Sayın Eyüp Can; Siz yılların gazetecisiniz. Sizin pozisyon teorinizde bir konuyu yazmadan önce çok iyi araştırmak tüm tarafların da düşüncesini almak gibi bir ilkeniz yok mu? Yazınızda 100.Yıl ve Çiğdem Mahallesi halkını ve onların da bu direnişin içinde olduğunu görmezden geliyorsunuz! Çok büyük bir eksiklik! Sormak istiyorum: Sizin evinizin önünden, balkonunuzun hizasından hiç sekiz şeritli […]
Sayın Eyüp Can;
Siz yılların gazetecisiniz. Sizin pozisyon teorinizde bir konuyu yazmadan önce çok iyi araştırmak tüm tarafların da düşüncesini almak gibi bir ilkeniz yok mu?
Yazınızda 100.Yıl ve Çiğdem Mahallesi halkını ve onların da bu direnişin içinde olduğunu görmezden geliyorsunuz!
Çok büyük bir eksiklik!
Sormak istiyorum: Sizin evinizin önünden, balkonunuzun hizasından hiç sekiz şeritli bir otoban geçti mi?
Hiç düşündünüz mü, bu sekiz şeritli otobanın yaratacağı gürültü kirliliğini?
Önünüzden sekiz şeritli bir otoban geçerken çoluk çocuğunuzla balkonda oturup çay içmenin binlerce aracın gece gündüz egzoz gazlarının kirlettiği havayı solumanın keyfine doyum olmaz mı diyorsunuz!
Yoksa bir halkın çekeceği çileyi umursamıyor musunuz?
Salonunda bile oturamayacağınız, geceleri gürültüden uyuyamayacağınız böyle bir evi satın almak ya da böyle bir evde oturmak ister miydiniz?
Ya iki mahalleyi birbirinden beton duvarlarla ayıracak bu yolun Çiğdem Mahallesi ile 100.Yıl arasına bir set çekeceğini, Çiğdem Mahallesi halkının 100. Yıl pazarına gelmesini zorlaştıracağını, dolayısıyla Pazar esnafının da zarar göreceğini, mahallemizde oturan ODTÜ öğrencilerinin yüzüncü yıldan okullarına A – 4 kapısı girişine ulaşmasına nasıl bir engel getireceğini, yürüyerek gidişin neredeyse mümkün olmayacağını hiç araştırdınız mı?
Ve Gökçek’in başlattığı bu yol inşaatının ruhsatının bile olmadığını biliyor musunuz?
“Gerçekleri bil, pozisyonunu ona göre belirle” diye sizin pozisyon ilkeniz gereği soruyorum bunları…
Adı üstünde, bu mahallenin adı: 100.Yıl İşçi Blokları’dır. Dar gelirli insanlar için yapılan 80 metrekare bile gelmeyen 2+ 1 beş katlı ve 13 katlı evlerden oluşur……. sosyal konut barındırır bağrında.. 1970’li yıllarda kurulduğunda şehrin çok uzağında, ekilip biçilen tarlalardan oluşan yani Ankara için pek bir önemi olmayan bir bölgeydi. 1977 yılında Yüzüncü Yıl’a taşındığımda kirada oturduğum evin yan tarafında hala arpa tarlaları vardı. Şehir merkezine ulaşım sabah bir, öğleyin bir ve akşamüzeri bir olmak üzere üç tane belediye otobüsüyle sağlanırdı. Otobüsü kaçırdığımız akşamlar Gölbaşı otobüsüne biner, Konya Yolu’nda inip kışta kıyamette mahallemize yürürdük. Yıllar sonra dolmuş seferleri başladı. Doğru dürüst akan musluk suyumuz bile yoktu. Bidonlarla Karakusunlar’daki kuyudan tüm mahalleli su taşırdık.
Bomboz toprakların ortasına bomboz binaları dikip çekip gitmişlerdi. Ekili tarlaların dışında bir tek yeşil yaprak bile yoktu. Emekçi olmalarının getirdiği alışkanlık ve doğa sevgisiyle her blok kazma kürek ellerinde, kendi bahçesini ağaçlandırarak bugün yemyeşil bir siteye dönüştürdü 100.Yıl’ı.
Gelelim meselenin bam teline:
40 yıl önce Ankara için bir önemi olmayan bu semt, şimdi çok önemli.
Neden mi?
