Kürt hareketinin etkili direniş çizgisinin basıncı ve AKP iktidarının kendi siyasi hesapları çerçevesinde Kürt sorununda başlatılan ‘müzakere süreci’ tıkanmış durumdadır. Sürecin başından itibaren AKP’nin somut bir adım atmaması ve Kürt halkını oyalamaya dönük bir siyasi çizgi izlemesi sonucunda ‘müzakere süreci’ fiili olarak işlemez hale geldi. Kürt hareketinin sorunun çözümü noktasında, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla somut adım […]
Kürt hareketinin etkili direniş çizgisinin basıncı ve AKP iktidarının kendi siyasi hesapları çerçevesinde Kürt sorununda başlatılan ‘müzakere süreci’ tıkanmış durumdadır. Sürecin başından itibaren AKP’nin somut bir adım atmaması ve Kürt halkını oyalamaya dönük bir siyasi çizgi izlemesi sonucunda ‘müzakere süreci’ fiili olarak işlemez hale geldi. Kürt hareketinin sorunun çözümü noktasında, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla somut adım atmasına rağmen (silahlı güçlerin sınır dışına geri çekilmeye başlaması) AKP iktidarının Kürt halkının demokratik taleplerini planlı bir politika olarak yerine getirmemesi sürecin krizlerini belirginleştirdi. Kürt hareketi bunun karşısında somut olarak, Nisan (2013) ayında başlattığı sınır dışına geri çekilmeyi durdurdu. Süreçteki samimiyetsizliği yeniden somutlanan ve Kürt hareketi üzerindeki baskıları sürdüren AKP, yeni bir çatışma döneminin kapısını aralamış oldu. Hakkari Yüksekova’da gerilla mezarlarına yapılan saldırıları protesto sırasında üç kişinin katledilmesiyle Kürt illerinde AKP’ye karşı kitlesel protestolar yaygınlaşırken sınır dışına çekilmeyi durdurmuş olan PKK, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 4 askeri kaçırarak AKP’ye hızlı bir cevap vermiş oldu.
‘Müzakere süreci’ görüşmelerin başladığı dönemden itibaren karşılıklı çatışma ekseninde gelişmektedir(*). Bu süreç bir yandan Abdullah Öcalan ile görüşmelerin sürdürüldüğü (en son 14. görüşme gerçekleşti) bir yandan da AKP’nin Kürt hareketini ezmeye ve inisiyatifini kırmaya dönük bir strateji izlemesiyle paralel gelişti. Etkili direnişleri ve kritik hamleleriyle AKP’yi müzakere masasına oturtmayı başaran Kürt hareketi müzakere sürecinin ilk anından itibaren AKP’yi somut adımlar atmaya zorladı. AKP iktidarı ise Kürt sorununun demokratik ve eşitlikçi temelden çözümünden yana hiçbir adım atmadı. Aksine Kürt sorununu çözüyormuş görüntüsünü vermeye çalışarak sorunu yönetme, Kürt hareketini baskılama ve tasfiye etme temelinde politikalar geliştirdi. AKP sürecin başında bir yandan Akil İnsanlar Komisyonu kurarak Kürt sorununda adım atılıyor hissiyatı yaratmaya çalışırken bir yandan da Kürt hareketini baskı altına almaya çalıştı. Abdullah Öcalan ile İmralı’da yapılan görüşmelere Kürt hareketinden hangi isimlerin gideceğine dahi müdahale ederek sürecin tek başına belirleyici öznesi olmaya çalışan AKP iktidarı bu stratejisiyle Kürt hareketinin siyasi inisiyatifini sürekli engellemeye dönük bir çizgi izledi.
