“Öyle bir ölsem Öyle bir ölsem çocuklar Size hiç ölüm kalmasa” Aziz Nesin Dolanıyorum geçenlerde Ankara sokaklarında. Yolum Olgunlar’ın oradaki eski sahaflara düşüyor; hiçbir yerde bulamayacağın kitapları bulabileceğin, o sıcak kokusuyla seni çeken bir yer değil tabi şimdi. Onların yerini tezgahlarda başarının(!) yolunda ders kitapları veya o çok satan kitapların korsanları almış. Köşesinde 3-5 genç […]
“Öyle bir ölsem
Öyle bir ölsem çocuklar
Size hiç ölüm kalmasa” Aziz Nesin
Dolanıyorum geçenlerde Ankara sokaklarında. Yolum Olgunlar’ın oradaki eski sahaflara düşüyor; hiçbir yerde bulamayacağın kitapları bulabileceğin, o sıcak kokusuyla seni çeken bir yer değil tabi şimdi. Onların yerini tezgahlarda başarının(!) yolunda ders kitapları veya o çok satan kitapların korsanları almış. Köşesinde 3-5 genç 1 Mayıs için stant kurmuşlar; müzik sesi “Unuttum adlarını neydi? Özenç miydi, Hıdır mıydı yoksa Lale mi?” Evet unutmayalım.
Bugünlerde bu coğrafyada yaşları 4-6-9 olan üç çocuk çaresizce birbirinden bağımsız öldürüldü. Birinin boğazı kesildi, biri tecavüze uğradı, biri yakıldı. Bu ülkedeki milyonlarca çocuktan birileriydi. Yapanların gözünde nitelikleri daha oluşmamıştı. Küçük elleri, daha yeni düzgün cümle kurmayı öğrenmiş dilleri, meraklı bir çift gözleri vardı her birinin. Ondan çocukların adlarının bir önemi yoktur, onlar ayrım gözetmeksizin her çocuk kadar çocukturlar.
Bir yerde hiçbir suçu olmayan küçücük canlar öldürülüyorsa orada hayatın özü ölür, hepimiz ölürüz, yaşasak da farkında olmadan ölürüz. Çünkü masumiyet bir daha gelmemek üzere terk etmiştir bu diyarları. Ancak hepimizin küllerinden bir mucizeyle insanlık dirilir. Onun için hiçbirimiz kaçamayız. Kendimizi bir yerde tutup bunu yapanlar psikopatlar, caniler, katiller diyerek işin içinden sıyrılamayız.
Şimdi bakıyorum tepkilere, “idam geri gelsin”den tutun da “çocuklarımıza sahip çıkalım”a kadar kendi durduğu yerden bakan yelpazede. Daha çok güvenlik, daha çok tedirginlik, tabi ki de sonu bitmeyen paranoyaklıklar. Buyurun üç aşağı beş yukarı günümüz hayatı. Zaten devletin ilk tepkisini sorumlu bakan açıklamış” Bunlar çok üzücü hadiseler, hiç yaşamayı istemediğimiz hadiseler. Acilen tedbir almamız gerekiyor. Bakanlık olarak bizim üzerimize düşen sorumluluk aileleri bilinçlendirmek; çocukların, kendilerine yönelen bu tür şiddet olaylarında neler yapabileceklerini planlamak ve çocukları bu yönde eğitmek. Bunun için İçişleri ve Adalet bakanlıkları ile birlikte toplantılar yapacağız”
Bakan çocukları eğitecekmiş, tecavüze, işkenceye karşı. Herhalde savunma sporlarından bahsediyor, karate, judo, tekvando falan. Devletten bir şey bekleyemeyeceğimizi bir kez daha görmüş olduk.
Bir iki sene öncesinde söylemiştim kadın cinayetlerine dair. Evet kadın cinayetleridir, kesinlikle erkeklik denen olgunun suçudur ve buna karşı kadınların mücadeleleri elzemdir. Bununla beraber bu düzenin değerlerinden yitirilmiş insan davranışlarının payı vardır. Böyle giderse çocuk cinayetlerine kadar uzanır diye.
Kapitalist modernite uzun zamandır ideolojik aygıtlarıyla toplumu kendi değerlerine hapsediyor; başarı başarısızlık, kazanma kazanmama, elde etme kaybetme denklemlerinde kendinize yer seçin diyor. Yer seçme de tabi ki birbirini alt etmekten, üstüne çıkmaktan geçiyor. Tüm bir eğitim sistemi bunun üzerine kurulu. “Ezik” sözcüğünün bu kadar yaygın kullanılması bu durumun vahametinin en belirgin göstergesi. Paylaşma, birbirini anlama, dayanışma gibi kavramlar hayattan çıkarılırsa yerini kıskançlık, takıntılar, kin, elde etme hırsı, şuursuzluk gibi dürtüsel davranışlar alır. Ve bunların insanın hücrelerine kadar sızdığı durumlardaki değersizleşen insan sarmal halde giderek vahşileşerek değersiz davranışlar gösterir. Ta ki masum bir çocuğu herhangi bir sebepten öldürebilene kadar. Sanığın mahkemedeki ifadesinden: “Gamze’den ayrıldıktan sonra içimde aileye karşı kin ve nefret büyüdü. Gizem olmasaydı dahi aileden birilerini öldürecek veya yaralayacaktım.”
Devlet aygıtı her gün bir baskı unsuru, tüm yapısı kendi kurulmuş düzeninin devamını sağlamak üzerine kurulu. Şiddet tohumları ekiyor şiddet aygıtlarıyla, nerdeyse biber gazının kullanılmadığı bir gün yok. Adeta şiddetin örgütleyicisi. Ankara’dan arabayla sabah yola çıksan akşam varabileceğin bir yerde yeryüzünün cehennemi yaşanıyor. En son haber okula düşen havan topu: 12 çocuk ölü. Yanıbaşımızda ama ne kadar sıradan bir haber. Ölüyoruz farkında değiliz.
1 Mayıs geliyor. Birlik, mücadele, dayanışma günü. Bugün daha fazlası, hayatı, doğayı, insanlığı sahiplenme günü. Tarihin bize ulaştırdığı gelecek güzel günlerin habercisi günü…
Şiddet geldi çocukların o en çok severek saklandıkları oyuncak kulübesine dayandı. Gayrı sonrası yok; ya hep beraber çürüyeceğiz; ya da bugünden insanlığımızı yeniden tesis edeceğiz. Hani eski bir slogan vardı. Bu 1 Mayıs “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız, ya siz?” diyenlerin mücadelelerinde yaşanacak…