“Ancak aslında bunlar, bu temeli havaya uçuracak maddi koşullardır.”–Grundrisse (Marx, 1973:706) “Hareket bir fazlalıkla (excess) bir eksiklik arasındaki, kendi kurucu tamamlanmamışlığı içinde her siyasetin sınırını imleyen belirsizlik eşiğidir.” (G.Agamben) Ekonominin siyaseti belirleyeceği ilkesi ile kaynağını üretim ilişkileri içindeki pozisyonundan alan ve sınıf olarak kodlanan nominal varlığın siyasetin topografyasını belirleyeceği -kendinden menkul iddiası- bütünüyle farklı şeyler(dir). […]
“Ancak aslında bunlar, bu temeli havaya uçuracak maddi koşullardır.”–Grundrisse (Marx, 1973:706)
“Hareket bir fazlalıkla (excess) bir eksiklik arasındaki, kendi kurucu tamamlanmamışlığı içinde her siyasetin sınırını imleyen belirsizlik eşiğidir.” (G.Agamben)
Ekonominin siyaseti belirleyeceği ilkesi ile kaynağını üretim ilişkileri içindeki pozisyonundan alan ve sınıf olarak kodlanan nominal varlığın siyasetin topografyasını belirleyeceği -kendinden menkul iddiası- bütünüyle farklı şeyler(dir). Şayet bir belirleyenden, determine bir durumdan bahsediyor isek, bu belirlenen -bir düzeyde tanımsal karşılığını bulan- unsur olamaz. Maddi koşullar üzerinden üretim içinde zaten belirlenen sınıf, maddi koşullar hâli hazırda varken, siyaset adına belirlemede bulunamaz. Belirlendiği için hakkı elinden alınmıştır!.. Sınıf üretim sürecindeki rolünün doğal karşılığı olarak politikaya dolayımsız sıfat olarak iştigâl edemez. O Marksizm’in bilim düzeyinin ‘gerçek nesne’lerinden yalnızca biridir. Bir diğeri ise bilinçdışıdır. Siyasal alanda her elementer unsur politikadan payına -hakkını verdiği ölçüde- düşeni alır. Sınıf politikanın önceden kimliklendirilmesi/içeriklendirilmesi adına keyfi ve rastgele olarak işe koşulamaz. O numenal bir varlık olarak politika denile gelen fenomenal varlığın özü değildir. Siyaset numenal varlığın da arche mantığının bozuma uğratılmasıdır. Mücadelenin kendisi çelişkinin örgütlenme sürecinde çatışan bir varlık olarak dinamosunu yaratır. Althusser’in vaktiyle Marta Harnecker’in Tarihsel Materyalizmin Prensipleri kitabının önsözüne yazdığı gibi: Sınıf, (sınıf) mücadelesinin ön takısı, sıfatı olmadığından ötürü; sınıf mücadelesi ve sınıf bir ve aynı şeydir. (Parantez içinde kullanılan sınıf okura antinomi olarak görülmemelidir. Yaygın kullanım olmasından ötürü yazının itiraz ettiği bir önerme olarak paranteze alındı.) Sınıfın, yapısal zorunluluk lafziyle mezar kazıcı olarak politikada kategorik üstünlüğü olamaz. Kendi olarak mücadelesini yürütmeden kategorik üstünlük kuracağı beklentisi taşınıyorsa -tıpkı diğerlerinin de kurma ihtimali olduğu gibi- nafile: Kuramaz! Çelişkinin çatışkı düzeyinde örgütlenmesi ve en derin çelişkinin kaynağının üretimin sürecinin merkezinde yer alan (-den dolayı) unsurlar tarafından geleceği beklentisi rasyonal politikanın gidimli yoludur. “Althusser, bir toplumsal formasyon içerisindeki çelişkilerin doğasını tanımlama ile uğraşmaktadır. Savı, bir toplumsal formasyonun basit bir anlatımsal bütünsellik olmadığıdır: Çelişkiler mutlaka toplumsal formasyonun tüm düzeylerinde aynı zamanda ortaya çıkmazlar, ya da (ekonomik) tabana basit bir tarzda oturtulan bir temel çelişkiden yayılarak toplumsal formasyonun tüm düzeylerini aynı zamanda etkilemezler.” (İdeoloji Üzerine(Siyaset ve İdeoloji) 1985)
