Kaddafi’nin bir Yeşil Kitap’ı vardı anayasa yerine geçen, ‘devrim’ bugün üçüncü yılını dolduruyor ama devrimcinin henüz bir kitapçığı bile yok. Böylesi bir kaos ortamında Tümgeneral Halife Hafter 14 Şubat’ta darbe girişiminde bulundu… Arap isyanlarının çıkış yeri Tunus iyi kötü bir anayasa, kör topal bir hükümet ve meclisle yol alıyor. En azından gemi karaya oturmadı, bunun […]
Kaddafi’nin bir Yeşil Kitap’ı vardı anayasa yerine geçen, ‘devrim’ bugün üçüncü yılını dolduruyor ama devrimcinin henüz bir kitapçığı bile yok. Böylesi bir kaos ortamında Tümgeneral Halife Hafter 14 Şubat’ta darbe girişiminde bulundu…
Arap isyanlarının çıkış yeri Tunus iyi kötü bir anayasa, kör topal bir hükümet ve meclisle yol alıyor. En azından gemi karaya oturmadı, bunun birkaç nedeni var: Zeynel Abidin Bin Ali giderken kan akmadı yani toplum katmanlarına düşmanlıklar ekilmedi; dış manipülasyon olsa da dış müdahale olmadı; ‘tekfirci selefi’ ve terör patlamasına karşı siyasi gruplar diyaloğun önemini gördü, solcu cumhurbaşkanı ile İslamcı Nahda hükümeti birbirini dengeledi; Kurumsal yapılar ana omurganın dağılmasını önledi. Tunus’un yanıbaşında İç savaş ve dış müdahaleyle Muammer Kaddafi’den kurtulan Libya ise paramparça.
Düzenli bir ordu yok, güvenlikse hak getire: Aşiretler ve milisler kentleri parsellemiş durumda. Üst düzey yetkililere suikastların arkası kesilmiyor. Garabet o kadar büyük ki geçen kasımda milislerce kaçırılan Başbakan Ali Zeydan, Sebhe’de patlak veren ve Trablus’a da sıçrayan hükümet karşıtı isyanı bastırmak için silahsızlandırmaya çalıştığı milislerden yardım istedi.
Hükümet var, duruma hakim değil; meclis işlevi gören Milli Genel Kongre (MGK) işlevsiz: Milis güçleri ve aşiretler silahlandırılamadı. Kamu hizmetleri dibi görürken yatırımlar durdu. Hükümetin hükmedemediğini düşünen doğu aşiretleri özerkliğini ilan etti, kaos daha da derinleşti. Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Adalet ve İnşa Partisi ile Mahmud Cibril’in liderliğindeki liberal Ulusal Güçler İttifakı arasındaki rekabet hükümeti daha da vurdu. Cibril’in desteklediği Zeydan’ı kongrede deviremeyen İhvan, 21 Ocak’ta kabinedeki 5 bakanını çekti, şimdi ‘seçim’ diye bastırıyor. Ağustos 2012’de yetkiyi Ulusal Geçiş Konseyi’nden aldığından beri anayasa hazırlık sürecini yürütemeyen MGK da kavga gürültü 7 Şubat’ta dolan görev süresini yılsonuna kadar uzattı. Belki baskıyla seçim erkene alınabilir ama siyasetteki felç kolay kolay çözülmez.
Kaddafici damgası vurularak her türlü zulmün reva görüldüğü kentler kaynıyor: Libyalı akademisyen Mustafa Feturi, Al Monitor’da birkaç kez ‘devrimcilerin’ hamisi Batının da kör, sağır ve dilsiz kesildiği ötekilerin dramına dikkat çekti. Mesela Libyalı siyahların yaşadığı 30 bin nüfuslu Tawerga, ‘devrimciler’in eline geçtikten sonra yağma ve infazların neticesinde hayalet şehre dönüştü. Yine Beni Velid’deki Varfella kabilesi 2012’de ‘yağma’ korkusuyla şehrin kontrolünü ‘devrimcilere’ vermediği için ‘Kaddafici’ damgası yedi. Kuşatılan kent gıdasız, ilaçsız, petrolsüz üç ay geçirdi. Başka kentlerde de Varfellalara yönelik cadı avı başladı. Sirte’de Kaddafi’nin kabilesi Gaddafa’nın durumu da içler acısı. Kent ekimde ‘devrimcilerin’ eline geçince kabilenin binlerce üyesi kaçtı, yüzlercesi tutuklandı ya da kayıplara karıştı, evler yıkıldı, tarlalar mahvedildi.
