YURT Gazetesi, dün 8 sütuna manşetten duyurdu: ‘Ergenekon öldü’. Okumuş olmalısınız, ama iki cümleyle özetlemekte yarar var: Silivri Mahkemesi’nin önce hukuksal varlığı sona erdirildi. Ardından; mahkeme heyeti, daha Ergenekon davasının ‘gerekçeli kararını yazmadan’ dağıtıldı. Hakimler şuraya buraya sürüldü. Bu gelişmeden, aslında bir ‘demokrasi filizi’ uç verebilir. Siyasi bir ‘öç alma’ davası olarak başlayan Ergenekon, yeniden […]
YURT Gazetesi, dün 8 sütuna manşetten duyurdu: ‘Ergenekon öldü’. Okumuş olmalısınız, ama iki cümleyle özetlemekte yarar var:
Silivri Mahkemesi’nin önce hukuksal varlığı sona erdirildi. Ardından; mahkeme heyeti, daha Ergenekon davasının ‘gerekçeli kararını yazmadan’ dağıtıldı. Hakimler şuraya buraya sürüldü.
Bu gelişmeden, aslında bir ‘demokrasi filizi’ uç verebilir.
Siyasi bir ‘öç alma’ davası olarak başlayan Ergenekon, yeniden görülebilir. Hukuka, itibarı iade edilebilir. Adalet yerini bulabilir.
Mi?
Kim bilir!
Ya da, hazır ayarlarla oynanmaya başlanmışken, “Gezi’de iktidarı kandıran Cemaat polisi” teması üzerinden bir ayar yapılabilir. Berkin’in annesini yuhalatmak yerine, polisler hakkında (yalandan bileolsa) soruşturma başlatılır. O kara kaşlı, boncuk gözlü Berkin’e (yalandan bile olsa) üzülmüş gibi yapılabilir.
Ama hayır!
Erdoğan, bu başlıklar ve daha pek çoğundan bir ‘DEMOKRASİ CEPHESİ’ yaratabilecek… En azından bunu deneyebilecekken, yapmıyor!
‘KÜLTÜRÜ’ OLMAYINCA…
Galiba, nedeni çok basit. Çünkü Erdoğan ve siyasi hareketi açısından Demokrasi sahiden ‘basit bir araçtan ibaret’. Ciddiye almadıkları, önemsemedikleri için ‘kullanmasını bile bilmedikleri’ bir araçtan ibaret.
Demokrasi kültürü…
Demokrasi inancı…
Demokrasi hedefi…
Erdoğan ve siyasi hareketinde, bunların hiçbiri yok. Olmayınca da (yalandan bile olsa) DEMOKRASİ CEPHESİ oluşturamıyor.
Ne var ki -paradoksu işte burada başlıyor- varlığını devam ettirebilmek için, yine demokrasiye sığınıyor. Ama dedim ya, paradoks bu! Demokrasiyi katlederek demokrasiye sığınamazsınız! Size karşı, hatta daha basiti: sizi eleştiriyor diye, milyonları karşınıza alıp… Onlardan bir DÜŞMAN CEPHESİ yaratırsanız… Kendi adınıza olsa olsa, bir ‘Radikal İslamcı örgüt’ yaratabilirsiniz.
Erdoğan’ın bugün yaptığı da bu.
Aklı yetmediği için değil; aklı ermediği / bilmediği / inanmadığı için, demokrasiyi bir enstrüman olarak kullanamıyor.
Bu yüzden de, düşman cephesini genişlettikçe genişletiyor!
Ve ha bire, kendi ayağına ateş edip duruyor.
…………..
AKİF BEKİ’YE EN BÜYÜK DARBE
CNN Türk’teki mecburi partnerim Akif Beki’ye, Erdoğan’ın telefonda attığı fırçayı okudunuz mu?
Kayıt da anekdot da bir hayli eski aslında.
Akif Beki’nin, Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün komşuluğuna terfi etmesinden yıllar yıllar öncesine… Kanal 24 günlerine uzanıyor.
Erdoğan, kanalın yöneticisi konumundaki Akif Beki’yi arıyor. ‘Siyaset 24’ programındaki konuşmalardan şikayet ediyor. “Biz hâlâ kendi sesimiz olamıyoruz” diye serzenişte bulunuyor.
Örneğin, yüzde 10 barajının tartışılmasından ne kadar rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Gazetelerde yer aldı bu bilgiler.
