Dava “ekmek parası” oldu mu işçilerin kayıtsız şartsız bu mücadelenin içerisine ölümüne dalacağına inanılır. Kuşkusuz son derece haklı ve güçlü bir argüman işçi mücadelesi için. Ancak bir o kadar da tehlikeli ve zayıf! Yatağan’da özelleştirmeye karşı direnen işçiler kararlı bir mücadele sergiliyorlar. Daha önce Tekel işçileri çok daha kapsamlı ve doğrudan siyasal iktidarı (hükümeti) hedef alan […]
Dava “ekmek parası” oldu mu işçilerin kayıtsız şartsız bu mücadelenin içerisine ölümüne dalacağına inanılır. Kuşkusuz son derece haklı ve güçlü bir argüman işçi mücadelesi için. Ancak bir o kadar da tehlikeli ve zayıf!
Yatağan’da özelleştirmeye karşı direnen işçiler kararlı bir mücadele sergiliyorlar. Daha önce Tekel işçileri çok daha kapsamlı ve doğrudan siyasal iktidarı (hükümeti) hedef alan bir mücadele süreci başlatmışlardı. Bunun yanında daha lokal, kimi kez Urfalı taşeron işçileri gibi kendi şehirleriyle sınırlı kimi kez Hacettepe direnişçileri gibi kendi işyerlerini veya çeperlerini etkileyen bir eylemlilikle emek mücadelesine katılıyorlar.
Polisin acımasız saldırısı karşısında Yatağanlı bir işçi bağırıyor: “Biz ekmeğimiz için buradayız…” “Ekmek parası” aynı zamanda taşeron işçinin kadro mücadelesi, kamu çalışanlarının grevli-toplu sözleşmeli sendika talebi. “Ekmek parası” sözcüğü işçi mücadelesinin sihirli sözcüğü gibidir. Kutsal bir içeriğe sahip olduğu sanılır! Dava “ekmek parası” oldu mu işçilerin kayıtsız şartsız bu mücadelenin içerisine ölümüne dalacağına inanılır. Daha meşru ne olabilir?
Kuşkusuz son derece haklı ve güçlü bir argüman işçi mücadelesi için. Ancak bir o kadar da tehlikeli ve zayıf! Tehlikeli; çünkü mücadeleyi ekmek parası olarak tarif ettiğimizde meseleyi biraz daha fazla ücretle sınırlamış oluyorsunuz. Zayıf; çünkü “ekmek parası” mücadelesinin toplumsal algısı sadece mücadeleyi verenlerle sınırlı kalmaya mahkumdur.
Oysa bir mücadelenin yaygınlaşmasının temel koşulu içerdiği toplumsal hegemonyadır. Yani Karl Marks’ın ifadesiyle “kendi çıkarını toplumun çıkarı olarak sunabilmesi” kabiliyetidir. Burjuvazi üretim araçlarının özel mülkiyetinin gerekliliğini toplumsal hayatın devamlılığının sağlanması için gerekli malların ve hizmetlerin üretilebilmesine bağlar…
İşçi mücadelesinin bir sınıf mücadelesi niteliğinde sürdüğü 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyıl boyunca emek mücadelesi de tam anlamıyla bir “karşı hegemonya” taşıyordu. İşçi sınıfı, mücadelesinin başarıya ulaşmasıyla birlikte, kendisiyle birlikte tüm sınıfların ortadan kalkacağı, eşitlik ve özgürlük toplumu olan komünizmin önünün açılacağını ileri sürüyordu.
“Ekmek parası kavgası” bu ideolojik bütünlüğün içerisinde hep önemli bir taşıyıcı, güçlendirici bir unsur olarak yerini aldı. Günümüzde, böylesi bir ideolojik bütünlüğün olmadığı konjonktürde “ekmek parası” emekçi kesimleri birbirinden ayıran bir unsur haline gelebilme potansiyeli taşıyor. Zira işçi sınıfı, her zaman olduğu gibi, homojen bir kitle değil. Sizin “ekmek parası” mücadeleniz aynı zamanda bütün işçilerin ekmek parası talebi haline gelmiyor, en fazla sempati ve destekle sınırlı bir ilgiyi hak edebiliyorsunuz.
Bu anlamıyla “ekmek parası” için kıyasıya mücadele eden Yatağan işçisinin mücadelesinin toplumsallaşmasının imkanları son derece sınırlı. Tıpkı kendisinden önce bunu deneyen SEKA işçilerinin, TEKEL işçilerinin mücadelesinde olduğu gibi. Mücadelesini “kadro” talebiyle sınırlayan taşeron işçilerin mücadelesi de aynı duvarlara çarpmaya mahkum görünüyor.
Kuşkusuz “ekmek parası” sembolik bir kavramı ifade ediyor. Mücadelesini sadece kendi özlük haklarıyla sınırlayan kamu çalışanları mücadelesi de aynı sıkıntıyı taşıyor. İşçi ve kamu emekçilerinin örgütlerine yaptığı “sendikalar sadece işçilerin haklarıyla ilgilensin, siyasetle uğraşmasın” baskısı karşısında çözüm üretmekte zorlanan sınıf örgütleri bir o yana bir bu yana savrularak güç kaybediyor.
İşçi sınıfının sermaye sınıfına karşı verdiği mücadelede güncelleştirilmiş bir “toplumsal hegemonya” stratejisi geliştirmek olmazsa olmazdır. Emeğin mücadelesi, kendi mücadelesini diğer emekçi kesimlerin ve toplumun (sermaye sınıfı haricindeki) geri kalanlarının çıkarlarıyla bağını kurarak toplumsal bir dava haline gelebilir. Bu, her bir grev, her bir eylem veya mücadele süreci için ayrı ayrı geçerlidir ve daha baştan emek örgütleri tarafından böyle kurgulanmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.