Geçtiğimiz salı günü Şişli Kent Kültür Mekezi’nde düzenlenen HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın tanıtım toplantısında ana tema “Demokratik Değişim, Barışçı Türkiye” olarak belirlenmişti. Dağıtılan kampanya metninin başlığındaki ifade yeni bir toplumsal varoluş tarzına davet niteliği taşıyordu: “Yeni Yaşam Çağrısı”. Sahnedeki perdeden akan sloganlar bu minval üzere giderken, biri bütün dikkatleri üzerinde toplamayı başardı: “Bir cumhurbaşkanı düşünün, […]
Geçtiğimiz salı günü Şişli Kent Kültür Mekezi’nde düzenlenen HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın tanıtım toplantısında ana tema “Demokratik Değişim, Barışçı Türkiye” olarak belirlenmişti. Dağıtılan kampanya metninin başlığındaki ifade yeni bir toplumsal varoluş tarzına davet niteliği taşıyordu: “Yeni Yaşam Çağrısı”. Sahnedeki perdeden akan sloganlar bu minval üzere giderken, biri bütün dikkatleri üzerinde toplamayı başardı: “Bir cumhurbaşkanı düşünün, bağlamadan başka bir şey çalmıyor”.
Örtülü ittifak ‘arayış’larına yanıt
Kampanyanın şarkısını Kardeş Türküler düzenlemişti: “Aman aman bıktık vallah, aman aman şiştik vallah… Zamanı geldi, artık yetti, gel Demirtaş Demirtaş…” Kısaca kampanya, üsluptaki titizliğin ötesinde, her haliyle Gezi direnişinin mirasını seslendiriyor ve cumhurbaşkanlığı seçimini örtülü bir AKP-HDP ittifakı ekseninde götürme çabası içinde olanları düş kırıklığına uğratıyordu. Son derece dikkatli ve ölçülü konuşmasını izleyen soru-cevap bölümünde Demirtaş gizli ittifak “arayış”larını iyice umutsuzluğa sürükledi: “Başka enstrumanlar da çalarım ama halkın umudunu ve parasını çalmam…”, “Cumhurbaşkanı olursam Allah Erdoğan’a yardım etsin, demokrasiyi, çoğulculuğu, farklı sesleri anlayacak, öyle toplantılarda ‘kalk gidiyoruz’ diyemeyecek “. Son bölümde, geçmişin bütün vebalini “paralelciler”e yükleyerek Erdoğan’ı temize çıkartmaya çalışan yandaşlara ve ittifak arayışcılarına Demirtaş’ın verdiği yanıt, geziyi çağrıştıran bir “ölçüsüz zekâ” örneğiydi: “Türkiye’de bir derin devlet olgusu var, paralel yapı olarak da adlandırılabilir. Ama AKP’nin buna ‘paralel devlet’ demesi abesle iştigaldir. Çünkü evrenin herhangi bir yerinde kesişen iki çizgiye paralel denmez. Bıraksınlar biz paralel diyelim. Geçmiş dönemdeki KCK operasyonlarını AKP ve Cemaat birlikte yürüttüler, o günlerde henüz öküz ölmemiş ortaklık bozulmamıştı.”
İki çizgi mi, iki buçuk çizgi mi?
Gerek “Yeni Yaşam Çağrısı” metninde altı çizilen temel ilkeler, gerekse Demirtaş’ın metin dışı konuşmalarıyla ortaya koyduğu çerçeve, Erdoğan’ın özellikle Gezi direnişi ve 17-25 Aralık sonrası belirginleşen siyaset tarzının taban tabana zıddı bir anlayışı ifade ediyordu. Erdoğan bütün erkleri uhdesinde toplayan, “hipermerkeziyetçi” yönetim tarzına karşılık Demirtaş, cumhurbaşkanlığı makamını çeşitli halk kesimlerini temsil eden meclislerle paylaşma önerisini ve “ademi merkeziyetçi” bir yönetim tarzını gündeme getiriyordu. Erdoğan, bugüne kadarki siyaset pratiğinde olduğu gibi, ileriye yönelik tasavvurlarında da, dış politikadan “kupon arsalar” üzerindeki yapılaşmaya, çocuk sayısından gençlerin dövmelerine kadar her konuda son sözü kendisinin söyleyeceğini kanıtlamışken, Demirtaş, “en iyi hükümet en az hükmedendir” diyor ve “katılımcı radikal demokrasi” çağrısı yapıyordu.
Bugüne kadarki siyasi kariyerini yeterince bilmesek de, temsil ettiği siyaset kültürü ve arkasındaki partilerin nitelikleri dikkate alındığında, siyasi duruş bakımından çatı adayı İhsanoğlu’nun kuşkusuz Demirtaş’ın çizdiği portreyle benzeşen hiçbir yanı olmadığı söylenebilir. Ama “eğri oturup doğru konuşmak” gerekirse, İhsanoğlu’nun Erdoğan’la tıpa tıp aynı çizgide yer aldıkları da söylenemez. Evet belki ikisi de aynı ideolojik ve felsefi kaynaktan beslenmişlerdir ama özümsedikleri aynıdır diyebilir miyiz? Siyaset tarzındaki üslûp farklarını, kişilik farklarını görmezden gelebilir miyiz?
Bu yüzden ben Demirtaş’ın karşısında bir değil, bir buçuk çizgi olduğunu düşünüyorum. İhsanoğlu’nun temsil ettiği, henüz tam olarak netleşmemiş bu yarım çizgi, ilerde Erdoğan’ınkiyle örtüşebilir ya da kendi yolunda devam edebilir, bunu bilmiyoruz. Ama her iki halde de İhsanoğlu bu ülkenin geleceğinde ancak klasik cumhurbaşkanlığı ile sınırlı bir rol sahibi olabilecektir. Erdoğan’ın üzerinde yol aldığı mutlak iktidar çizgisinin nelere kadir olacağını ise artık çok iyi biliyoruz. Hani Demirtaş’ın dediği gibi “kediler trafoya girer” ve ikinci tura Erdoğan-Demirtaş ikilisi değil de Erdoğan-İhsanoğlu ikilisi kalırsa, bu farklar seçmen tercihinde rol oynar mı hep birlikte göreceğiz.