Siyasal alanda nasıl ki ulusal mücadeleden, ulus inşasından ayrı bir ulus fikri olamayacak ise (realize edilmediği oranda varlığından söz edemeyecek isek); ya da kimlik mücadelesinden bağımsız bir kimlik fikri yok ise; sınıf mücadelesinden bağımsız bir kendinde şey olarak da sınıf yoktur. Kendinde şey olan aktüel olan/mücadeledir. Ulusun belirlenimi ekonomik düzeyde nasıl pazar sorunu üzerinden varlık kazanıyorsa ve burada ekonomik düzey içerisinde determine olanı görüyorsak; siyasal olarak ulus ulusçuların mücadelesi ve inşası üzerinden varlık kazanır. Ulusun insaşı ve belirlenimi görüşleri birbirini boşa düşürmez. İki farklı düzeydir söz konusu olan. Bilimsel ve politik düzey. (Bilimsel ve politik düzey yer yer birbirinin aynı olan yer yer farklılaşan düzeyler değil bir olan ve diğer olandır, yani ayrışık düzeylerdir.) Ekonomik düzeyde belirlenen ve politik düzeyde ulusçuların inşası olmadan açığa çıkamayacak ol’an’!.. Hakeza sınıfta üretim sürecindeki nesnel karşılığını politika da başka bir düzeyde yeniden ve süreğen bir biçimde kurmak zorundadır. Bekleme halindeki unsurun silüetinden ulusal, sınıfsal ya da kimliksel olduğu yargısı edinilemez. Ontolojik materyalist diskur olarak çöreğin tadı yenmesindedir diyor isek yenmeden çöreğin tadına varılamaz. Çöreğin yenmesi ile, çöreğin ne için ısırıldığı da farklı şeylerdir. Karar aşamasından sonra bilerek isteyerek mi yediğimiz yoksa elektrotla mı ağzımızı açtırdıkları da bambaşka şeylerdir.
Mücadele içinde aktüalize olan bir varlık olarak, politikanın oluş halinde varlık kazanan unsur olarak sınıf ya da başkaları vardır. Devrim bir oluştur ve oluş tarihe indirgenemez; tarih açısından bakarsak hep zamansızdır (Deleuze:1995: 171) Topluma içsel bölünme olarak kodlanan sınıfsal bölünmenin diğer bölünmelere ve aidiyetlere üstün geleceği vargısı ya da diğerlerinin dışşallığı bir tür idealizmle malûl değil isek kapı dışarı! Sınıf varlığını özünden alan değildir. Varlığını bilim/ekononomi düzeyinde toplumsal ilişkilerden(öznesiz süreçten) politika düzeyinde ise varolma halinden self-realizasyonundan alır. Onun taşıdığı dimanik içsel ya da dışsal diğer unsurların mücadele hattını belirleyecek ise bu bilgi düzeyinde savunulamaz. Sınıfın sair efradının politika olarak sınıf mücadelesinde içsel çelişkilerini politikanın kendi hakikat aralığına yaymaları gerekir. (Teori theoria’dan beri bakandır, bakmak ve görmek hele de eylemek farklı şeylerdir. Baktığında gözün, önceden bilgisine sahip olma avantajıyla(!) hakikatinin bütününü rasyonalize ederek kuşattığı