26 Ekim akşamı ODTÜ’de bir eylem daha gerçekleşti. ODTÜ’lü öğrenciler yine “alıştıkları” bir durumla karşı karşıya kaldı. Gaz bombaları, ses bombaları, TOMA ile müdahale vs. gövde gösterisi yapıyordu öğrenciler polise. Ne kadar saldırırlarsa o kadar toplanıyorlardı barikatların arkasında. Israrla yürümeye çalışıyorlardı şantiye alınana. Kararlılar durduracaklar bu inşaatı. Bildiğimiz ama alışık olmadığımız bir durum gerçekleşti o […]
26 Ekim akşamı ODTÜ’de bir eylem daha gerçekleşti. ODTÜ’lü öğrenciler yine “alıştıkları” bir durumla karşı karşıya kaldı. Gaz bombaları, ses bombaları, TOMA ile müdahale vs. gövde gösterisi yapıyordu öğrenciler polise. Ne kadar saldırırlarsa o kadar toplanıyorlardı barikatların arkasında. Israrla yürümeye çalışıyorlardı şantiye alınana. Kararlılar durduracaklar bu inşaatı. Bildiğimiz ama alışık olmadığımız bir durum gerçekleşti o gece. Bütün korumalıklarını çıkaran, kasklarını takmayan sadece gaz maskelerini takmış, yaralamak ya da öldürmek için saldıran bir polis vardı karşımızda. Ne kadar savaş taktiği varsa, alçakça pusular, saldırılar varsa hepsini uyguluyorlardı öğrencilere.
Melih Gökçek o gece yaşananlarla ilgili hemen teşhisi koydu. “Yanan da ODTÜ’lü yakan da” diye. Eskişehir valisini hatırlattı kendisi bize. Bilmediği bir şey vardı Melih Başgan’ın. Ben Hacettepe üniversitesinde okuyan bir öğrenciyim. Soran olur “ne işi vardı orada” diye. Benim de kendimce gerekçelerim var. Açıklayayım;
ODTÜ’nün gençlik mücadelesi açısından tarihi bir önemi vardır. Bunun ayrıntısına değinmeyeceğim. Ama sadece AKP dönemine bile baksak ODTÜ ile olan kavgalarının sebebini anlayabiliriz. Ya da sadece 18 Aralık gününe bakmak bile yeterli olabilir. Herkese korku salmış, sindirmiş, kimsenin sesini bile çıkaramadığı bir padişah özentisi vardı ODTÜ’de. 3000 polisiyle onlarca zırhlı aracıyla bir şeyi ispatlamaya çalışıyordu ülkede. Korkacaksınız, sineceksiniz ve sesinizi bile çıkarmayacaksınız. İşte ODTÜ bunu elinden aldı Tayyip Erdoğan’ın. Korkması, sinmesi ve titremesi gerekeninde AKP olduğunu gösterdi o gün bize. Birde ODTÜ ormanlarında yaşanan çevre katliamı var elbette. 3000’e yakın ağaç kesilmiş ve bunun daha başlangıcı olduğunu hepimiz biliyoruz. Gökçek belediyenin neredeyse tek işi ODTÜ’den geçecek yolmuş gibi bütün kamyonlarını işçilerini oraya götürmüş durumda. 11 yıldır Ankara Metrosu’nu tamamlayamayan Gökçek’in ODTÜ yolunu en kısa sürede tamamlamaya çalışması “örnek” bir belediyecilik.
İşte tüm bunlar benim ODTÜ’de eyleme katılma gerekçelerim. Çünkü ben bu işin sadece ODTÜ ile sınırlı kalmayacağını biliyorum. Bizim direnmedikçe üniversitelerimize, yaşam alanlarına saldıracaklarını biliyorum. Orada sadece ODTÜ öğrencileri yoktu. Bütün Ankara’da bulunan üniversite öğrencileri vardı. Onların da benim gibi tek derdi olduğunu düşünüyorum. ODTÜ’yü AKP’ye teslim etmemek. Bunun içindir ODTÜ haricinde de bütün öğrencilerin oraya gitmesi. Ankara başta olmak üzere tüm üniversitelerin AKP ile olan kavgasının simgesidir ODTÜ. ODTÜ gençliğin yüz akıdır. Mücadelenin yüz akıdır. Evet, ben o gün polis tarafından ateşe itildim. Ama beni ateşin içine itenler bir şeyi fark etmediyse söyleyeyim. İşte o içine ittiğiniz ateştir ODTÜ’yü ODTÜ yapan. İyi bakın o ateşe. Gençliğin ateşidir o ateş. Sizin işkencelerinizi, şiddetinizi, iktidarınızı yakacak olan ateştir.
Benim ve diğer arkadaşlarımın da bu sebeple ODTÜ’de olan eyleme katıldığını düşünüyorum. Çünkü biz ODTÜ başta olmak üzere hiçbir üniversitemizi AKP’ye teslim etmeyeceğiz. Bunun için mücadeleye devam edeceğiz. AKP’nin Melih Gökçek’in ODTÜ ile olan hesabına gelince, bu yol inşaatı durana kadar hepimiz ODTÜ’lüyüz ve direnmeye devam edeceğiz.
*Öğrenci Kolektifleri üyesi