Haziran Direnişi’nde gaz bombası ile yaralanan, dört gün yoğun bakımda kalan ve hala sağlık sorunları yaşayan Dilan Dursun ile 8 Mart yaklaşırken bir söyleşi gerçekleştirdik. Kimi zaman gözlerimizin dolduğu kimi zaman da kahkahalara sebep olan söyleşimizde Dilan, 8 Mart’ta “Oturamadın mı evinde?” diyenlere inat sokakta olacağını söylüyor Dilan’ın adını pek çoğumuz 16 Haziran 2013 günü […]
Haziran Direnişi’nde gaz bombası ile yaralanan, dört gün yoğun bakımda kalan ve hala sağlık sorunları yaşayan Dilan Dursun ile 8 Mart yaklaşırken bir söyleşi gerçekleştirdik. Kimi zaman gözlerimizin dolduğu kimi zaman da kahkahalara sebep olan söyleşimizde Dilan, 8 Mart’ta “Oturamadın mı evinde?” diyenlere inat sokakta olacağını söylüyor
Dilan’ın adını pek çoğumuz 16 Haziran 2013 günü Ethem Sarısülük’ün polis tarafından engellenen cenazesinde duyduk. Dilan, o gün Kızılay’da Ethem için sokağa çıkıp akrep aracındaki polisin hedefi olan üniversiteli bir kadın. Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet okuyor. Dilan’la 8 Mart yaklaşırken Gezi direnişinden, kadın cinayetlerine, kızlı-erkekli ev tartışmasından Kabataş’ta yaşandığı iddia edilen olaya kadar pek çok konuda konuştuk. Dilan “Bugüne kadar kadın olarak alandaydım ve erkek şiddetini en ağır şekilde 16 Haziran günü yaşadım. Bu 8 Mart’ta da yine bir kadın olarak bana ‘Oturamadın mı evinde’ diyenlere inat sokakta olacağım” diyor.
Dilan, kadın olmanın aslında pek farkedilmeyen ama sorunun temelini ortaya koyan zorulukları olduğunu düşünüyor. “Sokakta sigara içememekten tutun, nezaket adı altında kadının adının yok sayıldığı bir toplumda yaşıyoruz” diyor ve ekliyor: “Mesela erkek olsam bazen hayat daha kolay olabilir diye düşünüyorum. Ne bileyim kızlı-erkekli ev tartışmasını hatırlıyorum. Sorun orda kızla erkeğin aynı evde kalması değil bir kız çocuğunun yabancı bir erkekle aynı evde kalması. Düşünsenize erkek tişörtüyle sokakta gezmek bile sorun. Şu Kızılay Alışveriş Merkezi’ndeki olaya bakınca bile görüyoruz. Neymiş peruklu olan, “feminensi” olan, aykırı olan giremezmiş. Padişah fermanı gibi. Hem “feminensi” de ne demek?”
Konu konuyu açıyor sohbet ederken. Dilan, sağlık problemleri nedeniyle hatırlama zorluğu çektiğini söylüyor. Ama anlatmaktan da vazgeçmiyor. Üniversite öncesi hayatıyla şimdiyi kıyaslayınca gülerek “Eskiden ailemin sınırları dışına çıkmamaya gayret ederdim. Edep meselesi” diyor ve ekliyor: “Üniversiteyle gelen kısmi özgürlükten bahsetmek isterdim ama şimdi de hükümet benim namusumun peşine düşmüş.”
Ve konu medyaya geliyor. Diziler, haberler derken gençlik dizilerindeki kadın temsillerinin ne kadar sinir bozucu olduğunu anlatıyor Dilan. Çocuklar Duymasın’ın feminist Duygu’sunun yarattığı antipatik feminist kavramına epey kızmış. “Bunlarla büyüyen nesil feminizmin dalga geçilecek, gerçek hayattan kopuk, erkek düşmanı bir şey olduğunu sanıyor” diyor ve anlatıyor: “Gül Erdost gelmişti bizim okula. Kadın ile erkeğin ev işlerini paylaşabilmesinden bahsederken sınıftaki kadınlarda dahil pek çok kişi ‘Hoca feministmiş’ diye gülüşmeye başladı.”