cehaleti ise bambaşka!) Diğer bir deyişle sınıf adlı kütleden onun mücadelesinin diğerlerinin ona artikülasyonuna yol açması bekleniyorsa (en nihayetinde düzeyler ayrılmadığı için rasyonalitesi olan bir idealizm) mücadele de öne geçmek zorundadır. Mücadele süresince öne geçme ya da geriye düşme olağan olmasından ötürü; istisna durumuna, nesnel giydirmeyle, ayrıcalık tanınır. Ayrıcalık hiç değil ama: Nesnel bir kategorizasyon olarak sınıf ve aktüalize edilmesiyle varlığa bürünen bir mücadele vardır. Varolma haliyle aktüalize edilmeyi bekleyen değil!!! Bilim ve politika gibi düzeyler vardır. Ama bilimin belirlenen varlığı (olmayan özne) politikanın olmak zorunda olan ( kurucu özne) unsurunun yerine geçemez. Kuruculuk da belirlenim düzeyinin “doğasına en uygun varlıkta” hasıl olmaz!.. Komünist proje her şey bir yana (bütün bu kavram karmaşası, Kantçı idealizm ve Hegelci reformist diyalektik) tarihin her döneminde var ise; onu belirli bir zamanda ve mekanda kodlanan reaksiyonerlik üzerinden antikapitalizm altında tanımlamak yetmez. O hem bu, hem de bundan çok fazlasıdır. Dikkati yöneltmemiz gereken fazlalıktır. “Toplumun “bilinmeyen” potansiyellerinin gücül bütünlüğü, ‘bilinen’ fiili veçhelerinden fazlasıdır hep.” (Bülent Diken 2013:19) Gerilere gitmeye gerek yok bırakalım “co” ekine sirayet eden (bu ekten türetilen common, commonwealth) ve kaynağını ortaklıkta bulan Komünizm fikri olarak, genel komünizm düşüncesini ve tasavvurunu (ispatsa ispat) Komünist proje/reel bir hareket olarak komünizm; kendini kapitalizmin eleştirisi üzerinden -“siyasal bön”lerin zannettiği gibi- değil; kapitalizmin mümkünlük koşullarını sorgulamasından alır.
Marksizmin toplumlar tarihini ve daha kadim bir soru olarak tartışılmayı bekleyen bu tarihin tonalitesini sınıflar mücadelesi olarak okuması onun üretim tarzlarına yönelik güçlü analizi üzerinden rasyonel bir hatla eşdeğerlik kurularak ele alınamaz. (Mesele bilim düzeyindeki determinizmi tartışamaya açmakla da çözülemez. Belirlenim(determine) yerine, koşul (condition) lafzini öne çıkardığınızda ekonomik belirlenimi tartışmaya açarak ancak düzeyleri karıştırıp politika lehine büklüm gerçekleştirirsiniz.) Rasyonalitenin devrimci eleştirisi rasyonaliteye hapsedilemez. Burada nirengi noktamız şu: Elbette ki üretim tarzları arasındaki biçimsel değişikliğe yol açan ve ekonomik sıkışma sonucu cereyan ettiği yargısı taşınan politik müdahaleler kendini bir olumsuzlama üzerinden ve iktisadî dille kurmak zorunda değildir. Her ne olursa olsun verili bir üretim tarzında olmasından ötürü ve başka bir üretim tarzına geçmesinden ötürü onun toplamda sergilediği sınıfsallıktan bahsetmek, biçimsel farklılıkları olan üretim tarzları için söylenebilir. Siyasal devrimler için söylenegelmiştir fakat bu o siyasal devrimi bütünüyle o “sınıf”ın unsurlarının yapmasından ötürü gelmemektedir. Devrimden çıkarı olan kitleler* dendiğinde başka bir şey söylenmiş olur.