Kürt sorununu ‘çözme’ vaadinde bulunan AKP iktidarı sürecin başından itibaren temel politikasında herhangi bir değişiklik yapmadı. AKP iktidarı ile müzakere masasına oturan Kürt hareketinin hiçbir talebi kabul edilmedi. Kürt halkının en temel talep ve istemlerinden olan anadilde eğitimin sağlanması, seçim barajının düşürülmesi ve kalekol inşaatlarının iptal edilmesi gibi başlıklar bizzat Tayyip Erdoğan tarafından reddedildi. AKP’nin bu politikası PKK’nin sınır dışına çekilmeyi durdurmasına rağmen devam etti. Meclise ‘büyük beklentiler’ yaratılmaya çalışılarak getirilen ‘demokratikleşme paketlerinde Kürt halkının temel demokratik ve eşitlikçi taleplerine yönelik maddelerin yer almaması AKP’nin ‘süreç’teki krizli stratejisini daha fazla görünür kıldı. Bu süreçte Abdullah Öcalan sürecin ilk bölümünün 15 Ekim’de bittiğini, AKP iktidarının somut adım atması gerektiğini ifade ederken KCK de sürecin fiilen sona erdiğini açıkladı.
AKP’den Kürt hareketine karşı gerici ittifak ekseni
Bütün hesapların yerel seçimlere göre yapıldığı bu süreçte AKP iktidarı Kürt halkını oyalama, Kürt hareketini çözme ve ezme politikasını derinleştirerek seçimlerden güçlenerek çıkmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, AKP iktidarı KCK tutuklularının serbest bırakılmaması, KCK operasyonlarının belirli aralıklarla yapılması, Kürt halkının demokratik tepkilerinin polis zoruyla bastırılması ve bölgedeki savaş aygıtlarının (kalekol inşaatları, koruculuk…) geliştirilmesi gibi politikalara paralel olarak bölgede Kürt hareketine karşı gerici bir ittifak ekseni oluşturmaya çalışmaktadır. Bu ittifak eksenin bir ayağı Kürt feodal gericiliğinin simgelerinden olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani çizgisi iken diğer ayağı ise Kürt illerindeki Hizbullah örgütlenmesidir. AKP iktidarı bu kirli ittifaklarla Kürt halkının direncini kırmayı hedeflemektedir.
AKP’nin ‘Barzani’ kartı
Sürecin fiili olarak tıkanmasıyla ‘Kürt sorununda adım atıyoruz’ görüntüsünü sürdüremez hale gelen AKP iktidarı, hem Kürt hareketini gerici bir eksenden baskılamak hem de toplum üzerinde ‘çözüm süreci’ devam ediyor algısı yaratmak için yeni hamleler yapmaya çalıştı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile Diyarbakır buluşması gerçekleştirilerek hem Kürt hareketinin hem de Suriye’deki Rojava bölgesinde PYD’nin inisiyatifini kırmayı amaçladı.
Ülke içerisinde kritik başlıklar arasında yer alan Kürt sorunu, Ortadoğu’daki -özellikle de son dönemde Suriye’deki- gelişmelerden bağımsız değildir. Suriye’de Kürt hareketinin (PYD) geliştirdiği Rojava süreci, dış politikada batağa saplanan ve başarısızlığı kesinleşen AKP açısından yeni bir kriz başlığı olmuştu. Suriye’de özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasını engellemeye çalışan AKP iktidarı, El-Kaide’ye açıktan destek vererek Rojava’da gelişen süreci baskılamaya çalıştı. Bir yandan PYD üzerinde silahlı İslamcı gruplar aracılığıyla baskı kurarken bir yandan da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin de PYD ile ilişkilerini engellemeye dönük bir strateji geliştirildi.
Bu noktada hem AKP’nin (Tayyip Erdoğan’ın) hem de Mesud Barzani’nin bölgedeki güncel çıkarlarının kesiştiğini vurgulamakta yarar var. Dış politikada yalnızlaşan AKP iktidarı Rojava’da yaşadığı krizi Barzani ile kurmaya çalıştığı ittifak üzerinden çözme hesapları yaparken Barzani ise bölgede yeni bir alternatif olarak ortaya çıkan Rojava’da PYD’nin Kürt halkı açısından etkisini zayıflatma, Kürtleri kendi çizgisine çekmeyi amaçlamaktadır.
