17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının ardından HSYK tarafından hakkında inceleme başlatılanZekeriya Öz’ü, Deniz Feneri davasındaki savcıları soruşturan Başmüfettiş Vedat Ali Tektaş’ın soruşturacağı söyleniyor. Almanya Deniz Feneri e.V bağlantılı, Türkiye Deniz Feneri ‘yolsuzluk’ soruşturmasını yürüten savcılar Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz de, Başmüfettiş Tektaş tarafından yürütülen soruşturma sonunda ‘davanın selameti açısından’ önce görevden uzaklaştırılmışlar, sonrasında da haklarında dava açılmıştı. ‘Deniz Feneri’ deyip geçmemeli. Malum, yüzyılımızın ‘iyilik’ […]
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının ardından HSYK tarafından hakkında inceleme başlatılanZekeriya Öz’ü, Deniz Feneri davasındaki savcıları soruşturan Başmüfettiş Vedat Ali Tektaş’ın soruşturacağı söyleniyor.
Almanya Deniz Feneri e.V bağlantılı, Türkiye Deniz Feneri ‘yolsuzluk’ soruşturmasını yürüten savcılar Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz de, Başmüfettiş Tektaş tarafından yürütülen soruşturma sonunda ‘davanın selameti açısından’ önce görevden uzaklaştırılmışlar, sonrasında da haklarında dava açılmıştı.
‘Deniz Feneri’ deyip geçmemeli. Malum, yüzyılımızın ‘iyilik’ hareketi.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür… Özellikle içinde bulunduğumuz süreçte toplumsal hafızamızı tazelemek, siyasal gündemimizi hallaç pamuğu gibi atan ‘yolsuzluk’ iddialarının ve sonrasında yaşanan hukuk skandallarının nerelerden 17 Aralık sabahına kadar uzandığını, Deniz Feneri’nin bize bahşettiği iyiliğin ışığında bir kez daha okumak son derece zihin açıcı olabilir.
Deniz Feneri’nden ‘ampül’e yüzyılın aydınlanmaya giden ilk adımlardan biri, 1996 yılında Kanal 7’de yayımlanan ‘Şehir ve Ramazan’ programı sayesinde ‘iyilik’ hareketinin keşfedilmesiyle atılıyor.
Uğur Aslan’ın sunduğu program, sponsorluğunu marketlerin yaptığı bir yardım çalışması.
Kanal 7 yönetimi, programa gelen yoğun ilgi nedeniyle Ramazan sonrası da devam etme kararı alıyor ve ‘Deniz Feneri’ isimli yeni bir programa geçiyor.
Böylelikle bu mütevazı iyilik hareketinden ‘yüzyılın iyilik hareketi’ doğmuş oluyor.
AKP iktidara gelince İçişleri Bakanlığı, Aralık 2002’de, Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kamu yararına çalışan derneklerden sayılması önerisi ile Danıştay’a başvuruyor.
Danıştay, Deniz Feneri’nin “bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi için en az bir yıldan beri etkinlikte bulunması, amacı ve bu amacı gerçekleştirmek üzere giriştiği etkinliklerin ülke çapında yararlı sonuçlar verecek nitelikte ve ölçüde olması gerektiği” yönündeki hükme uymadığı gerekçesiyle bu istemi reddediyor.
İçişleri Bakanlığı, Mart 2004’te Danıştay’a bir kez daha başvurarak, Deniz Feneri için ‘kamu yararına çalışan dernek’ önerisini yineliyor. Danıştay, ilk gerekçesini öne sürerek tekrar reddediyor.
Bunun üzerine AKP hükümeti Dernekler Yasası’nı değiştirmeye karar veriyor.
Kamu yararına dernek statüsü için, Danıştay’dan izin alınması hükmü kaldırılıyor ve bu yetki tümüyle Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor.
Bakanlar Kurulu, 2004 sonunda Dernekler Yasası’nda değişiklik yapılır yapılmaz Deniz Feneri Derneği’ne ‘kamuya yararlı dernek’ statüsü veriyor. Buna 2005 yılında ‘izin almadan yardım toplayabilme’ imkânı ekleniyor. Dernek, ‘veraset ve intikal vergisinden’ de muaf tutuluyor.
