Ayşe Hür, Profil Yayıncılık’tan çıkan ve 4. baskısı Şubat 2012’de yapılan Öteki Tarih kitabının Abdülmecid’den İttihat Terakki’ye başlıklı ilk cildinde kendi deyimiyle “biraz soluklanmak için” Osmanlı emek tarihine de bir göz atıyor. Cildin bu bölümü 1845 Polis Nizamnamesi’nden 1909 Tatil-i Eşgal’e işçi hareketlerini ele alıyor. Önce iki düzeltme yapalım. Ayşe Hür şunları yazıyor: “Günümüzdeki sendikaların […]
Ayşe Hür, Profil Yayıncılık’tan çıkan ve 4. baskısı Şubat 2012’de yapılan Öteki Tarih kitabının Abdülmecid’den İttihat Terakki’ye başlıklı ilk cildinde kendi deyimiyle “biraz soluklanmak için” Osmanlı emek tarihine de bir göz atıyor. Cildin bu bölümü 1845 Polis Nizamnamesi’nden 1909 Tatil-i Eşgal’e işçi hareketlerini ele alıyor.
Önce iki düzeltme yapalım. Ayşe Hür şunları yazıyor: “Günümüzdeki sendikaların atası sayılabilecek Ameleperver Cemiyeti 1871’de kuruldu, ilk grev Tersane işçileri tarafından 1872’de yapıldı.”
1. Ayşe Hür’ün sözünü ettiği örgütün adı, Ameleperver Cemiyeti değil, “Amelperver Cemiyeti”dir. Dahası, Amelperver Cemiyeti, günümüzdeki sendikaların atası sayılmak bir yana, bir işçi örgütü de değildir ve işçilerle uzaktan yakından bir ilgisi de yoktur. Lütfi Erişçi ve Kemal Sülker’in hata ve tahminleri ve daha sonra da Dimitir Şişmanov’un “katkılarıyla” ortaya çıkan bu önemli hata, emek tarihi yazınında daha 1969’da düzeltilmişti. Aynı hatanın 40 yıldan fazla bir zaman sonra Ayşe Hür tarafından Ocak 2012’de tekrarlanmış ve kitabın izleyen baskılarında da fark edilmemiş, düzeltilmemiş olması inanılır gibi değildir.
(Kaynak önerisi: Oya Sencer (Baydar) tarafından yapılan bu düzeltme için yazarın, 1969 yılında yayımlanan Türkiye’de İşçi Sınıfı, Doğuşu ve Yapısı, Habora Yayınları, İstanbul, 1969, kitabının 155 ve 156. Sayfalarına bakılabilir. Ayrıca Bkz. Erkan Serçe’nin Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi için yazdığı “Amelperver Cemiyeti” maddesi; Yıldırım Koç, “İşçi Hakları ve Sendikacılık”, 11. Tez Kitap Dizisi, 5, Şubat 1987, ss. 32-33).
2. İlk grevin 1872’de Tersane işçileri tarafından yapıldığı bilgisi de gene eski bir hatadır. Bir kere ilk Tersane grevinin tarihinin 1872 (tam olarak 25 Ocak 1872) değil, 25 Ocak 1873 olduğu yönündeki Yavuz Selim Karakışla’nın açıklaması üzerinde durulmaya değer. Karakışla tarihin bu kez Oya Sencer tarafından Hicri takvimden Miladi takvime yanlış çevrildiğini, doğrusunun 25 Ocak 1873 olduğunu yazmaktadır. Bu bir yana, ilk grev Tersane işçileri grevi de değildir. Sonraki araştırmalar bilinen ilk grevin 1863’de Zonguldak kömür madenlerinde yapıldığını ortaya koymaktadır. 1863 yılı, henüz Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin sınırlı hükümlerinin dahi yürürlüğe konmadığı bir tarihi işaret etmektedir ve havzada tam bir vurgunculuk dönemi yaşanmaktadır. Madenlerdeki eylemlerin ardından 1872 Şubat’ında İstanbul’da Beyoğlu Telgrafhane işçileri, aynı yıl Mart ayında Yarımburgaz-Ömerli demiryolu yapımında çalışan kalifiye işçiler, Nisan ayının ilk haftasında ise İzmit demiryolu yapımında çalışan işçiler grev yaptılar.
Tersane grevleri, bu grevlerden sonradır.
(Kaynak önerisi: Karakışla (1998), Osmanlı Sanayi İşçisi Sınıfının Doğuşu; Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine İşçiler 1839-1950, Derleyenler: D. Quataert-E.J. Zürcher, İletişim Yayınları 473, Araştırma-İnceleme Dizisi 75, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998. Ayrıca ilk işçi eylemleri için, V. Hacınikolov, B.Kalaora, Bulgaristan Sendikaları Tarihi (1878-1974), Konuk Yayınları, Genel Sıra No: 76, Sosyalizm Kitaplığı: 43, İstanbul, Mayıs 1979).