Diyarbakır’daki görüşmede uzlaşılan maddeler her iki aktörün amacını ortaya koymaktadır. AKP ve Barzani arasında yapılan görüşmeden çıkan maddelere göre; Barzani çözüm sürecine destek vermeye devam edecek, Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) PYD’nin kurmak istediği de facto yönetime Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi müsaade etmeyecek, Kürt petrolünü Türkiye üzerinden dünyaya pazarlayacak boru hattından petrol en geç 1-2.5 ay içinde akmaya başlayacak, Habur sınır kapısına paralel iki sınır kapısı 1 ay içinde açılacak. Ancak maddelerden de anlaşılacağı üzere birbiriyle bağlantılı olan çeşitli konular üzerinde yapılan ‘uzlaşmaların’ belirsiz olduğunu vurgulamakta fayda var. Barzani Diyarbakır’da kürsüden ‘çözüm sürecine’ destek verdiğini açıklasa da AKP’nin Kürt halkının gözünü boyama taktiği Kürt hareketinin etkisiz ve çelişkili tutumuna rağmen çok da başarılı olmadı. Diyarbakır’daki buluşmaya Kürt halkının katılımı düşük olurken bu buluşmanın AKP’nin süreçteki yeni bir oyunu olduğu gerçeğinin Kürt halkı açısından daha fazla öne çıktığı söylenebilir. Tayyip Erdoğan’ın ‘Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak’ açıklamaları, medyada uzun süre parlatılmasına rağmen tıkanan süreç açısından etkili olmadı.
Diyarbakır buluşmasında en kritik başlıklar arasında yer alan ‘Kürt petrolünün’ Türkiye üzerinden pazarlanması hedefi ise buluşmanın ardından çok geçmeden Irak merkezi hükümetine ve ABD’ye takıldı. Petrollerin dağıtımı konusunda Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında imzalanan gizli anlaşma üzerinden çok geçmeden ortaya çıktı ve Irak merkezi hükümeti ile var olan kriz yeniden gündeme geldi. Irak hükümeti hava sahasını Türkiye’ye ikinci kez kapattı. ABD’nin de Irak merkezi hükümetinin saf dışı bırakılmasına destek vermemesi ve anlaşmayı onaylamaması AKP’nin hem dış politikadaki başarısızlığını yeniden gün yüzüne çıkardı hem de Kürt sorunu çerçevesinde Barzani ile ittifak stratejisi daha başlamadan krize girmiş oldu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın gizli anlaşmanın ortaya çıkmasının ardından Bağdat’a giderek görüşmelerde bulunması ise petrol anlaşmasının belirsizliğinin ortadan kalkmasına yetmedi.
Öte yandan AKP’nin Barzani ile kurmaya çalıştığı strateji Kürt Ulusal Konferansı’nın gerçekleştirilememesinde etkili olurken ‘Rojava Devrimi’ konusunda AKP’nin kendi krizini aşma noktasında başarılı olduğu söylenemez. Diyarbakır’da Mesud Barzani ile Suriye’de özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasının engellenmesi üzerine uzlaşılsa da bu sürecin AKP’nin planladığı gibi yol alacağının garantisi yok. AKP ile yakınlaşan Mesud Barzani Erbil’de PYD temsilcileri ile toplantı gerçekleştirmiştir (12 Aralık 2013). Bölgede sürecin hem AKP hem Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi hem de Kürt hareketi açısından ne yöne evrileceği kesin ve net değildir. Dolayısıyla Barzani üzerinden gerici bir saflaşmanın temellerini atarak Kürt hareketini baskılayıp çözme stratejisi güden AKP iktidarı özellikle seçim sürecinde BDP karşısında siyasi avantaj elde etme hesapları yapmaktadır. AKP iktidarı Kürt hareketini hem Rojava’da hem de ülke içerisinde köşeye sıkıştırmayı hedeflemektedir. Ancak, bu süreçte AKP iktidarı Kürt sorunu çerçevesindeki krizlerini yönetmekte zorlanacaktır.
