Birkaç yüz milyon dolara sattığınız kamu malları birkaç yıl sonra milyar dolarlara el değiştiriyordu. Karşı çıkanları vatan hainliği ile suçladınız… İlk başbakan olduğunuzda, size oy vermememe karşın (1964 seçimleri dışında hayatımda hiçbir düzen partisine milletvekili seçimlerinde oy vermemişimdir) halkın önemli bir kesiminin oyunu almanızdan dolayı benim de başbakanım sayılırdınız. Aslında sözlerinizin hiçbirisine inanmadığım halde öyleydiniz […]
Birkaç yüz milyon dolara sattığınız kamu malları birkaç yıl sonra milyar dolarlara el değiştiriyordu. Karşı çıkanları vatan hainliği ile suçladınız…
İlk başbakan olduğunuzda, size oy vermememe karşın (1964 seçimleri dışında hayatımda hiçbir düzen partisine milletvekili seçimlerinde oy vermemişimdir) halkın önemli bir kesiminin oyunu almanızdan dolayı benim de başbakanım sayılırdınız. Aslında sözlerinizin hiçbirisine inanmadığım halde öyleydiniz gene de.
Demek ki öyle umut etmişim. Kim bilir belki de sözlerinize inanmayı istemişimdir. Ama inanmam olası değildi. Değiştiğinizden söz ediyordunuz. İnsanın sürekli bir değişim içinde olduğuna kuşku yoktu.
Ama bu değişim sütün yoğurda dönüşmesi gibi bugünden yarına, birkaç ayda ya da yılda oluşacak bir şey değildi. Hele sizin gibi dini eğitimden geçmiş, zihni belli dogmalarla şekillenmiş birisinin değişmesi olanaksız gibi bir şeydi.
Değiştik sözlerinizin yalan olduğunu diğer yalanlarınız doğruluyordu aslında. Haktan, hukuktan, demokrasiden söz ediyor, geçmiş iktidarların yolsuzluklarını temizleyeceğinizi söylüyordunuz. Siz, kapitalizmin ülkemdeki temsilciliğine soyunmuştunuz. Bizim gibi, kapitalizmin bile çarpık geliştiği bir ülkede, ulaştığı neoliberal döneminde hem sistemi savunmak, hem de hak, adalet, özgürlük gibi kavramlardan söz etmek cahillik değilse eğer resmen ikiyüzlülüktü.
Geçmişte mevcut düzenin muktedirleriyle birlikte günde beş öğün küfrettiğiniz, kapitalist düzenin yüzde yüz tersi olan bir düzeni savunarak yaşamış ve ölmüş bir insan olan Nazım Hikmet’ten iyilikle söz etmeniz aslında her şeyi açıklıyordu anlayanlar için.
Tüm bunlara karşın size karşı ön yargılı olmamak için kendime direndim. Bunda belki başlarda tüm halkı kucaklar gibi görünmenizin, askeri vesayete son verilme umudunun, bir de Müslümanlığını sevdiğim dindar bir aileden gelmemin etkisi vardı.
Sizi dikkatle izliyordum.
Kamunun mallarını yangından mal kaçırırcasına satmaya başladığınızda neyin yolcusu olduğunuz açıkça ortaya çıkmıştı. Düzenin bir temsilcisi olarak iktidara geldiğiniz, Özal’ın devamcısı olduğunu söylediğiniz için yaptıklarınızda aykırı bir şey görünmüyor gibiydi; ama özünde bir yağma olan özelleştirmeyi hiçbir kural, hak, adalet ölçüsüne bağlı kalmamaksızın arsız bir talana dönüştürmüştünüz. Birkaç yüz milyon dolara sattığınız kamu malları birkaç yıl sonra milyar dolarlara el değiştiriyordu. Karşı çıkanları vatan hainliği ile suçladınız… ki her sıkıştığınızda bu kavramı sıkça kullanıyorsunuz.
Kendiniz için bir medya oluştururken size hizmet etmeyen medyanın üzerine gittiniz. Toplumu hızla “biz ve ötekiler”, diye ayrıştırmaya başladınız.