Komünist projeyi komünist kılan onun ethosunun verili olanın dışına işaret etmesidir, onu arzulamasıdır, bir yakın gerçeklik olarak ütopyasıdır. Onun gerçekliği rasyonel düzenin verili tarzların içinde değil; varlığı mümkün olmayan hiç değildir. “Zira ütopya, tatmin edilmemiş bir hayalin geleceği ya da uzaktaki yeri değildir. Ütopya bir düşünce yeri ile algılanan ya da algılanabilir bir sezgisel mekânı örtüştüren entelektüel bir kurgudur.” (Jacques Ranciere)
Komünizmin zamansallığı ve modern bir komünist hareket olarak Marksizm’in zamansallığı da kapitalist zamansallığı aşar. Devrim, akışını değiştirip yeni bir gelecek getirme düşüncesiyle zamana, şimdiye müdahale etmektir. (Bülent Diken 2013: 25)
Onu bu zamansallık içinde bir tepkime olarak nitelendirenler brüt olarak ekonomistlerdir. Onun ezilenlerin modern öncesi ayaklanma pratikleriyle bağını kesenler de yine onu kapitalist zamansallığa hapseden tarihselci düşünüş tarzıdır. Kapitalizmin zamansallığını aşağıya çeken Wallerstein’in yaptığı müdahale ile niyetinden bağımsız dar zamanlılık aşılmak istenmiştir. Ekonomist kafa buna yekten itiraz edecektir. İtirazında haklıdır. Formel olan ile içeriğe dair farklılıklar eşitlenip tarihsel kesitler kurulamaz, kurulursa da bu tarihe politik müdahaledir. Wallerstein’in müdahalesinin politik olduğuna dair elimizde bulgular yok! Wallerstein toplumsal mücadeleler tarihine de eğilmekle birlikte ekonomizmi ekonomik kategori içinden açmasına rağmen bu işlemin çokça devrimci sonuçları vardır; lakin dert bu olmamalıdır. Dert kapitalizmin zamansallığını uzatmak değil komünizmin başka zamansallığına vurgu yapmaktır.
Sınıfa karşı sınıf olarak kodlanan ve mücadeleyi imlediği için sorunsallaştırmadığımız ifadenin içinde sıfatlandırılmış bir varlık olarak sınıf vardır, o nedenle bu politika yapma tarzının rasyonel karşılığı -nasıl atâlet içindeki sınıfa karşı mücadele yürüten sınıf esas ise- hiç ayrım yapmadan ulusa ya da diğer ezilme biçimlerine karşı da sınıftır; burada Marksist politika kısa devreye uğrar. Geçtik sınıfa artüküle bir varlık olarak diğer ezilenlerin büyük anlatı içine öznesi verili olana dahil olarak kendi çelişkilerini azaltması talebini; bu rasyonalist diskur her öznenin nedenselliğini ve çelişkisini aynı yerde arar daha da beteri çelişkisinin çatışkı düzeyinde açığa çıktığı devrimci momenti diğerleri açısından tartışmaya açar. Salt diğerlerini değil işçi sınıfını da tarihte özne kılarak onun adına politika yapanları reformizme ittiği gibi onu da politikada tıpkı diğerleri gibi nesneleştirir. Baş çelişme kavramını onun elinden alır. Sabite alınmış bir emek-sermaye çelişki içinde çelişmenin esas ve tâli yönleri ve baş çelişme kavramı güme gider.
Sınıfa karşı sınıftaki karşıtlık mücadeleyi adres gösterse bile bir ezilen ulus aktivisti mücadele etmeyenlerden kendisini ayırırken ulusa karşı ulus diyemez. Ezen ulus devletine sınıf demesi de onun için en ideal gerçeklik midir bilemem ama bilimin nesnesini politikada özne olarak edinmek, bu a priori kabul politik kurulum açısından sıkıntılıdır.
Politik düzeyde mücadele/öznellik esas, özne/nesne diyalektiği (bilimin nesnesinin politik özneyi nesneleştirmesi) tâlidir.
Kaynaklar:
Agamben, Giorgio, Hareket Çev.: Serhat Celâl Birdal
Althusser, Louis, (1965) Marxism is not a Historicism
Balibar, Etienne(1991) Althusser İçin Yazılar “Marta Harnecker’ın Principles Elemantales del Materialismo Istorico kitabına Althusser’in yazdığı önsöz”den, Çev.: Hülya Tufan, İletişim Yay. s.141.
Deleuze, Gilles (1995) Müzakereler. Çev.: İnci Malak Uysal, Norgunk Yayınları
Diken, Bülent (2013) İsyan, Devrim, Eleştiri. Çev.: Can Evren, Metis Yayınları
Hirst, Paul (1985) Siyaset ve İdeoloji(Gramsci’nin Yapısalcı Edinimi). Çev.: Sadun Emrealp Birey ve Toplum Yayınları
Nancy, Jean-Luc, Komünizm Kelimesi
Ranciere, Jacques (2007) Siyasal Üzerine, Çev.: Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yay.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.