Başkent; lokomotifleri betondan oluşan ve homurdana homurdana ilerleyen kara bir tren gibi, betonlardan oluşan gri bir ırmak gibi akarak ve Çukurambar’daki gecekonduları silip süpürüp şehrin dışına atarak geldi semtin burnunun dibine dayandı. Şimdi 100.Yıl mahallesini de silip süpürmek istiyor. Yani dişinden tırnağında arttırarak, avucunda sıkıp damlayanı yalayarak, başını sokacak 2+ 1’lik bir ev sahibi olabilmiş bu işçilerin, işçi emeklilerinin yoksul halkın elinden evlerini alıp inşaat şirketlerine yeni yapılacak AVM’lere peşkeş çekilmek isteniyor.
Sayın Eyüp Can; biz “Bu! daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganını çok severiz. Fakat madalyonun öbür yüzünden okursak:
Bu yol da bir başlangıç.
Bu yol, rant yoludur. Bu yol, 100. Yıl mahallesini silip süpürmeye giden yolun başlangıcıdır.
Sanmayın ki mahalleden sadece yol geçecek ve mahalle kendi dokusunu koruyarak olduğu gibi kalacak!
Kesinlikle hayır.
Bir yanında 160- 180 metrekarelik daireleri 700- 800 bin lirayla satılan (zenginlerin semti dememe gerek var mı bilmem) beton yığını Çukurambar. Diğer yanında ülkemizin en gözde üniversitelerinden biri olan ODTÜ, Çankaya ve Evrensel üniversiteleriyle çevrili bu semt artık herkesin burun kıvırarak baktığı bir tarla değildir.
Binalarının yıkılması ve yerine gökdelenler dikilmesi Çukurambarlaştırılması gereken bir arsadır.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
“ODTÜ’nün duyarlılığı tartışılmaz ama…”
“Yüzüncü Yıl ve Çiğdem halkının koskoca Ankara’nın ve hatta ülkenin duyarlılığı tartışılır” mı diyorsunuz!
Bilirsiniz ormanlar, parklar, bahçeler bir ülkenin ve bir kentin akciğerleridir. Bu yolun Yüzüncü yılda kaç parkı etkileyeceğini, gürültü ve hava kirliliğinden oturulmaz duruma getireceğini hiç araştırdınız mı?
ODTÜ’nün kıyısından da geçse bu yoldan yayılan zehirli gazın ODTÜ Ormanı’na zarar vermeyeceğini, yıllar içinde çam ağaçlarını kurutmayacağını söyleyebilir misiniz?
“Ama” dan önce söylenenlerin tümü doğru değildir derler. Böylece bu iddiaya, bu duruşunuzla gerçeklik kazandırmış olmuyor musunuz?
O yola 20 yıl önce ‘evet’ dedik.
ODTÜ’nün o yola kaç yıl önce evet dediği bizi ilgilendirmiyor. Bizi bugün inşaatına başlanan yol ilgilendiriyor.
Bu açıklama olsa olsa ODTÜ Rektörü’nün kendisini aklamasına yarar. O da yararsa. 20 yıl önce evet diyenler ayrıydı.
Sayın Rektör siz bugün ne diyorsunuz?
Sayın Eyüp Can;
ODTÜ öğrencileri; ev sahibi ve çoğunlukla kiracı olarak bu semtin sakinidirler. Varlıklarıyla mahallemizi onurlandırmışlar ve bir kültür ortamı oluşturmuşlardır. Biz mahalle sakinleri olarak bu öğrencilere sahip çıkmayı da bir görev biliriz.
Sayın Eyüp Can,
Ben emekli bir öğretmenim ve hala da çalışmaktayım. 37 yıllık emeğimin karşılığı olarak çok katlılarda bir evim ve bir arabam var. Hepsi bu.
Siz sesinizi çıkarmadan evinizde oturun ve yılların birikimi olan emeğinize sahip çıkmayın, mahallenin talan edilmesine karşı durmayın mı diyorsunuz!
Kimin hakkı var buna?
Artı;
Satır arsında Sırrı Süreyya Önder’in de adını anarak, onun dostunuz olduğunu hissettirerek yazınıza başlamanız nasıl bir destek arayışınızdan kaynaklanıyor bilmiyorum. Ortaya sürdüğünüz savlarda bir eksiklik mi hissediyorsunuz ki, Gezi Direnişi’nin sembolü Sırrı Süreyya’nın adıyla yazınıza başlayarak okuru etkilemek çabasına giriyorsunuz.
Yoksa halkımızı uyutan dizilerdeki gibi sanal reklama mı soyunuyorsunuz?
100. Yıl halkından emekli öğretmen
Bayram Atakul