Sebhe’de Tabu ve Tuaregler de etnik temizliğin hedefinde. Kaddafi’ye sadakatin olağan bedeli işkence, infaz, kaçırılma ve hapis…
Hatta 2011’de Libya’da 10 bin operasyon düzenleyip hedeflere 7 bin güdümlü füze atan NATO’nun sivil kurbanları bile bedel ödüyor. Hükümet NATO’nun öldürdüğü sivilleri ‘şehit’ saymadığı için kurban yakınları da devlet yardımı alamıyor. Evini ya da aile üyelerini kaybetmiş NATO mağdurlarının sorunlarını dile getirmek ‘devrim karşıtlığı’ olarak algılanıyor ve bedel ödemeye yetiyor. Keyfe keder ‘devrimci’ ve ‘devrim karşıtı’ ayrımı kutuplaşmayı keskinleştiriyor.
KADDAFİ OLMA HEVESİ
Kaddafi’nin bir Yeşil Kitap’ı vardı anayasa yerine geçen, ‘devrim’ bugün üçüncü yılını dolduruyor ama devrimcinin henüz bir kitapçığı bile yok. Böylesi bir kaos ortamında Tümgeneral Halife Hafter 14 Şubat’ta darbe girişiminde bulunup Kongre’yi feshettiğini ve Askeri Geçiş Konseyi kurduğunu ilan etti. Kimse tınmadı, çünkü sokaklarda yürütecek ne tankı ne de askeri vardı. Sonunda kendisini demir parmaklıkların ardında buldu. Hafter 2011’de Libya sahnesine dönen iki yıldızdan biriydi. Diğeri Kaide ile bağlantılı olmakla suçlanan Libya İslami Savaş Grubu’nun lideri Abdülhakim Belhac’tı. Hafter ülkenin, devrimin ortağı olan radikal İslamcıların eline kaymasını önleyecek lider olarak görülüyordu. Ama aradığı fırsatları bulamadı. İddiaya göre 2011’de Trablus’ta Ulusal Geçiş Konseyi’nin üslendiği Rixos otelini basıp genelkurmay başkanlığı ve ordu kurmak için Konsey’in elindeki 1 milyar doların yüzde 5’ini istemişti.
Hafter’in hiyâkesi ilginç: 1987’de Çad’la savaşta esir düştükten sonra Kaddafi tarafından ihanetle suçlandı. Hapisten çıkınca Libya’ya dönmeyip CIA’in yardımıyla Libya Ulusal Ordusu’nu kurdu. Çad’daki iktidar değişikliği üzerine önce Kongo, ardından Nijer ve nihayetinde ABD’ye taşındı. CIA’in Virginia-Langley’deki karargâhında eğitim gördü ve 17 Şubat 2011’de Libya’da isyan başladığında ‘ABD’nin adamı’ olarak Bingazi’ye uçuruldu. Amerikalılar için Hafter dağılan orduyu kendi etrafında toplayacak saygınlıkta biriydi. Şimdi bu sicil akla hep CIA bağlantısını getirse de Hafter’in darbe girişimini ABD adına yaptığını söylemek için elde henüz bilgi yok.
Bir başka açıdan Hafter’in fiyaskosu Libyalıların yeni bir Kaddafi peşinden koşmadıklarını da gösterdi. Bu kaos sürer ve Libya ‘müflis devlet’e dönüşürse Libyalılar Kaddafi’nin postallarını giyecek birini arar hale gelir mi? Çok nahoş ama muhtemel.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.