Gerici saflaşmanın diğer ayağı: Hizbullah
AKP iktidarı Kürt hareketi üzerinde çok yönlü bir baskı kurmayı hedeflemektedir. Bu baskının araçlarından birisi de 1990’lı yıllarda Kürt hareketine karşı kontrgerilla tarafından kullanılan Hizbullah’tır. 90’lı yıllardaki katliamları nedeniyle devam eden Hizbullah davası AKP iktidarı eliyle bitirilmiş ve Hizbullah yöneticileri serbest bırakılmıştır. Kürt illerinde daha önce Mustazaf-Der (Mustazaflarla Dayanışma Derneği) adı altında faaliyet gösteren Hizbullah 17 Ocak 2012’de bir manifesto yayınladı ve Aralık 2012’de Hüda-Par (Hür Dava Partisi) kuruldu. Kürt illerinin neredeyse tamamında bu parti adı altında faaliyet yürüten Hizbullah, Kürt siyasi sürecinin İslami unsuru/İslamcı Kürt muhalefeti olarak kendisini yeniden inşa etmektedir. AKP tarafından çıkarılan ‘Hizbullah affı’ ve 2011 seçimlerinde Hizbullah’ın AKP’yi desteklemesi bu yeniden inşa sürecine AKP iktidarının ‘etki’de bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Hizbullah bölgede Kürt hareketine karşı AKP eliyle güçlendirilmektedir. Bölgede Kürt hareketi üzerindeki baskılar derinleştirilirken Hizbullah’a olanaklar yaratılmakta, örgütlenmesinin önü açılmaktadır. Hüda-Par zaten var olan kitle tabanı ve iktidarın da bölgede alan açmasıyla Kürt hareketi karşısında yeni sürece uygun olarak yapılanmaktadır. AKP iktidarı Hizbullah’ı güçlendirerek Kürt hareketini bölgede kuşatmaya çalışmaktadır.
AKP ile Hizbullah’ın işbirliğinin en somut göstergesi Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile Tayyip Erdoğan’ın AKP Genel Merkezi’ndeki görüşmesidir (25 Ekim 2013). Bu görüşmeden kısa bir süre sonra (3 Kasım 2013) Batman’da, Hüda-Par’ın BDP’lilere saldırması ve bir kişinin katledilmesi açıktan yürütülen AKP-Hizbullah işbirliğinin Kürt halkı açısından ne tür sonuçlar ortaya çıkaracağını göstermiştir. Öte yandan, seçim hesaplarının yapıldığı bu süreçte AKP açısından Kürt hareketinin bölgedeki siyasi başarısının geriletilmesi en temel hedefler arasında yer alıyor. Bu bağlamda Hüda-Par seçim sürecinde kendi adaylarını çıkarmakla beraber AKP ile resmi düzeyde olmasa da fiili olarak ittifak kurmaktadır. Örneğin AKP’nin Batman Belediyesi Başkanlığı için aday olarak gösterdiği Mehmet Emin Pekmen Hizbullah’a yakın biri olarak bilinmektedir. Dolayısıyla AKP iktidarının Kürt illerinde, özellikle yerel seçimlerde etkili bir özne olan ve birçok kentin ve ilçenin belediye başkanlıklarını elinde bulunduran BDP’yi geriletme noktasında Hizbullah’ın bölgede daha fazla ön plana çıkarmayı ve kullanmayı hedeflemektedir.
Değerlendirme
1- ‘Müzakere sürecinde her iki ‘taraf’ da ‘süreci bozan’ aktör olmak istemiyor. Özellikle AKP iktidarı, kamuoyunda yarattığı yüksek beklenti sonucunda savaşı yeniden başlatan taraf olmak istememektedir. Bu nedenle ‘çözüm sürecinin devam ettiğine ve ‘tüm komplolara’ karşı sürdürüleceğine dair bir hegemonya oluşturmaya çalışmaktadır. Kürt hareketi ise AKP’yi somut adım atmaya yönelik bir baskılama politikası izlemektedir. Bu bağlamda Kürt sorununda ‘müzakere sürecine de bağlı olarak çok değişkenli çatışma sürecinin devam edeceğini söylemek mümkündür.