Benim için başbakan olmaktan çıkmanız Hrant Dink’in katledilmesi ile başladı asıl. Numaradan ah, vah çektiniz; ama katillerini bulma niyetinde olmadığınız gibi katlinde ihmali olanları ödüllendirdiniz. Hrant’ın öldürülmesi Ermeni olmasından dolayı sizin, sosyalist olmasından dolayı da neoliberalizmin işine geliyordu besbelli. Bu nedenle katilleri şu an ortalıkta gururla dolaşıyor sayenizde.
Roboski Katliamından sonra artık sizi başbakan olarak görmem olası değildi. Allah’ın ve doğanın vurduğu, ekmek davasında koşan o zavallı gençleri, salt Kürt olmasından dolayı teknolojinin son harikası olan silahlarla hunharca katlettiniz. Bu cinayeti örtbas ettiniz. Herkes biliyor ki o günkü koşullarda sizin emriniz dışında hiç kimse o katliama cesaret edemezdi. İki de bir sandığı gösteriyorsunuz ya, artık tüm ülke blok halinde size oy verse benim için meşruiyetiniz kalmamıştır. İşlenen bir insanlık suçudur. Adil bir dünya kurulursa, yargılanacağınıza kuşkum yok.
Gezi olayları ile hukuk karşısında meşruiyetinizi bir kez daha yitirdiniz. Sizin bilginiz dışında polise gençlerin başını nişan alarak gaz kapsülü atma emrini kimse veremezdi. Oğlunuzun gözaltına alınma riski ortaya çıkınca nasıl ortalığı birbirine kattığınızı gördük. Gezi’de ya da Roboski’de öldürttüğünüz gençlerin ana-babalarının durumu hiç aklınıza geliyor mu? Sanmıyorum.
Son yolsuzluk ve rüşvet skandalı ortaya çıktığında hiç yadırgamadım, heyecanlanmadım. Yaptıklarınızı denetleyecek tüm mekanizmaları birer birer işlevsiz hale getirmeniz boşuna değildi herhalde.
Bir de tarihten gelen bir deneyimim var. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, 12 Eylül faşist hükümetlerinin, Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz hükümetlerinin, yani bildiğim gelmiş geçmiş tümünün her biri gırtlaklarına kadar yolsuzluğa gömülerek gittiler. Her yeni gelen, bir öncesinden hesap soracağım diye diye geldiği halde hiçbirisinden hesap sorulmadı. Zira hesap soracaklar katında olanlar kısa süre sonra hesap sorulacaklar kervanına katılıyordu.
Hocanız rahmetlinin yolsuzluk cezasını da siz kaldırdınız. Yönetim kademelerinde istisnasız böyle bir gelenek varken ve siz, her biriniz ülkedeki yolsuzluk ve rüşvet bataklığından bata-çıka kirlenerek buralara kadar gelmişken yolsuzluk yapmanız değil, yapmamanız şaşırtıcı olurdu benim için.
Gene de mahkemelerin sonucunu beklemek isterim. Tabii sizin tayin ettiğin mahkemelerin değil. Şu andaki mahkemelerden şikayet etmeyecek tek kişi varsa o da sizsiniz. Ama size haksızlık ederlerse onların karşısına çıkacağımızı bilmelisiniz. Tüm darbelerinde askerlere solu eziyor, diye destek çıktınız, arkalarında dizildiniz. Bugünkü iktidarınızı onlara borçlusunuz. Sizi palazlandırırken sosyalistleri katlettiler, işkenceden geçirdiler. Ama siz onlara haksızlık yaptığınızda karşınıza gene biz çıktık. Bunu gördünüz. Aynı şekilde size haksızlık yapılırsa yalakalarınız ya kaybolur ya haksızlığa alkış tutar; ama o haksızlığın karşısına gene biz sosyalistler çıkarız.
Her türlü suçlamadan usulüne uygun aklanmadan artık benim başbakanım olma hakkınız yoktur. Bilgilerinize…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.