Çatışan güçlere, aynı zamanda, rejimin alternatif üretme kapasitesini de çökertecek şekilde müdahale edilmesi bir iktidar/rejim bozgununu da birlikte getirecektir “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” sloganları eşliğinde, direniş bayrağı, Haziran Barikatları’na dikildiğinde, halkın devrimci atılımının yıkıcı kapasitesi demek hiç anlaşılmamış. Kendini savunma refleksiyle kırılan dökülen birkaç polis tomasına, barikat işçilerinin hünerli ellerinde tersyüz edilen çevik otolarına […]
Çatışan güçlere, aynı zamanda, rejimin alternatif üretme kapasitesini de çökertecek şekilde müdahale edilmesi bir iktidar/rejim bozgununu da birlikte getirecektir
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” sloganları eşliğinde, direniş bayrağı, Haziran Barikatları’na dikildiğinde, halkın devrimci atılımının yıkıcı kapasitesi demek hiç anlaşılmamış. Kendini savunma refleksiyle kırılan dökülen birkaç polis tomasına, barikat işçilerinin hünerli ellerinde tersyüz edilen çevik otolarına bakıp, bunlar, devrimci yıkıcılık zannedilmiş. Halkın devrimci atılımı politik bir toplumsal güç olarak bir kez tarihsel sahneye çıktıktan sonra, belirleyici olan, yalnızca onun sokakta yükselen devrimci ateşi değil, aynı zamanda, iktidar saflarında yarattığı bozgunun şiddetidir.
Bu bakımdan, AKP/Erdoğan-Cemaat çatışması değerlendirilirken izlenmesi gereken devrimci çizgi, birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışan iktidar güçlerinin, sokağı bastırarak rejimi yeniden yapılandırabilecek yetenekleri ortaya çıkarıp çıkaramayacağı olacaktır. Görünen o ki AKP faşizminin şiddet aygıtını etkisizleştirip, hegemonya/inandırıcılık gücünü zayıflatan Haziran İsyanı’ndan sonra, iktidar savaşımları da en nihayetinde halkın devrimci atılımının belirleyici olduğu yeni bir çatışma düzleminde seyrediyor. İktidar cephesindeki kırılganlıklar ve kendini kurtarma çabaları artıyor.
AKP/Erdoğan-Fethullah Gülen cemaati arasındaki gerilimler tırmanarak açık çatışmaya dönüştü. Devlet iktidarına yerleşme, mevzi kazanma ve konumunu pekiştirme eksenli gerilimler, yerini karşılıklı tasfiye hamlelerine bıraktı.
Cemaat, Erdoğan’ın temsil ettiği iktidar merkezini “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonuyla en zayıf noktasından vurdu. Eski rejimin yolsuzlukları karşısında geniş kitlelerin desteğini alan AKP’nin en güçlü noktası en zayıf noktasına dönüştü. Operasyonlar ve operasyon girişimleri doğrudan Erdoğan ve yakın çevresine genişleme işaretleri veriyor. Cemaat, yargıdaki yerleşik gücünü kullanarak, bir yandan, Erdoğan’ı sürekli yıpratma ve baskı altında tutma taktikleri izlerken; öte yandan, başka iktidar seçeneklerinin de ortaya çıkabileceği politik konjonktürün olgunlaşmasına hizmet ediyor.
Buna karşı Erdoğan ise uluslararası komplonun yerli taşeronu olduğunu ileri sürdüğü “polis-istihbarat-savcı-yargıç çetesini” hedefleyen kapsamlı hamlelerin peşinde. Operasyonları “yargı darbesi” olarak suçlayan Erdoğan, kendisini destekleyen kitleleri “yargı vesayeti”ne karşı saflaştırma girişimlerini artırdı. Cemaati yalnızlaştırıp etkisizleştirme planları yapıyor.
AKP-Cemaat çelişkili ittifakını temsil eden rejimin kurucu unsurlarındaki bu çatlaklar, giderek bir yarılma ve kamplaşma biçimine bürünüyor. İlk bakışta, “hükümet-yargı krizi” ya da “yargı-devlet içinde bir kriz” olarak görünen iktidar savaşımlarının, polis-yargı-medya gibi rejimin kurucu çekirdeğinde kamplaşmalara yol açması, rejimin yenilenme, alternatif iktidar üretme, kısacası rejimin kendini sürdürme kapasitesini ciddi oranda tahrip ediyor. MİT, bakanlıklar, belediyeler, polis, yargı, yüksek yargı bürokrasisi, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, savcılar, yargıçlar ve medyaya dek uzanan çözülme ve kamplaşmalar, rejimin meşruiyetinde, ezilenleri düzene eklemleme kapasitesinde (hegemonya) ciddi daralmalar yarattığı gibi, iktidar güçlerinin, devletin şiddet aygıtı üzerindeki kontrolünü de giderek zorlaştırıyor.
Düzen kurucu iktidar güçleri açısından, çatışmaların kontrol dışına çıkma eğilimleri bir hayli güçlü. Bu noktada, çatışan güçlere, aynı zamanda rejimin alternatif üretme kapasitesini de çökertecek şekilde müdahale edilmesi bir iktidar/rejim bozgununu da birlikte getirecektir.
Elbette bu kendiliğinden olmayacak. Kendiliğindenliğe bırakıldığında çatışan iktidar güçlerinden herhangi birinin diğeri üzerinden üstünlük kurup farklı bileşenleri ve koalisyonları da harekete geçirerek sistemsel mantık içinde vaziyeti toparlamaya girişecekler. Ancak artık onlar için çok geç. Anlaşılan vaziyetin toparlanabileceğine inanlar, AKP faşizminin polis barikatlarına ölümüne yüklenen halkın “Bu daha başlangıç; mücadele sürüyor!” sloganındaki kararlılığı (“özeleştirel coşkuyu”), daha örgütlü, planlı ve birleşik güçler olarak düzen kuvvetlerinin karşısına çıkma “vaadi”ni de anlamamışlar. Anlamaları uzak değil.