AKP tarafından 2003 yılında “Kamu Reformu” adıyla gündeme getirilen tasarı metnin gerekçeli kararlarında 24 Ocak 1980 ile başlayan neoliberal ekonomik yenilenme sürecinin önemine değinilmiş ve bu sürecin kamu yönetimine de mutlak surette sirayet etmesi gerektiği çeşitli vesilelerle vurgulanmıştı 80 darbesi, bilinenin aksine gerçekte 12 Eylül’le değil, 24 Ocak’la başlar. 24 Ocak 1980’de alınan kararlar Hiroşima’ya […]
AKP tarafından 2003 yılında “Kamu Reformu” adıyla gündeme getirilen tasarı metnin gerekçeli kararlarında 24 Ocak 1980 ile başlayan neoliberal ekonomik yenilenme sürecinin önemine değinilmiş ve bu sürecin kamu yönetimine de mutlak surette sirayet etmesi gerektiği çeşitli vesilelerle vurgulanmıştı
80 darbesi, bilinenin aksine gerçekte 12 Eylül’le değil, 24 Ocak’la başlar. 24 Ocak 1980’de alınan kararlar Hiroşima’ya atılan bomba misali o günkü kuşağı iktisadi anlamda yerle bir ederken geçen onca zamana rağmen etkisini azaltmak yerine, aksine daha da arttırarak günümüze kadar gelmiştir. Bugün yaşadığımız sıkıntıların baş müsebbibi işte o gündür. İşte gerçek anlamda bugünü anlamak için o güne gitmekte fayda vardır. Liberal politikaların neo ön ekini almaya başladığı, küresel kapitalizmin sosyalist blok karşısında güçlendiği, güçlenen bu küresel kapitalizmin temsilcilerinin, biraz devletçi bir ekonomiyi uygulayan devletleri hem ekonomik hem de siyasal bir kıskaca aldığı bir zamana denk düşer 24 Ocak. Böyle bir zamanda dönemin hükümeti, ekonomik yapıyı kökten değiştirecek yapısal kararlar alır. Sosyal devlet diye tabir edilen politikalar lâfzen bırakılarak, ülke tümden şartsız koşulsuz piyasaya ve küresel sermayeye terk edilir. Hayatımızı alt-üst eden o kara günde ana hatları ile şu kararlar alınır:
1. %32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,
2. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış,
3. Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış,
4. Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar transferlerine kolaylık sağlanmış,
5. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.
6. İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.
7. Vergi adaleti ücretliler aleyhinde değiştirilmiştir.
24 Ocak gerçekte üç ayak üzerinde kurgulanmıştır. Bunlar; konjonktürel uyum, yapısal düzenlemeler ve kamu yönetiminin değişimi olarak sayılabilir. 24 Ocak’ta alınan bu kararlar ve bunların 12 Eylül aracılığıyla sorunsuz ve kazasız bir şekilde uygulanması ve sonrasında zaten daha Demirel’in müsteşarıyken bu işin mimarı olmuş Özal hükümetleri aracılığıyla konjonktürel uyum sağlanmış ve AKP’nin iktidara geldiği 2002’ye kadar birçok yapısal düzenleme yapılmıştı. Lakin kamu yönetiminin köklü değişimi bir türlü gerçekleştirilememişti.
İşte 2002’de iktidara gelen ve hem ulusal hem de uluslararası burjuvazi tarafından açıkça desteklenen AKP hükümetine yüklenen misyon da tam da bu olmuştur. AKP de üstlendiği bu misyonu layıkıyla yerine getireceğini daha iktidara geldiğinin birinci yılında göstermiştir zaten. Nitekim AKP tarafından 2003 yılında “Kamu Reformu” adıyla gündeme getirilen tasarı metnin gerekçeli kararlarında 24 Ocak 1980 ile başlayan neoliberal ekonomik yenilenme sürecinin önemine değinilmiş ve bu sürecin kamu yönetimine de mutlak surette sirayet etmesi gerektiği çeşitli vesilelerle vurgulanmıştı. 2003’ten bugüne on yıl geçti. Ve bu on yıllık zaman zarfında AKP, mali yönetimde, istihdam politikalarında, sosyal harcamalarda, ekonomi yönetiminde, gelir dağılımında tam da dünya kapitalizmin yönelimlerine uygun kararlara, her şeyin piyasa insafına terk edilmesine imza atmış ve atmaya da devam ederek ona güvenen ulusal ve uluslararası sermayeyi pişman etmemiştir. Alınan bu kararların emeğiyle geçinen ücretlinin, çiftçinin, esnafın hayrına olmadığı aşikârdır. Hayrımıza olmayan bu politikalara duyarsız kalmak, alternatif yok deyip ona sarılmak, verilen sadakalarla avunmak, bireysel çıkış yolları aramak bizi kendi sonumuza yaklaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. AKP’nin uyguladığı bu neoliberal politikalara karşı tutum alarak karşı politikalar üretmek emek temsilcilerinin birincil görevi olmalıdır. Elbette ki bugün AKP’nin savunduğu politikalar karşısında eski ve köhnemiş devletçi politikaların savunulması gülünç olur. Küresel sermayenin küresel politikalarına karşı küresel bir çıkış bulmak acil gelen bir zorunluluktur. Bundan başkaca alternatif kanımca yoktur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.