Yukarıdan sistem içi, denetimli çözümler tarafından havuzlanmak yerine, halk hareketinin özgüven ve dönüştürme gücüyle sürece gerçek anlamda müdahale etmek gerekiyor Olaylar şimşek hızıyla gelişiyor; çok şey yaşanıyor ve elbette çok tahlil yazılacak. Ama akıp giden süreç içinde acil bir perspektif hatırlatması yapmak gerekiyor. Bir kısa özet: 2008 sonrası devletin baskı aygıtları içinde “asker”in ayrıcalıklı konumunu […]
Yukarıdan sistem içi, denetimli çözümler tarafından havuzlanmak yerine, halk hareketinin özgüven ve dönüştürme gücüyle sürece gerçek anlamda müdahale etmek gerekiyor
Olaylar şimşek hızıyla gelişiyor; çok şey yaşanıyor ve elbette çok tahlil yazılacak. Ama akıp giden süreç içinde acil bir perspektif hatırlatması yapmak gerekiyor. Bir kısa özet: 2008 sonrası devletin baskı aygıtları içinde “asker”in ayrıcalıklı konumunu “polis-yargı bloğu” lehine dönüştüren Silivri Kamp Hukuku’nun yerleştirilmesi, rejim dönüşümü açısından kritik bir eşikti. Şimdi yeni rejimi kuran bu ortak operasyonlarla hukuku katledenlerin birbirlerine hukuk dersi vermelerini izliyoruz.
Diğer taraftan sistem içi denetim mekanizmalarının AKP istibdat rejimi tarafından adım adım ortadan kaldırıldığı koşullarda; bir “dinsel-polisiye” oluşum (manevi zorla maddi zoru birleştiren kuvvet) kendi konumunu devlet içerisinde ve özellikle zor aygıtlarında siyasal ve ahlaki denetim mekanizmasını temsil etmek iddiasıyla açıktan pekiştirmeyi hedefliyor. Yeni devlet aklı operasyonlarla son 5 yılda asker’den polis’e geçerken; hegemonik ideolojisi de laikliğin korunmasından, yoldan çıkanlara karşı “dinsel” denetlemeye evriliyor. Maddi zor, manevi zorla birleşiyor; dinsel olan dünyevi olan süreçler üzerinde kılıcını sallıyor. Ortaçağ’ın kilise hakimiyetinde iki kılıç günlerine dönüş işaretidir.
Bugün 2008 sonrasında Atlantik merkezli siyasal tasfiye davalarının ve yeni rejim inşa operasyonlarının önünü açan kuvvetler; şimdi işlevselliği hem içeride Haziran Ayaklanması ile hem de bölge merkezli gelişmelerle dışarıda (başta Suriye ve Mısır olmak üzere) açıktan bitmiş Erdoğan’ın rejiminin üzerinde yükseldiği tüm kalkınma söylemini “yolsuzluk” çerçevesinden çökerterek kendisini de aklamayı ve bitenin yerine “yeni” olanı yine kendisi örmeyi hedefliyor.
Operasyon bu haliyle Haziran Ayaklanması’nın “öfke dinamiklerini” de çevreleyip kendi siyasallığı içinde eritecek. İhtimal olmaktan çıkıyor. Haziran Ayaklanması kentsel yağmaya ve siyasal istibdada karşıydı; karşı olduğu kadar, tabandan yeni bir cumhuriyetin de müjdecisiydi; buna karşı siyasal istibdadın en ayrıcalıklı aygıtının (polis-yargı) kentsel yağmayı “yolsuzluk” üzerinden ortaya çıkarmak karşılığında yeni rejimdeki pozisyonunu tahkim etmesi Gezi ruhuna da darbe olacak. Halk hareketi toparlanmadığı, müdahale etmediği ve özgüveniyle çözümü örmediği sürece. Sıkışmayı aşmanın siyaseten ilerici yolu buradan geçiyor. Operasyonu yürüten merkezlerin rantı, yolsuzluğu ve beddualarında “amme hukuku”nu hatırlamaları; çevrelemenin sadece Erdoğan’ı hedef almadığının açık kanıtı. Erdoğan kuşatılırken; çözümün aşağıdan örülmemesi adına eşzamanlı olarak Gezi ruhu da kuşatılıyor. Gezi’ye yol açan isyan dinamikleri “yolsuzluk” operasyonu ve “Erdoğan” karşıtlığı üzerinden yukarıdan restorasyon projesine sessizce bağlanmak isteniyor.