2007 yılında da Deniz Feneri Derneği’ne “TBMM Üstün Hizmet Ödülü” veriliyor…
Bu aşamada, Türkiye Deniz Feneri’nin yolculuğunu bu yazının devamı olan ikinci bölümünde ele almak üzere bir yana bırakarak, yolsuzluk skandalının patladığı Almanya Deniz Feneri e.V ile devam edelim:
Deniz Feneri’nin Almanya ayağı olan Deniz Feneri e.V 1999’da ‘kamuya yararlı dernek’ statüsü ile kuruluyor.
Kuruluşundan hemen sonra Almanya’da yayın yapan Türk gazete ve TV’lerinde yoğun bir reklam kampanyası başlatılıyor ve Almanya’da banka hesap numaraları veriliyor.
2002-2007 yılları arasında Deniz Feneri e.V derneğine çeşitli banka hesapları üzerinden 35 milyon Euro’dan fazla para geliyor. Dini bayramlar, doğal afetlerde düzenlenen özel kampanyalar dahil olmak üzere 5 yıllık süreçte 20 binden fazla insanın bir kez, 7500’e yakın kişinin de düzenli olarak ‘bağış’ yaptığı kayıtlara giriyor. Çeşitli organizasyon ve kampanyalar ile yaklaşık 40 milyon Euro para toplanıyor…
2004 yılında Alman Postbank ve Commerzbank’taki hesaplardan ‘çantalarla’ yüklü miktarda para çekilmesi üzerine, her iki bankanın yetkilileri ‘kara para’ şüphesiyle polise başvuruyor. Frankfurt Polisi, 2004’ten itibaren Deniz Feneri, Kanal 7, Weiss GmbH, TaxiQuick, Taxi Prestij, Atlas GmbH, As GmbH ve OFBG isimli firmaları izlemeye başlıyor.
2006 yılında Berlin İslam Cemaati Başkanı Abdurrahim Vural Almanya’da çeşitli resmi kurumlara Deniz Feneri e.V. ile ilgili iddialar içeren şikâyet yazıları gönderiyor. Vural, yardım paralarının amacı dışında kullanıldığını ve vergi kaçakçılığı yapıldığını iddia ediyor.
24 Nisan 2007’de, Alman polisi sekiz yıldır Almanya’da faaliyet gösteren Kanal 7 INT’in Frankfurt’taki binası ile aynı binada bulunan “Deniz Feneri e.V”nin merkezine baskın düzenliyor. CD, muhasebe defteri, bilanço kayıtları, banka dekontları ve maaş bordrosu gibi belgelere el konuyor.
Savcılık, ‘yardım’ adı altında toplanan paraların amaç dışı kullanıldığı, çeşitli firma ve kişilere aktarıldığı konusunda basın açıklaması yapıyor. Deniz Feneri Derneği e.V’nin ve Kanal 7 INT’in Genel Müdürü Mehmet Gürhan, yardımcısı konumundaki Mehmet Taşkan ve derneğin muhasebe müdürü Firdevsi Ermiş gözaltına alınıyor.
Baskın ve gözaltılarının ardından Türkiye Deniz Feneri Derneği, Almanya’daki dernek ile “hiç bir hukuki ve kurumsal bağımız yoktur” açıklamasını yapıyor.
Ancak, o güne kadar logolarından, kurumsal kimliklerine kadar her şeyleri neredeyse aynı olan iki derneğin, Kanal 7’nin kurumsal web sitesinde de yan yana yer aldıkları biliniyor.
Almanya’da açığa çıkan yolsuzluk skandalı ile ilgili kendisine soru soran gazetecileri dönemin TBMM başkanı Bülent Arınç “Deniz Feneri Derneği çok güzel çalışmalar yapıyordu. O yüzden ‘ödüllendirmeyi’ uygun bulduk. Faaliyetlerinin bir bölümünden de haberdardım. Almanya’da aynı adı taşıyan dernek yöneticileri eğer yoldan çıktılarsa Allah belalarını versin,” diye yanıtlıyor.
Eylül 2008’deki duruşmada Yargıç Jochen Müller, Almanya dışında Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Endonezya, Azerbaycan, Mali gibi birçok ülkede uzantısı olan davanın 200’den fazla dosyası olduğunu belirterek, “41 milyon 434 bin Euro’yu kapsayan bir yolsuzluk söz konusu, en kısa zamanda sonuçlandırmayı hedefliyoruz,” diyor.