‘Şiddeti anlatmak gerek’
Dilan, kadına yönelik şiddetin, hükümet politikaları ve şiddeti anlamlandırmada yaşanan eksiklikle arttığını düşünüyor. “Bir kadın yaşadığı şeyin şiddet olduğunu bilmiyorsa bunun çözümü için de ne yapacağını da bilemez duruma geliyor. Şiddet denilince akla hemen fiziksel şiddet geliyor. Halbuki o kadınlara hayatındaki erkeklerce diğer kadınlarla kıyaslanmalarının da şiddet olduğunu anlatabilecek kurumlar olmalı” diyerek okuduğu bölümün, bu alanda çalışma yapmaya müsait olduğunu söylüyor. Şiddete uğramış bir kadın olarak bu alanda çalışmalar yapmak istediğini de ekliyor.
‘Kadınlar da öfkelerini biriktirdi’
Sohbetimiz uzarken Gezi direnişindeki kadınlardan bahsediyoruz. Dilan, Gezi direnişinin aslında Türkiye’de yaşanan pek çok can yakıcı meselenin birikmesi sonucu ortaya çıktığını söylüyor ve Gezi direnişindeki kadınları şu sözlerle anlatıyor: “Kadınlar da çok biriktirdi hükümete karşı öfkelerini. Yani ben bir tane bile kadın lehine sonuçlanan cinayet ya da tecavüz davası hatırlamıyorum. Bir kere olsun hükümet yetkilileri kalkıp iyi bir şey demedi kadınlar için. Hatta daha da vahimi hep aşağılandı kadınlar, şiddet meşrulaştırıldı. Hükümetin politikalarında da yargı kararlarında da bunları gördü kadınlar. E Gezi direnişinde de kadınların dört bir yanda sokağa çıkması şaşırtmamıştı beni o yüzden.”
‘Nasıl inanalım biz başbakana?’
Gezi demişken konu Kabataş’ta yaşandığı iddia edilen olaya da geliyor. Dilan öncelikle “Sonuçta bir kadın bunu iddia ediyor” diyor ve devam ediyor: “Olayı başbakandan duyunca düşündüm üzerinde uzun uzun. Bugüne kadar binlerce kadının şiddete uğradığını, tecavüze uğradığını öldürüldüğünü gördük. Bir kere de kalkıp demedi ‘Benim bacımı öldürdüler’ diye ve o öldürülen kadınların acısını içinde biriktiren kadınlar sokakta hesap sorarken böyle bir iddia attı ortaya. Nasıl inanalım biz başbakana? Kadının beyanını hiçe sayan mahkemeler, adli tıp kurumları varken bir anda kadının beyanını yeterli gören birinin samimiyetinden nasıl bahsedebiliriz?”
Son olarak 8 Mart’a geliyor konu. Dilan önce 16 Haziran’da yaşadıklarını anlatıyor. Anlatırken de gözyaşlarına engel olamıyor. “Yanımda onlarca erkek varken” diyor ve devam ediyor: “Beni hedef aldı o akrepteki erkek polis. Şimdi hiç düşünüyor mudur ben birini öldürebilirdim diye? Ya da üstünde üniforma cebinde aldığı ekstra avansla mutlu mudur? Benim kafamın sol kısmında kemik yok şimdi. O sol tarafına dönüp rahatça uyuyabiliyor mudur? Savcı bunu yapanı ifadeye bile çağırmadı. Aylar geçti hala soruşturma aşamasında yaşadıklarım.”
Boğazı düğümlenirken devam etmekte ısrar ediyor ve şu sözleriyle sonlanrıyoruz söyleşimizi: “8 Mart’ta hem beni hedef alan polise hem de “Oturamadın mı evinde?” diyenlere inat sokakta olacağım.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.