Ama benim dikkatimi asıl çeken şu oldu: Akif Beki, (ne de olsa eski patronu) Erdoğan’ın ne demek istediğini anında anlıyor. Ve konuşma şöyle devam ediyor:
AKİF BEKİ: Ben şimdi bu programda… Mustafa (Karaalioğlu) denge yapsın… Reklam arasında takip edeyim, söyleyeyim ona.
ERDOĞAN: Şimdi reklamdalar zaten!
AKİF BEKİ: Tamam ben hemen arayayım o zaman Mustafa’yı. Saygılar…
Yukarıdaki diyalog, Erdoğan’ı ve Beki’yi tanımayanlara pek fazla bir şey ifade etmeyebilir. Anlatayım.
Belli ki, kanalın yöneticisi olduğu halde Akif Beki yayını izlemiyor. Konuşulanlardan habersiz. Hatta, o sırada reklamda olduğunun bile farkında değil. Erdoğan (kaydı dinleyince daha iyi anlaşılıyor) buz gibi bir sesle “Reklamdalar zaten” diyerek, asıl büyük darbeyi vuruyor. Yani, “Bak bundan bile habersizsin, benden öğreniyorsun” diyor.
KONTROL DELİSİ
Erdoğan’ın bu tutumu, medyada çok iyi bilinir. Çok şükür başıma hiç gelmedi ama, akşamın (hatta gecenin) bir vakti gazete / TV patronlarını, yöneticilerini arayıp hesap sorduğu bilinir.
En çarpıcısı ise; SHOW TV’nin ve AKŞAM’ın eski patronu Mehmet Emin Karamehmet’e ettiği telefondur.
Erdoğan bir gece Karamehmet’i arar… AKŞAM Gazetesi’ndeki bir haberden söz edip hesap sorar. Karamehmet “Bilgim yok, o haberi görmedim” deyince, öfkesi daha da artar: “Nasıl yani? Siz gazetenizdeki haberleri okumaz mısınız!”
Erdoğan’ın şaşkınlığının samimi olduğunu düşünüyorum. Çünkü o her şeyi bilmek / kontrolü altında tutmak isteyenlerden.
Son dinleme kayıtlarından da anladık zaten. Erdoğan her şeye burnunu sokuyor. Her şey hakkında fikri var. Herkesi (kendi çizgisinde) hizaya çekmeye çalışıyor.
TRT’deki bir programda sade bir çiftçinin söylediklerine kızıp, doğrudan genel müdürü aradığını da bilirim. Sibel Can’ın dekoltesine kızıp, klibi kaldırttığını da duymuşluğum vardır.
Kuşkusuz, hiç ama hiç sağlıklı bir durum değil bu.
Medyadan sorumlu danışmanlarının bile kapasitesini aşacak bir ilgi alanından söz ediyoruz. Gece gündüz demiyor… Müzik klibi ya da siyasi tartışma ayırt etmiyor… Her şeye burnunu sokuyor. Hem de bizzat arıyor, ayar veriyor.
Buna psikiyatristler ne der, bilmiyorum. Biz halk arasında ‘kontrol delisi’ diyoruz. ‘Takıntılı’ diyoruz.. Her halükârda ‘sağlıklı bir ruh halinden’ söz etmiyoruz.
NOT: Bu arada, belirtmeden nokta koymayayım; iç ve dış politikaya dair icraatından, Türkiye’ye yaptıklarından bahsetmedim bile!
…………
VAY VAY VAY!..
Hasan Cemal sürprizlerle dolu. Bir zamanlar AKP’ye, Erdoğan’a verdiği destekle… Yan yana samimi pozlarıyla şaşırtmıştı. Sonrasında yolları ayrıldı. Bu kez de hiddetiyle şaşırttı. Başlık ise, son yazısına ithaf olunur.
t24 internet sitesindeki yazısında, son siyasi gerilim ve kutuplaşmayı özetledi. Erdoğan’ın nasıl ‘asıl / başat hedef’ haline geldiğini anlattı. 30 Mart seçimlerinde oyların bu durum göz önüne alınarak kullanılması gerektiğini söyledi. Ve ekledi: “Benim oyum Sarıgül’e olacak”.
Duymayan, görmeyen kalmasın diye paylaşmak istedim. Çünkü bu, kimi kuyruklu yıldızların ziyareti gibi ‘kayıt düşülmesi gereken’ bir açıklama. Sahiden; vay vay vay!..