2- AKP iktidarının Kürt sorunundaki temel stratejisi devam etmektedir: Kürt ezilenlerinin neoliberal gerici düzenle bütünleştirilmesi ve Kürt hareketinin tasfiyesi. Kürt hareketinin tasfiyesinde başarılı olamayan siyasi iktidar buna bağlı olarak stratejisinin bütününde de başarılı olamamaktadır. Bu bağlamda AKP iktidarı ‘sürecin’ başından beri Kürt hareketini ezme, baskılama ve çözme politikaları geliştirerek Kürt hareketinin Kürt halkı üzerindeki temsiliyetini zayıflatmayı hedeflemektedir. AKP iktidarı Kürt hareketini kontrgerilla ve Kürt gericiliği ile baskı altına almaya çalışmaktadır. AKP’nin Barzani ile kurmaya çalıştığı ittifak ve Hizbullah’ın Kürt hareketine karşı bölgede güçlendirilmesi Kürt hareketini kuşatma ve zayıflatma politikasının ürünüdür.
Bunun beraberinde Kürt hareketi üzerindeki polis operasyonu ve tutuklama gibi yöntemlerle de baskıların sürdürüleceği ortadadır. KCK davalarından halen on bine yakın siyasi tutuklu bulunurken belirli aralıklarla KCK operasyonları yapılmakta, protestolar sırasında gözaltına alınanlar tutuklanabilmektedir. Milletvekili Sebahat Tuncel’e verilen hapis cezasının kesinleşmesi Kürt halkı ve siyasi temsilcileri üzerindeki baskıların süreceğini göstermektedir. Ancak AKP iktidarının Kürt sorununda çözümsüzlüğe dayanan politikalarını devam ettirmesi gittikçe zorlaşmaktadır. Özellikle Rojava’da inşa edilen özerk bölge Kürt halkının ülkede çözümsüzlük sürecine mahkum olma durumunu zayıflatmaktadır. PYD üzerinde baskı kurarak Suriye’de özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasını engellemeye çalışan fakat Rojava’da başlayan sürecin gelişimini durdurmayan AKP iktidarı ülke içerisinde başlattığı ‘süreci’ daha krizli bir noktaya getirmektedir.
3- Yolsuzluk operasyonları ile birlikte krizlerini yönetmekte zorlanan AKP, özellikle bu dönemde Kürt hareketine karşı kendi siyasi çıkarları noktasında güncel oyalama taktikleri geliştirmektedir. Tutuklu beş Kürt milletvekilinin serbest bırakılması bunun göstergesidir. İktidarını kaybetme noktasına gelen AKP iktidarı bu süreçte Kürt hareketinin baskısı ve etkili muhalefeti ile karşılaşmama hesapları yaparak milletvekillerini yargı kararı ile serbest bırakılmasını sağlamıştır. Ancak Roboski katliamının bütün alanlardaki yargısal süreçlerinin takipsizlikle sonuçlandırılması, TSK’de katliamın emirlerini verenler hakkında hiçbir şey yapılmaması AKP’nin Kürt sorunundaki gerçek yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bu gelişmelerin paralelinde Kürt hareketinin AKP iktidarı karşısındaki güncel stratejisi ise yerel seçimlerde AKP’nin bölgedeki etkisini zayıflatmaya dayanmaktadır.
4- Özellikle Kürt illerinde son yıllarda etkili bir biçimde faaliyet gösteren ve devlet içerisinde kritik kadroları elinde bulunduran Fethullah Gülen cemaatinin AKP iktidarı ile açık çatışmaya dönüşen geriliminin sonuçları Kürt sorununda önümüzdeki dönem, özellikle seçimlerden sonra, sürdürülecek olan temel stratejiyi etkileyecektir. Bölgedeki gerici saflaşmanın bir diğer önemli ayağı olan Fethullah Gülen cemaatinin AKP iktidarı ile girdiği iktidar çatışmasının Kürt sorunundaki ‘çözüm sürecine’ nasıl yansıyacağı şuan için belirsizliğini korumaktadır.
