Kiev’de yaşananlar “Gezi”yi çağrıştırınca hemen iki kanaat oluştu: Maidan “Kiev’inGezisi”dir. Maidan emperyalizmin oyunudur. Bir üçüncü yaklaşımı Deniz Yıldırım (Birgün), Fatih Yaşlı (SoL) dile getirerek, ülkenin özgün koşullarını, Maidan’dakilerin ekonomik, siyasi iktidar yapısının karşısındaki tutumlarını düşünmek gerektiğini vurguladılar. Ben de bu üçüncü yaklaşımın içinde var olan bir boyutun üzerinde düşünmekistiyorum. Evet “Ukrayna’da filler tepişiyor”, Maidan’da irili ufaklı faşist gruplar var. Ama Maidan’da “halk” da var. Bu halk 1991’den önce, yozlaşmış bir siyasi liderliğin elinde […]
Kiev’de yaşananlar “Gezi”yi çağrıştırınca hemen iki kanaat oluştu: Maidan “Kiev’inGezisi”dir. Maidan emperyalizmin oyunudur.
Bir üçüncü yaklaşımı Deniz Yıldırım (Birgün), Fatih Yaşlı (SoL) dile getirerek, ülkenin özgün koşullarını, Maidan’dakilerin ekonomik, siyasi iktidar yapısının karşısındaki tutumlarını düşünmek gerektiğini vurguladılar.
Ben de bu üçüncü yaklaşımın içinde var olan bir boyutun üzerinde düşünmekistiyorum. Evet “Ukrayna’da filler tepişiyor”, Maidan’da irili ufaklı faşist gruplar var. Ama Maidan’da “halk” da var.
Bu halk 1991’den önce, yozlaşmış bir siyasi liderliğin elinde kötü yönetilen bir ülkedeyaşıyordu. 1991’den sonra bu yönetici kesimin bir kısmı karşılarına kamu mallarınımülk edinerek zenginleşen “Mafioza – oligarklar”, bir kısmı da “Mafioza-politikacılar”olarak çıktı; 1991 sonrasında Ukrayna halkı “kızgın tavadan dışarı atlarken, ateşin içine düşmenin” düş kırıklığını yaşadı.Bu halkın tepkisini yargılamadan önce şu üç soruyu cevaplamaya çalışmak gerekiyor.
Bir: 1991’den önce ne vardı da “halk” bundan kurtulmaya çalışıyordu?
İki: Bu “kızgın tavadan” dışarı atlayanlar neden kendilerini “ateşin” içinde buldular.
Üçüncüsü, bu halk “emperyalizmin” adeta “Voodo” ile uzaktan yönettiğiZombilerden mi oluşuyor, yoksa sokağa tepkisinin arkasında gerçek maddi etkenler var mı?
Birinci sorunun cevabına ilişkin, karşımızda açıklanması gereken “bir karanlık felaket” olduğuna işaret etmekle yetineceğim. Bugünün siyasi etkinlerinde “yeni zamana” uygun kavramları üretebilmek için bu “karanlık felaketi” mutlaka aydınlatmak gerekiyor. İkinci sorunun cevabı kolay: Kapitalizmin yapısal krizi içinde, uluslararası sermayenin kullanımına, mali sermayenin talanına açılan bu ülkelerin halkları, yoksullaşma, işsizlik, toplumsal istikrarsızlık, ideolojik karmaşa yoluyla krizin tüm yükünü omuzlarında hissettiler. Dahası, bu yeni durumu eski seçkinlerinkarşılarına yeni egemen sınıf olarak çıkmaya başlamasıyla birlikte yaşadılar.
Kısacası, Kiev’de Maidan’a çıkan halkın öfkesinin temelinde maddi etkenler var.Sorun bu etkenlerin anlamlandırılmasına gelince ortaya çıkmaya başlıyor.
1989-91’de yıkılan şeyin, Rusya’da, Doğu Avrupa’da, dünyanın geri kalanında,“kapitalizmin alternatifi” olarak algılanmış olması, kapitalist uygarlık açısından, adeta“Peygamberin ikinci gelişinin” iki kez tekrarlanmasına benzer bir durum yarattı. Kapitalizm, ilk yıkıldığı yere “yeniden” geri geliyordu. İkincisi, kapitalizmin, insanlığın önündeki tek seçenek olduğu “anlaşılmış”, “tarihin sonu gelmiş” oluyordu. Böylece, kapitalizme yönelik eleştirilerin üzeri çizildi.
150 yıl önce liberal demokrasiye karşı şekillenen sosyal demokrasi (daha sonra komünist hareket), gerek kapitalizmi eleştirenler, gerekse savunanlar -yönetenler açısından, siyasi ontolojinin merkezine sınıflar arası “çatışma-uzlaşma”ikileminin oturmasına yol açmıştı.
1989-1991 olaylarının ardından, “sınıf kavramı anlamsızlaştı”, “ideolojilerin sonu”iddialarıyla, sınıflar arası çatışma-uzlaşma ikilemi siyasi ontolojinin merkezinden kovuldu. Kovuldu ama, kovanların hayal ettiği gibi yerini liberal demokrasinin“piyasası”, postmodernizmin belirsizlikleri dolduramadı.
Anlamlar sistemi mutlaka, simgeleri/ göstergeleri, birbirine bağlayarak sabitleyecek sağlam çapalar, Lacan’dan ödünç alırsak, “ana göstergeler” gerektirir. Siyasi mücadele esas olarak bu “ana göstergenin” saptanması üzerinde yaşanır. Kimin kazanacağına bağlı olarak ortaya, 1930’larda Alman halkının haklı taleplerinin, tepkilerinin “Yahudi” “ana göstergesi” altında birbirine bağlanarak anlamlandırılması gibi acı sonuçlar da çıkabilir.
Bugün, sınıflar arası uzlaşma-çatışma ikileminden boşalan yeri doldurmaya aday iki“sağlam çapa”, “ana gösterge” çıkıyor karşımıza: Din, etnisite. “Halk”, sıkıntılarınaçare ararken başını kaldırınca, sorunlarının esas kaynağını değil, kapitalizmin sorunlarıgizleyen bir çözüm önerisiyle karşılaşıyor: Aynı dinden/etnisiteden olanlar, sorunlarayol açan “öteki”den kurtularak “organik” bir toplum oluştururlarsa…
Kiev Maidan’ında tam da böyle bir durum oluşmadı mı? Buna karşılık “Gezi” bu iki“ana gösterge”nin dışında, sorunların esas kaynağına yönelik bir arayış değil miydi?