Müller, sanık dernek yöneticisi Mehmet Gürhan’ın Türkiye’den yönlendirildiğini söyleyerek, Türkiye’de davayla ilişkili olarak Zekeriya Karaman’ın isminin ön plana çıktığını ekliyor.
Aynı duruşmada sanıkların yolsuzluk, emniyeti suiistimal, vergi kaçırma, kara para aklama, kaçak insan çalıştırma konularında suçlandığını hatırlatarak, üç yıl boyunca izlenen dernek hakkında, yüzlerce bilgi, belge ve ifadeye dayanarak altı ayda hazırladığı soruşturma dosyasını özetliyor.
Başkomiser Böhm’ün soruşturma dosyasında yer alan bazı iddialar şöyle:
“Toplanan paranın bir kısmını sanıklar zimmetine geçirdiler, önemli bir kısmı Türkiye’ye gönderildi. Bir kısmıyla ticari şirketler kuruldu, bir kısmıyla da gayrimenkul alındı. Delil olarak sunduğumuz 55 ‘alındı belgesi’ni binanın olmaması gereken bir yerinde -kilerinde- bulduk. İncelemede usulsüzlükler tespit edildi. Bazı belgelerde ya isim ya da tarih hanesinin boş, ya da sonradan değiştirilmiş. İmzaların tek elden çıktığı görülüyor…”
“Örneğin Türkiye’den Adana, Yozgat, Çorum, İstanbul gibi illerde değişik şirketlerden yoksullara dağıtmak için gıda, tekstil gibi malzemelerin aldığına dair faturalar bulunuyor. Ancak dikkat çeken şu; Farklı illerdeki, farklı şirketlerin Almanya Deniz Feneri e.V’ye ödemeleri için kestiği faturaların hepsi aynı daktiloda yazılmış…”
“Etiyopya’ya gönderildiği öne sürülen toplam 730 bin Euro’nun izini sürdük. Deniz Feneri e.V’nin gönderdiği paraların burada adı yolsuzluk iddialarına karışmış Ömer İsmail adlı bir Etiyopyalı tarafından alınıp tekrar Almanya’ya geri getirildiğini belirledik…”
Sanık Firdevsi Ermiş ifadesinde, bu faturaların Almanya Deniz Feneri e.V’nin bürosunda düzenlendiğini, ‘sahte fatura’lar olduğunu söylüyor.
Yine aynı sanık ifadesinde, “daha önce ‘Baltic Kristina’ adını taşıyan bir geminin, 2.5 milyon Euroya Almanya Deniz Feneri’nin parasıyla satın alındığını; bunun için1 milyon Euro kredi çekildiğini, geri kalan paranın Deniz Feneri’nin resmi olmayan kasasından aktarıldığını, ancak paranın sahte belgeler ile Türkiye’den getirilmiş gibi gösterildiğini,” anlatıyor.
“Bilirkişi analizleri ve resmi para hesapları kara para trafiğini doğruluyor. Alındığı iddia edilen mallar için hiç bir proje kaydı ve haberleşme trafiğine rastlanmaması, personel sayısının azlığı, derneğin bir deposunun bile bulunmaması, kuşkuları kuvvetlendiriyor…”
Deniz Feneri e.V’nin topladığı bağışların bir kısmı Zahid Akman, Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan’ın yöneticisi ve hissedarı oldukları Euro7 GmbH, Atlas GmbH, Europaconsulting,Yeni Şafak Europa GmbH, Taxi Quick, Weiss GmbH, Taxi Quick, Rapidway gibi ‘paravan’ şirketlere aktarılıyor.
“Yapılan ihbarlarda ve alınan ifadelerde, Deniz Feneri e.V için toplanan paraların ticari amaçlar dışında, AKP ve İslami holdinglerin desteklenmesi gibi siyasi amaçlara da hizmet ettiğini…” ifade eden Böhm, “soruşturmanın her aşamasında siyasi ilişkilerle karşılaştık, fakat olayın bu yönüyle fazla ilgilenmedik…” diye ekliyor.
