Bu yıl tarihinin en kalabalık, en görkemli 1 Mayıs’larından birini yaşayan Yatağan’da kürsüden şöyle sesleniliyor: “Biji Yek Gulan pankartıyla alanımıza gelen Şerzan Kurt Özgür Gençlik Derneği, hoş geldiniz!” Sahi sokak ortasında tabancasını çekip bir üniversite öğrencisini vuran polisin adı neydi? Kimin aklında? Kimin umurunda katilin adı? Katil, bir isimde, bir cisimde somutlaşmıyor ki. Katil için […]
Bu yıl tarihinin en kalabalık, en görkemli 1 Mayıs’larından birini yaşayan Yatağan’da kürsüden şöyle sesleniliyor: “Biji Yek Gulan pankartıyla alanımıza gelen Şerzan Kurt Özgür Gençlik Derneği, hoş geldiniz!”
Sahi sokak ortasında tabancasını çekip bir üniversite öğrencisini vuran polisin adı neydi?
Kimin aklında? Kimin umurunda katilin adı? Katil, bir isimde, bir cisimde somutlaşmıyor ki. Katil için tek tek isim saymaya gerek yok. Devletin kolluk kuvvetlerinde henüz katil olmayanların da potansiyel katiller olduğuna inanmamamız için sebep var mı peki? Cinayet işlemişler ve henüz işlememişler diye ikiye ayrılıyor kolluk kuvvetleri. Peki potansiyel katilleri durduran şey ne? O durduran şey daha ne kadar dayanır?
Devlet katil midir? Bir sınıfın bir başka sınıfa zor aygıtı olan devlet. Zor aygıtı her durumda katil olamaz. Sınıfsal özü değişen devletin haklı savaşı neden olmasın. Artık bildiğimiz, anladığımız anlamda devlet olmayan devletin savaşı. 9 Mayıs’ta zaferini ilan eden bir devletinki gibi. Alman Faşizminin inine giren devletin…
Baş aşağı çevrilmiş bir devlet, burjuva karakterinden arındırılmış, kolluk kuvvetleri tümüyle tasfiye edilmiş bir devlet. Ezenden, işleri planlayana doğru ‘daraltılmış’ bir devlet.
Ama bugünkü haliyle devlet, ya emekçi çocuklarını Şerzan Kurt’ta olduğu gibi sokak ortasında öldürüyor ya da Yatağan’da olduğu gibi emekçileri açlığa, ölüme mahkum ediyor. Muğla sokaklarında ve Muğla’nın dibindeki bir ilçede devletin görüngüsü budur. Her durumda ölüme açılan bir kapı, devlet kapısı.
Görünmezlik örtüsünü kaldıralım. Bunun adı sermaye devletidir. Katil, her görüngünün ardındaki gizli azmettiricidir sermaye. Şerzan’ın katline Kürtlüğü üzerinden ‘eyvallah’ arayan hükümet, Yatağan’da ise işçiler çalışmıyor, zarar ediyoruz gibi Tekel yalanlarının tutmayacağı, tutamayacağı bir girdabın içinde.
Yatağan’da özelleştirmenin yolu, koca bir ilçeye diz çöktürmekten geçiyor.
Bu yıl Türkiye’nin iki önemli 1 Mayıs kutlamasından biri olan ve tarihinin en kalabalık, en görkemli 1 Mayıs’larından birini yaşayan Yatağan’da ise kürsüden şöyle sesleniliyor: “Biji Yek Gulan pankartıyla alanımıza gelen Şerzan Kurt Özgür Gençlik Derneği, hoş geldiniz!” Şerzan Kurt’un eşsiz anısı Yatağan İşçilerinin alkışları arasında alana giriyor.
Yıllardır işçilerin baş belası olan özelleştirme saldırısı kamuoyunun ve özellikle Yatağan İşçisinin beklediği üzere enerji ve maden işçilerine dayandı. Seçimlerden önce büyük deneyimlere rağmen kendini sağda hisseden işçi, özelleştirmenin AKP tarafından seçim sonrasına bırakılıp bırakılmadığı konusunda kafa karışıklığını koruyordu. Hatta hem AKP mitingine hem direniş eylemlerine katılan işçiler de göze çarpıyordu. Aslında bu durum ilçede şaşkınlıkla da karşılanmıyor. Buraya tersten bakmakta yarar var. Yıllardır AKP’nin militan üyeliğini yapmış işçi, direnişin meşruiyetine kayıtsız kalamıyor. Belki de bu anlamıyla bizi değil ama AKP il ve ilçe teşkilatını şaşırtmış olabilir, sağa yatkın işçiler.
Kağıt üzerindeki zaferlerin bir listesini tutuyor AKP. Yatağan’ın özelleştirilmesi de bir sözde zafer ve bu listede yerini almaya mahkum.
Yatağan’a gelinmeden hiçbir iş çözülmüş sayılmaz. Geleneksel sosyal demokrasinin ve AKP karşıtlığının kendini yoğun bir şekilde hissettirdiği bu şehir kendini bu büyük saldırıdan da koruyabilir.
Üstelik AKP’nin karşısında özelleştirme saldırısını birkaç kez püskürtmeyi başarmış, deneyimli, kolluk kuvveti provokasyonuna gelmemekle birlikte gözünü budaktan sakınmayan işçiler var.
O işçiler ki gençlerle, öğrencilerle yan yana gelmeyi biliyor. Dahası buna önem veriyor.
Şerzan’ı vurulduğu yerden işçiler kaldırıyor.
Furuğ Ferruhzad’ın bir şiirinde dediği gibi:
”Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.