Ukrayna’da aylardır süren kriz doğudaki şehirlerde Rus kökenli bazı sivillerin kamu binalarını işgal edip, oralardaki silahlara el koymaları ve sonrası çatışmaların çıkması ile yeni bir boyut kazandı. Slavyansk’ta Ukrayna özel timi ve milisler arasındaki çatışmalarda ölen ve yaralananlar olduğu belirtiliyor. Geçici Kiev hükümeti yine bir ültimatom yayınlayarak Pazartesi sabah saatlerine kadar Rus milis güçlerinden silahların […]
Ukrayna’da aylardır süren kriz doğudaki şehirlerde Rus kökenli bazı sivillerin kamu binalarını işgal edip, oralardaki silahlara el koymaları ve sonrası çatışmaların çıkması ile yeni bir boyut kazandı. Slavyansk’ta Ukrayna özel timi ve milisler arasındaki çatışmalarda ölen ve yaralananlar olduğu belirtiliyor. Geçici Kiev hükümeti yine bir ültimatom yayınlayarak Pazartesi sabah saatlerine kadar Rus milis güçlerinden silahların teslim edilmesini istedi. Yoksa “anti terör” operasyonlarına hız vereceklerini duyuruyor. Karkiv kentinde ise korkulan gerçekleşerek sivil gruplar karşı karşıya geldi ve çıkan çatışmada ağır yaralananlar olduğu geçen haberler arasında. Belki de siz bu yazıyı okurken yeni çatışma ve ölüm haberleri alacaksınız.
Geçtiğimiz hafta, tarafların yine karşılıklı tehdit ve manevralarına sahne olmuştu. Putin bu kez Batı’ya giden gaz musluklarını kısmayı gündeme getirirken, ABD ise yaptırımları artırma tehdidi savuruyordu. Meyda üzerinden yürüyen propaganda savaşı ise durmaksızın devam ediyor*. Her iki tarafta bölgeye yığdığı askeri güçleri diğerlerinin varlığını gerekçe göstererek artırma yoluna gidiyor. Bu tehlikeli tırmanış halinin şimdilik alenen Rusya ve Batı arasında çatışmaya dönüşmesi beklenmemeli. Fakat doğudaki şehirlerde Ukrayna (ve ona eklenmiş Batılı askeri güçler )ve (Rus askeri olduğu varsayılan) rütbesiz Rus askeri üniformaları giymiş kişiler karşı karşıya gelecekler. Farklı bir biçimde de olsa bir tür vekalet savaşının bu cephede de yaşanması kaçınılmaz. Buradaki asıl tehlikeli olan şey siviller arası gerilime paralel olarak sivillere dönük gündeme gelebilecek olası katliamlar. Hali hazırda dahi doğudaki Rus kökenli nüfusla Kiev yönetimi arasında kolay kolay tamir edilemeyecek türden düşmanlık filizlerinin atıldığı görülüyor.
Burada her iki tarafın mevcut sorunu çözmek için ileri sürdüğü düşüncelere bir göz atacak olursak, geçici Kiev yönetimi bir hayli aşina olduğumuz “tek bayrak, tek millet, tek din”(Katoliklik oluyor o da) nakaratına sarılırken son günlerde doğudaki şehirlere özerlik verilebeileğini söylemeye başladı. Fakat bu durumu bir yasal statüye oturtma için henüz bir adım atılmış değil. Rusya ise uzun vadede kendine vantaj sağlamanın peşinde bu yüzden federatif yömetimin Ukrayna için çözüm olacağı tezini ileri sürüyor.
Benim asıl dikkatini çekmek istediğim şeyse bu savaşta milliyetçiliğin oynadığı rol. Çekişmenin kaynağı Batı ve Rusya arasında Ukrayna’nın pay edilmesi meselesi iken, bu durumun her iki tarfataki siviller için algılanış ve algılattırılış şekli milliyetçilik üzerinden şekillendiriliyor. Dünya kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Rus düşmanlığını bayrak edinmiş faşist grupların durumu malum. Bunlara dönük Batı’nın baskısıyla bazı engellemeler gündemde olsa da (sivilllerin silah taşımasının yasaklanması vb.) yine de Kiev’de terör estirdikleri haberleri sık sık gündeme geliyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Ukrayna Komünist Partisi(KPU)’nin merkez ofisini yaktıkları haberi basında yer aldı. Sıradan Ukraynalı için olan biten belki “vatanı kurtarma operasyonu” iken, gerçekte ise ülke daha şimdiden IMF, AB ve ABD’ye teslim edildi. Ukrayna üzerinde IMF ve ABD’ye bir çok imtiyaz tanıyan anlaşmalar verilen kredilerin paralelinde kaçınılmaz olarak yürürlüğe girecek.
Öte yandan Rusya ise olayı Rusların haklarının korunması olarak sunuyor. (Putin’in otokrasi ile yönettiği ülkesindeki insanların haklarını kim savunacak orası ise meçhul. Elbette Putin benim derdim Rus oligarklarının çıkarları ötesi beni ırgalamaz demeyecekti.) Doğu kentlerinde isyancı milislerin demeçleri ilginç, “biz Kiev’in baskısı olmaksızın özgür yaşamak istiyoruz, bu Rus baharıdır vb” açıklamalara sevinçli nidalar eşlik ediyor. Ve tabii Rusya’ya dahil olmak istediklerini söylüyorlar. Burada anlaşılmaz pek bir şey yok aslında, karşı tarafın yapılabileceklerinden duyulan korkuya “milli hisler” eklenmiş. Gelecek onlar için belirsiz ve yeni boyunduruklara kapı açsa da karşı tarafın neler yapacağının belirgin oluşu belli ki bir çok şeyi göze almalarına neden oluyor. Eh bir de geçenlerde yazdığım Moldova’nın Trandisyester bölgesinde, 70’li yılların Sovyetler Birliği ritminde yaşayan ülkenin politikacılarının Rusya’ya katılma talebini gündeme getirmesi düşünülünce, bu tercih daha bir anlaşılır kalıyor. Sahi kendine Marksist-leninist diyen birilerinin Putin Rusya’sı ile ne gibi bir işi olabilir?
Bütün bunlar anlaşılabilir ama kabul edilemez bir durumu gözlerimizin önüne seriyor. Milliyetçilik, bugün dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi burada da , bir çok çıkar odağının kendi politik hedeflerininin üzerini örtmek için kullandıkları ağır ve kanlı bir şal işlevini görüyor.
*Rusya’da sığınmacı olan Amerikan istihbarat uzmanı Snowden’ın, Alman NSA Komisyonuna şartsız olarak ifade vermeye hazır olduğunu bildirmesi ise bu savaşın bir başka boyutu olarak yorumlanabilir.