…
Kanal 7 yöneticilerinin kendisine, ‘konuşmaması yönünde tehdit ve ailesi üzerinden suçu üstlenmesi yönünde telkin’de bulunduklarını ifade eden sanık Firdevsi Ermiş, Almanya’daki banka hesaplarından çekilen nakit paraların kuryelerle başta Zekeriya Karaman olmak üzere Türkiye’deki Beyaz Holding, Kanal 7 ve Deniz Feneri yöneticilerine aktarıldığını söylüyor. Bir keresinde, kendisinin de Zekeriya Karaman’a elden yüklü miktarda para götürdüğünü de ekleyerek.
Firdevsi Ermiş, ifadesini şöyle bitiriyor “Zamanla, kendi katkılarımla işleyen kriminal bir sisteme alet oldum. Maaşımı elden ödemek, kullandığım muhasebe programını değiştirmek istediler. Karşı gelince işten atmakla tehdit ettiler. Göstermelik yönetime aldılar. Bir daha fabrikalarda çalışmamak için boyun eğdim. Türkiye’deki bağlantılarımız, ’dediğimiz olacak’ diyordu. Kararları Türkiye’de belirli kişilerle görüştükten sonra tek başına Mehmet Gürhanveriyordu. Beni bu şirketin yaptıklarından dolayı değil, kişisel hatalarımdan dolayı yargılayın…”
Sanık Mehmet Taşkan ifadesinde “Deniz Feneri’nde çalışmadım. Kurulan şirketlerin yönetiminde bulundum. Toplanan paralar, arsa ve gayri menkulden, gemi alımına kadar pek çok yerde kullanıldı. Şirket içinde neler olup bittiğini bilmiyorum. Alınan paraların yardım amaçlı kullanılacağını sandım…” diyor.
Almanya’daki Deniz Feneri davasının 8 bin sayfalık ana dosyasında dikkat çeken iddialarından bir kısmı ise şöyle:
Dava dosyasında en sık rastlanan isimler Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ve dönemin RTÜK başkanı Dr. Aykut Zahid Akman...
Zahid Akman’ın 2002-2007 yılları arasında Deniz Feneri ile bağlantılı şirketlerde kurucu, ortak ve yönetici olarak çalıştığı biliniyor. Dava dosyasında, aynı süre içinde hem Türkiye’de hem de Almanya’da ikâmet ediyor görünüyor.
(Davanın esası Frankfurt’ta görülürken Alman Savcılığı, Adalet Bakanlığı’na Zekeriya Karaman ve Zahid Akman’ı sorgulama talebiyle müracaat ediyor ancak Ankara Başsavcılığı bu talebi reddediyor. Sonradan bu talebi reddedenlerin soruşturmayı yürüten savcılar değil, ‘soruşturmayla ilgisi olmayan iki savcı’ olduğu bilgisi basına düşüyor.)
Dosyada ayrıca, Mehmet Balıkçı, Mustafa Çelik, Mehmet Gürhan, Harun Kapıyoldaş, Maksut Serim gibi hakkında soruşturma açılan veya sorgulanması istenen 39 kişinin ismi daha bulunuyor. Bunlardan ilk 19’u birinci derecede sanık pozisyonunda. Bu sanıkların büyük bir kısmı Türkiye’de yaşıyor ve haklarında hiç bir işlem yapılamıyor.
Maksut Serim’in, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyeye bağlı 30′a yakın şirketinin hesapları ile aynı zamanda Deniz Feneri’nin de hesaplarının da bulunduğu Vakıflar Bankası’nın Valide Sultan şubesinin müdürü olduğuna dikkat çekiliyor. (AKP iktidarı döneminde, Başbakan’ın emrindeki ‘örtülü ödenek’ kurumunun başına getiriliyor.)
Maksut Serim’den sonra Vakıflar Bankası’nın Valide Sultan Şubesi’nde müdür olarak atanan, (böylece Deniz Feneri parasını değerlendirme yetkisine sahip olduğu iddia edilen) ve 2005 yılında emekli olduktan sonra Başbakan Erdoğan tarafından Vakıfbank Genel Müdürlüğü’ne getirilen Bilal Karaman’ın adı da Deniz Feneri dosyasında yer alıyor.
