Alevilerin can güvenliği sorunu Devrimci Hareketin antifaşist direniş politikası çerçevesinde çözülüyor ve Aleviler hızla Devrimci Hareket saflarında yerlerini alıyorlar ve etkin, o dönemin deyimiyle sorumlu pozisyonlara yükseliyorlar. O yükselenler (ileri gelenler) ‘kavillerini’ unutmuyorlar. Davalarını kişisel dertlerine feda etmiyorlar, işkencede dahi konuşmayıp davalarına sadık kalıyorlar. Hayatlarını feda ediyorlar. O dönem siyasetle kurulan ilişki ilk kez ‘oba’ içindir, kişisel dilek değildir. O sayede 1978’de Sivas’ta katliam girişimi püskürtülmüş, o sayede MC hükümeti döneminde dahi Çorum’da katliam girişimi püskürtülmüştür.
Bu yıllar, bu olaylar oldukça öğreticidir, özellikle Alevi gençleri için. 1978’de Alevilerin desteklediği Ecevit Hükümeti iktidardadır. Maraş’ta yedi gün süren bir katliam yaşanır ve Hükümet engelleyemez. Aynı yıl Sivas’ta da denenir ancak devrimcilerin önderliğinde örgütlenmiş direniş katliam girişimini püskürtür. 1980’de MC Hükümeti döneminde Çorum’da da defalarca polisin, hükümetin, valinin güdümünde ve faşistlerle işbirliğinde katliam girişimleri iki ay boyunca tekrarlanır ama devrimcilerin örgütlediği direnişle büyük oranda engellenir.
Devrimci örgütlerde yükselmiş Alevi gençleri (tabii ki Sünni yoldaşlarıyla omuz omuza), faşizme karşı direnirler, vurulurlar, öldürülürler, hapse atılırlar, işkenceden geçirilirler, idam edilirler ama teslim olmazlar, geri adım atmazlar, ‘oba’larını faşist katliamlardan, sömürüden, ezilmekten korurlar.
Şimdi bir kez daha tehlike hayati boyut kazanmaya başladı. Ülkenin Başbakan’ı her fırsatta Alevileri hedef gösteriyor, yuhalatıyor. Cihatçı IŞİD çetelerini destekliyor, silahlandırıyor, Alevilerin kafasını kesme gücü kazandırıyor. Aleviler bir kez daha düzen siyasetinin kendilerini koruması için dilek dilemeye çıktılar. Düzen siyasetinin tepelerine tırmanmış kendilerinden birine, her şeye rağmen destek veriyorlar, ‘aman başarısız olursa bize faydası dokunamaz’ diyorlar. O’nun mezhepçi-cihatçı faşizmi durdurmasını ümit ediyorlar.
Kerem, dedi Haydar Usta, dedem, dedi en yumuşak sesiyle… Bu gece gecelerin içinde en birinci gecedir… Bu gece Hızırlan İlyas buluşacaklar… Öyleyse bak dedem. Şu oluktaki durmadan akan su var ya, işte o duracak, donup kalacak. Bir de şu yücede, gün gibi, iki yıldız buluşacak… Buluşunca şimşek gibi bir ince ışık üstümüze inecek. Bak dedem, sen suya bakacaksın, uyumadan, hiç gözünü kırpmadan, ben yıldızlara…’
Olur dede, hiç gözümü kırpmam.
Keremim, yavrum, baktın ki şu şakırdayan oluk duruverdi, su olduğu gibi dondu kaldı, o zaman isteyeceksin isteyeceğini. İşte o zaman ne istersen Hızır sana verir. Suların akmadığı o an ne istersen, ne dilersen Hızır onu sana verir.
Sen ne isteyeceksin dedem?
Kerem düşündü, dedesi gibi eliyle çenesini tutamladı, düşündü: Bilmiyorum ki, dedem, dedi. Hiç bilmiyorum ki… Ne isteyim acep dedem?
Haydar Usta:
Keremim, dedi, sen daha çok pınar, çok yıldız bekleyecek, çok dileklerde bulunacaksın, bu yıl suyun akmadığını görürsen, görür görmez, ya Hızır, bize Çukurda kışlak, Aladağda yaylak ver de. Olur mu?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.