Bir önceki yazımı, “MGSB miadını doldurdu mu? PKK ve Kürtler konusundaki ‘tehdit algısı’ değişiyor mu? Gül’ün ‘PKK birinci tehdit değil’ ifadesi değişime mi işaret? sorularıyla bitirmiş; “Buna da sonraki yazımda değineceğim…” demiştim. * * * Gül’ün açıklamaları, soyutlarsanız önemli gibi gelebilir. Ancak önemli olan Gül’ün ne dediği değil, dediklerinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yer alıp […]
Bir önceki yazımı, “MGSB miadını doldurdu mu? PKK ve Kürtler konusundaki ‘tehdit algısı’ değişiyor mu? Gül’ün ‘PKK birinci tehdit değil’ ifadesi değişime mi işaret? sorularıyla bitirmiş; “Buna da sonraki yazımda değineceğim…” demiştim.
* * *
Gül’ün açıklamaları, soyutlarsanız önemli gibi gelebilir. Ancak önemli olan Gül’ün ne dediği değil, dediklerinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yer alıp almadığı, aldıysa nasıl aldığıdır. Kürtler, Belge’de “tehdit” olarak yer aldıkça Ulusal güvenlik stratejisinin konusu olmaya devam ediyor demektir. Kürtlerin ve Kürt sorununun politik aktörlerin, demeçlere nasıl konu oldukları değil, örneğin MGK’da nasıl ve hangi argümanlarla ele alındıkları önemlidir. Ağırlıkla MİT sivil bürokrasisinin hazırladığı güvenlik raporlarında yer aldıkça, hiçbir devlet ya da iktidar Kürt meselesinde açılımcı refleksler göstermeyecektir.
Sıkça tekrarlandığı gibi Kürt sorununun bir parti ya da iktidar sorunu değil, devlet/ulus sorunu olarak ele alınmasının nedeni de MGSB’ye, yani güvenlik stratejisine konu olmasıdır.
* * *
Kürtler öncelikli tehdit olmaktan çıkmışsa bu belgeden de çıkarılmalı; demokratik özgür siyaset yapmalarının önü açılmalıdır.
Ancak bunun ciddi bir adımı da açılımı da yok…
Başbakan Erdoğan’ın Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıracağını söylemesi, “yeni demokratikleşme paketi” adı altında yürütülen çalışmalar; daha çok iktidar-Cemaat çatışmasında “otoriter” eğilimler taşıyor ve “savunma içerikli” gelişiyor denebilir. Bu da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin içerik ve biçim olarak yerini koruduğunu, tasfiye edilmeyeceğini gösteriyor. Görülen o ki PKK, Kürtler ve Kürt sorunun konusunda radikal devrimci değişimler gelişmedikçe, “tehdit algısı” da değişmeyecektir.
* * *
Bu durum Kürt sorununun bugün de “güvenlik sorunu” olarak alındığı, Kürtlerin tehdit sıralamasındaki yerini koruduğu anlamına gelir. Oysa son 15 yıl, ağırlıkla da son olaylar ve Kürtlerin bu olaylarda aldığı tutum göstermiştir ki, PKK ve Kürtler, Türkiye için bir “tehdit” değil, demokratik Türkiye kaygısı taşıyan yapıcı bir unsur…
İktidarın öncelikle yapması gereken MGSB’nin üzerini çizip, Kürtlerin ve Kürt hareketinin yeni Türkiye’deki yeri ve rolünü yeniden belirlemesi; Kürtleri haklarıyla algılayan bir siyasal anlayışa evirilmektir. İkincisi ise, Kürt meselesine, dolayısıyla demokratikleşme konusuna her türlü hesabın dışında taktik çıkarcı değil, stratejik yaklaşmasıdır. Bununda öyle “paketlerle”, eklektik, sınırlı, bütünlüğü olmayan “düzenlemelerle” olmayacağı açıktır. Üçüncü gerekli adım ise, müzakereci bir iktidar refleksine duyulan ihtiyaçtır.
* * *
Not: Uzun yıllardır birlikteyiz. Yaklaşık 25 yıldır ara vermeden ve genellikle aksatmadan yazdım. Şimdi tedavi sonunum var ve belki de uzun bir süre tedavi görmem gerekecek. Bundan dolayı özür dileyerek belirtiyorum; bir süreliğine yazılarıma ara vereceğim