Metin Özetçi, Vakıfbank’ın Frankfurt şube müdürü. Almanya Deniz Feneri ile ilişkili olan şirketlere, yetkisi dışında ve yüksek miktarlarda ‘usülsüz’ krediler verdiği iddia ediliyor. Soruşturmadan çok kısa bir süre sonra Türkiye’ye dönüş yapıyor ve ifadeye çağırıldığı halde gitmiyor.
Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasının bir numaralı sanığı oradaki Deniz Feneri başkanlarından Mehmet Gürhan. Öncesinde Yimpaş Koordinatörü, Yeni Şafak gazetesinin Avrupa Temsilcisi, Kanal-7 Avrupa sorumlusu, olarak da görev yapmış. Kişisel hesap hareketleri, bu ‘yolsuzluk’ operasyonunun en açık delili sayılıyor. (2002 -2006 tarihleri arasında Deniz Feneri’nin banka hesaplarından, Post-Bank’taki kişisel hesaplarına geçen miktar: 9.978.000 Euro olarak görünüyor.)
Dosyada dikkat çeken bir başka iddia ise Mehmet Gürhan’ın MİT ile olan ilişkisi. Bu iddia şu sorulara yanıt arıyor: Deniz Feneri, MİT’in Avrupa’daki faaliyetleri için paravan olarak kullanıldı mı? Deniz Feneri bağış paralarından MİT elemanları için ödenek verildi mi? Kaldıkları evlerin kirası, günlük ihtiyaçları vs. Deniz Feneri tarafından ödendi mi?
Deniz Feneri yöneticilerinin bir kısmının geçmişte YİMPAŞ ve Kombassan gibi, haklarında yolsuzluk soruşturması açılmış olan şirketlerin yönetim kademelerinde yer almış olmaları, dikkat çeken ayrıntılar olarak dosyada yer almış.
Deniz Feneri ve Kanal 7 tarafından, hem Almanya’da hem Türkiye’de kurulan paravan şirketler aracılığı ile, yoksullara dağıtılmak üzere gıda, tekstil, tıbbi malzeme v.s. adı altında yüklü miktarlarda alımlar yapmış gibi görünerek, toplanan yardım paralarını kendi hesaplarına aktardıkları iddia ediliyor. Bu şirketlerden biri de Albayrak kardeşlerin kurduğu, Yeni Şafak Europa GmbH. Yeni Şafak Gazetesi’nin sahibi, Ahmet Albayrak ile kardeşi Mustafa Albayrak çeşitli iddialar ile dosyada yer alıyor.
Dava dosyasında, Deniz Feneri adına toplanan paraların, Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın da yöneticilerinden olduğu Sabah-Takvim gibi gazetelerin satın alınmasında kullanıldığı iddiası dikkat çekiyor.
Ahmet Burak Erdoğan’ın bir kaç kez Frankfurt’a Deniz Feneri merkezine geldiği ve bunun gizli kamera çekimleriyle tespit edildiği de yine iddialar arasında.
Almanya’daki dava dosyasının 1551-1650 arasındaki sayfaları, Deniz Feneri adına halktan alınan paraların, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın da ortak olduğu geminin, 2.5 milyon euroya satın alınmasında kullanıldığına dair önemli bilgi ve belgeleri içeriyor. Burak Erdoğan’ın bacanağı olan Habip Karaman -davanın önemli isimlerinden Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın oğlu- aracılığı ile geminin %40’ına ortak olduğu iddiaları yer alıyor.
Söz konusu bağış paralarından 2 milyon Euro’nun uluslararası İslamcı örgütleri finanse etmekte kullanıldığı ve Pakistan dahil bir çok ülkeye aktarıldığına da iddialar arasında…
…
Bu, çoktan kapanmış ‘yolsuzluk’ davasındaki pek çok ‘iddia, bilgi, belge’ sekiz bin sayfalık dava dosyasında bekliyor. Almanya’da…
Biz burada Türkiye’de, her gün yeni bir ‘yolsuzluk’ haberine uyanıyoruz.
Bunları okurken-yazarken Deniz Feneri’nin reklam spotlarından biri nedense aklımda;
“Nasılsınız? İyi misiniz? İnşallah iyisinizdir…”
@SibelYerdeniz
Not: Yazının ikinci bölümü Türkiye Deniz Feneri-Almanya ilişkisi, Türkiye’deki davanın seyri, soruşturmayı yürüten savcıların görevden alınmaları ve sonrasını içeriyor.