Ama enseyi karartmaya da gerek yok. Halk hareketinin bu kuşatmayı yarmasının koşulları Haziran’da mayalandı; hatırlamazsak çatışmayı halk hareketinin müdahalesinden bağımsız okumaya başlarız. Çünkü devlet aygıtları ve özellikle de zor aygıtları içinde ve arasında derinleşen krizi ve AKP cephesinde hızlanan bakan-vekil istifalarını sadece devlet merkezli bir çatışmaya indirgemek; bunun üzerinden açıklamak; halk hareketinin bu aygıtlar arasındaki çatlakları derinleştirmede oynadığı rolün es geçilmesine yol açıyor.
Cuma akşamı Taksim protestolarına karşı yürütülen #TaksimeGitmeGündemiDeğiştirme etiketli psikolojik savaşın arkasında da açık ki bu gerçeğin operasyonel egemenler nezdinde net olarak bilinmesi ve bunun korkularla yankılanması yatıyor. Nedeni belli: dağılan hegemonyayı yukarıdan, sistem içi restore etme projesi de, sarsılan AKP rejimi kadar Taksim’den, halk hareketinin aşağıdan ve demokratik müdahalesinden korkar, korkuyor. Süreç, denetimli bir dönüşüm olarak yönetilmek isteniyor.
Bugün iktidar bloğunu çatlatan gelişmeler ve bu eksende de 11 yıllık hegemonyanın çözülmesi Haziran Ayaklanması’nın hızlandırdığı sonuç olduğu gibi, üretilmek istenen restorasyon projesi de halk hareketinden korkanların yukarıdan çözümü olarak belirginleşiyor. Yakından bakalım: AKP’de 10 gün içinde Cemaat’ten, Türkçü kanattan, merkez sol ve merkez sağdan vekiller istifa etti; AKP’yi liberal-muhafazakar havuz içinde tutup iktidar bloğu açısından işlevselleştiren koalisyon sona eriyor, eski çekirdek yeni formuyla açığa çıkıyor. Sermaye fraksiyonlarının da bu temelde konumlandığını Gezi’den beri daha net görüyoruz. Bunun Haziran Ayaklanması’nın sonuçlarından birisi olduğu unutulmamalı; yaşanan çatışma devlet merkezli analizlere ya da operasyonel kuvvetleri “kendinden menkul” hale getiren “dershane” tartışmasına sıkıştırılmadan okunmalı. Haziran Ayaklanması’nın sıcak günlerinde, 9 Haziran’da şöyle demiştik:
6 ay önceki sıcak günlerde yazılan yazıda “bunun hızlanıp hızlanmayacağını göreceğiz” demiştik; evet hızlanıyor. Ama bugün en büyük hata; bir kuvvete diğerini “yedirme” sürecini deyim yerindeyse çekirdek çitleyerek izlemek. Gezi’nin o nefis, sistem siyasetine dönük eleştirel mizahının cisimleşmiş hali olan Çare Drogba ruhundan kaçarsak; Çare SarıGül ve Çare Gül-Gülen hattına sıkışacağız; farkında mıyız? Bunun farkına varmak; yukarıdan sistem içi, denetimli çözümler tarafından havuzlanmak yerine, halk hareketinin özgüven ve dönüştürme gücüyle sürece gerçek anlamda müdahale etmek gerekiyor.
Şimdi denetimli “yolsuzluk” karşıtı söyleme sıkışıp yeni sağın şeffaflık, hesap verebilirlik gibi ideolojik kavram setleri üzerinden yönetişimciliğin ve Atlantik merkezli yeni projelerin enerjisi içinde erimek yerine, Yağmaya Karşı Kamucu, Baskıya Karşı Demokratik Cumhuriyet talebini daha yüksek sesle haykırmak ve bu temelde bir seçeneği Gezi’nin derslerini heba etmeden siyasal bir gerçekliğe dönüştürmek; örgütlemek gerekiyor.
Son not: 17 Aralık’tan bu yana suç ve ceza tartışmasının tepelerde “dua, beddua”, “Allah bizimle”, “yolsuzluk yapanın Allah belasını versin” hattına sıkışıp dinselleşmesi oranında; tartışmaya demokratik halk müdahalesinin kendisi doğrudan laik karakter taşır ve taşıyor. Ayrıcalıklı sınıftan olmayanlar ve yeni ruhban sınıfının dışında kalanlar anlamında halk hareketi (laos) şimdi gerçek anlamda bir laiklik inşasını da önüne görev olarak koymak zorunda.
Bu çözümün ABD elçilik binalarından çıkmayacağı da, üç Gül koalisyonundan beklenemeyeceği de açık. Aksi durumda belirtmeliyiz; belki Hamidiye Rejimi çözülüyor; ama yerine de 1908 Devrimi gelmiyor. Getiren, götürüyor.
@denizyildirim79