5- Bu bağlamda Kürt siyasi hareketinin iktidar dalaşı sürecinde izleyeceği politik çizgi kritik bir noktada durmaktadır. Kürt siyasi hareketinden yapılan ‘paralel devlet’ açıklamaları AKP’nin bazı yolsuzluklarını ortaya çıkaran ABD destekli cemaat operasyonlarının ‘çözüm sürecini’ de hedef aldığı algısının güçlü bir eğilim olduğunu gösteriyor. Bu algı ‘müzakere sürecinin’ çatışmalı doğasına ‘uygun’ olsa da egemenlerin iktidar krizinde ‘etkisiz’ kalma pozisyonunun Kürt sorunun demokratik ve eşitlikçi bir temelden çözümüne herhangi bir olumlu katkısının olmayacağı ortadır. AKP’nin bu iktidar dalaşında güçlenmesi ya da zayıflaması Kürt sorununun demokratik çözümünün gerçekleşmesini sağlamayacaktır. Aksine Kürt hareketinin daha kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıya kalacağı söylenebilir. Bu nedenle, Haziran İsyanı sırasında belirsiz/çelişkili bir tutum sergileyen Kürt hareketinin yolsuzluk skandalı ile birlikte AKP’ye karşı yeniden başlayan sokak hareketiyle olumlu bir etkileşim kurabilmelidir. Kürt hareketinin Kürt sorunun çözümünde AKP iktidarı üzerinde kuracağı siyasi basınç gücünü sokak hareketinden aldığı zaman etkili bir kuvvet olabilir.
6- Dolayısıyla, AKP’nin kendi iktidar koalisyonundaki çelişkileri yönetmekte zorlandığı bu süreçte Kürt sorunu yeni bir kriz başlığı olarak siyasi iktidarının kucağında durmaktadır. AKP’nin seçimlere kadar Kürt sorununda oyalamacı bir çizgi izleyeceği ortada iken Türkiye’deki toplumsal muhalefet güçlerine, Kürt sorununun demokratik ve eşitlikçi bir temelden çözümünden yana olan bir siyasal çizgiden hareketle AKP iktidarı üzerinde basınç oluşturmak düşüyor. Kürt sorununun demokratik ve onurlu çözümü için hem toplumsal muhalefet güçleri hem de (özellikle) Kürt hareketi açısından Haziran İsyanı sırasından yakalanılan fırsat güncelliğini korumaktadır. Yönetme krizleri belirginleşen ve Kürt sorununda herhangi bir adım atma noktasında ne niyeti ne de belirli bir planı bulunan AKP iktidarının siyasi açmazlarının daha fazla derinleştirilmesi toplumsal muhalefetin temel görevleri arasında yer almaktadır.
*Burada karşılıklı çatışma ekseni olarak sürecin belirli bir doğrusal hattının olmadığı kastedilmektedir. Yani hem AKP iktidarı hem de Kürt hareketi ‘müzakere sürecinde’ kendi konumlarını güçlendirmeye ve bu süreçteki siyasi inisiyatifini artırmaya dönük bir çizgi izledi. Sürecin başından itibaren özellikle ulusalcı kesimlerin ileri sürdüğü AKP ile Kürt hareketinin ‘pazarlık yaparak anlaştığı’ savının geçerli olmadığını, AKP iktidarının Kürt hareketini ezmeye yönelik ‘kirli’ bir ‘müzakere süreci’ yürüttüğünü Kürt hareketinin ise AKP’yi sorunun demokratik çözümünde somut adım atmaya zorladığını söylemek mümkün.
Devrimci Gençlik (devrimcigenclik.com)