*
Bu noktada Ayşe Hür’ün kitabının bu bölümündeki tartışmaya açık bir noktaya da dikkat çekelim ve bir çekincemizi ortaya koyalım. Hür, Batı tipi sendikalaşmanın geç ortaya çıkmasına rağmen devletin işçi hareketlerine tepkisinin başından beri sert olduğunu, haklı olarak vurguluyor. Ama hemen burada şöyle yazıyor Hür, “1845 yılında çıkarılan Polis Nizamnamesi’ne göre işçi dernekleri kapatılacak, toplu iş bırakanlar polis tarafından cezalandırılacaktı.” Böylece 1845 tarihli Polis Nizamnamesi’nin Osmanlı’da devletin işçi hareketine karşı çıkarıldığı kanaati yaratılıyor.
Hemen ardından bu Nizamname’nin işçilerin örgütlenmelerini ve eylemlerini önleyemediği de belirtilerek, bu kanaat pekiştiriliyor.
Bu, Osmanlı emek tarihi yazımında tartışmalı bir meseledir. İmparatorluk dönemindeki ilk işçi hareketlerinin izleri, zaman zaman 1845 tarihli Polis Nizamı’nda aranmaktadır. Bu, işçi hareketlerinden, iş bırakma eylemlerinden söz eden, bilinen ilk yazılı belgedir. Polis Nizamı’nın, “… işini gücünü terk ile mücerred tatili mesalihi ibad garezinde olan amele ve işçilerin cezalandırılması” önlemlerinden söz etmesi nedeniyle, Nizam’ın yayınlandığı 1845 yılından önceki dönemde kaydedilmemiş ya da yeni yazıya aktarılmamış –örgütlü ya da örgütsüz- kimi işçi hareketlerinin, iş bırakma eylemlerinin meydana geldiği varsayılmaktadır. Ayrıca Polis Nizamı’ndaki yasaklamalarda, Avrupa’da yükselen işçi ve sendika hareketinin etkilerinin ve sermayenin korunması, güvence altına alınması yoluyla ülkeye “yabancı sermaye girişinin teşviki” kaygısının belirleyici olduğu da ileri sürülmektedir. Ancak Polis Nizamı’nın, 1 Haziran 1800 tarihli Fransız Polis Kanunu’nun bire bir tercümesi olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Kaldı ki, 1840-1845 döneminin gazetelerinde böyle bir yasal düzenlemeye neden olabilecek çapta işçi hareketlerine ilişkin herhangi bir haber ya da işaret bulunmamaktadır. 19. yüzyılın ilk yarısında kimi grevlerin, iş bırakma eylemlerinin varlığı kabul edilse bile, bu eylemlerin tek başına yasal bir önlemi gerektirecek çapta ve yaygınlıkta olabilmesi kuşkuludur. Mesut Gülmez, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi için yazmış olduğu maddede şunları söylemektedir:
Böyle olsaydı, 1840 (1256) tarihli Ceza Kanunu’nda ve Polis Nizamı’nın kaldırılmasından sonra çıkarılan 1851 (1267) tarihli Kanun-ı Cedid’de bu konuda yaptırımlar içeren kurallara yer verilmesi gerekirdi. Yine, 1858 (1274) tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu da, temel aldığı 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu’nun çalışma özgürlüğünü engelleyici davranışlara karşı yaptırımlar öngören maddelerini almamıştır. Öte yandan, çok ayrıntılı düzenlemeler yapan 1907 ve 1913 tarihli polis nizamnamelerinde de, polise 12. maddedekine benzer herhangi bir görev verilmemiştir.” (Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, C. 2, s. 538).
Çok önemli bir nokta da Tanzimat döneminin ilk sanayi kollarının serbest piyasa koşullarından bağımsız olarak devlet eliyle kurulmuş ve finanse edilmiş olması gerçeğidir. Bu fabrikalar ordu için çuha, deri, silah ve barut gibi mühimmatı üretiyorlardı ve üstelik bu ilk fabrikaların işçileri askerlerdi. Osmanlı ekonomisi yapı itibariyle emeğini satarak geçinen işçinin doğmasına imkân tanımamıştı.
Bu çerçevede Polis Nizamı’ndaki örgütlenme ve grev yasaklamalarının, Osmanlı toplumunda maddi temelleri bulunan tepkisel bir düzenleme yaklaşımıyla açıklanması abartılıdır ve inandırıcı değildir.
*
Osmanlı emek tarihine ilişkin olarak son dönemlerde ve özellikle genç akademisyenler ve araştırmacıların imza koydukları yeni, özgün ve sağlam temellere dayanan çalışmalar ortaya koyulmaktadır. Orijinal/birinci kaynakların çevirileri ve bu çeviriler üzerindeki çalışmalar, bu alanda hem bugüne kadar varlığını sürdüre gelen bir kısım hataları düzeltmekte hem de önümüze yeni ufuklar açmaktadır.
Ayşe Hür’ün Öteki Tarih’i, emek tarihi açısından ikinci kaynaklara dayanmakta ve bölüm sonunda verilen kaynak özetinden –ve kaynak seçiminden- yazarın emek tarihi yazınını izlemediği anlaşılmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.