Bildiğimiz, duyduğumuz kadarıyla TOMA’lardan halka sıkılan suların içinde yapılan incelemelerde gül suyuna hiç rastlanmadı. Gezi Parkı eylemlerinde devletin kullandığı biber gazı ve gaz kapsüllerinde insanın ciğerini söken bir dizi kimyasal vardı. İnsani ve haklı tepkisini dile getiren halkın geniş kesimlerine, bir birey veya yurttaş olarak değil imha edilmesi gereken haşeratlar olarak bakan bir firavuni yaklaşım […]
Bildiğimiz, duyduğumuz kadarıyla TOMA’lardan halka sıkılan suların içinde yapılan incelemelerde gül suyuna hiç rastlanmadı.
Gezi Parkı eylemlerinde devletin kullandığı biber gazı ve gaz kapsüllerinde insanın ciğerini söken bir dizi kimyasal vardı. İnsani ve haklı tepkisini dile getiren halkın geniş kesimlerine, bir birey veya yurttaş olarak değil imha edilmesi gereken haşeratlar olarak bakan bir firavuni yaklaşım vardı.
Nükleer silah var diye vaktiyle Saddam, bugün kimyasal katliam yaptı diye Beşşar aslanların önüne atılıyor. Daha dün Irak’ı işgal eden emperyalist devletlerin uçağı İncirlik’ten kalktı, gemisi İskenderun’dan yola koyuldu. Petrole hücum eden işgalciler Bağdat civarında nükleer tesis bulamadılar ve hala binlerce Iraklının kanı yerde duruyor.
Aradan neredeyse on sene geçti; iki yıldır Suriye yanıyor, memleketin baronları Suriye’yi yakan çetelere “özgür ordu” diyerek her türlü lojistik desteği sunuyor, Beşşar’ın elini sıkanlar bugün kuyusunu kazıyor. Komşu bir devletin legal ordusuna “Esed Güçleri” sıfatını ezberletmek için resmi bültenler kulağımızın içinde vızıldıyor. Ancak Halepli, Reyhanlılı, Akçakaleli, Rojavalı, Lazkiyeli insanların kanı hala yerde, kanıyor.
Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, Reyhanlı’da, Lazkiye’de, Afyon cephaneliğinde, Mynamar’da, Çorum’da, Bahreyn’de, Cezayir’de, Gazi Mahallesi’nde, Lice’de inşa edilen bir kalekolun surlarında, Kırım’da, Hiroşima’da, Tahrir’de, Rojava’da, Roboski’de, Srebrenic’da, Nagazaki’de, Eskişehir Sanayi Sokak’ta bir kahpe fırının berisinde, Dersim’de, Liberya’da, Gazze’de, Maraş’ta, Adeviyye’de, Madımak’ta, Antakya Armutlu Mahallesi’nin bağrında, Kongo’da, Başbağlar’da…
Velhasıl, ne bu satırlara sığacak ne de dağarcığımızdaki kelimelerle ifade edilecek bu kıyım. Bu kıyımlardan hangisinin yanındayız?
Hangi soykırım, katliam ve vahşet canımızı yakıyor?
Hangisi etnik, dini, mezhebi duygularımızı okşuyor ve zulmü meşru görmemizi sağlıyor?
Hangi ceset bir diğerinden daha değerli veya leş muamelesi görmeli?
Hangisi daha ölümü hakkediyor?
Yitirilen hangi insan topluluğu için “iyi ki bugün yoklar, tarih sahnesinden silindiler” ifadesini kullanabiliriz?
Bu ifadeyi kullanabilecek hangi insan türü-cinsi ile özgürce, korkmadan, yan yana yaşayıp halk olabiliriz?
İzlediğimiz resim ve görüntülerdeki çocuklardan hangisine döktüğümüz gözyaşının dili bir başka canlının hissedeceğinden farklı?
Ey egemenler, Dehak’ın ve Nemrut’un devamcıları; paranın, silahın, petrolün ve mülkün sahipleri! Bizleri renklere, inançlara, cinsiyetlere, milletlere ayırıp kırdırdığınızı biliyoruz ve birleşerek “yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber” dediğimiz zamanlardan korktuğunuzu da…
Zalimin birimizi kırıp ötekimizi severek, sevdiğine ağlayıp sevmediğine ettiği zulme “devlet-i ali’nin yüksek menfaatleri” istikametinde operasyon diyerek döktüğü gözyaşı yalandır. Esma’ya biz ağlarız, Medeni’ye de, Ali ismail ve Ethem’e de… Canımızın yandığından başka bir zenginliğimiz yoktur çünkü ve döktüğümüz gözyaşının cinsi, mezhebi ve menfaati olmadığı gibi…
Kendimize gelelim! İnsanız biz: On bin yıllık tarihsel sürecin bizatihi öznesi. Ayıralım artık içimizden savaş muhiblerini. Ayıklayalım şiddetin sahiplerine tapanları. Zalimini seven mazlumları uyandıralım. Renkli ekranlar, rotatifler, satırlar yalan söylüyor ve suretlerinden kan damlıyor.
Barış, savaştan iyidir cancağızım! Oyuncak da olsa çocuklarımıza silah, tank, tüfek ve kelepçe setleri almayalım.
Hele çocuk askerlerin oyuncak olmayanlarıyla oynadıklarını görünce naçar kalıyor içimizden geçen temenniler…
Kanımızı donduran görüntüler insanlık tarihinin ayıbıdır! Bu ayıbın sorumluları yavuz hırsız misali barışı diline dolayarak silah tüccarlığı yapmaktadırlar. Kimyasal, biyolojik, nükleer veya bir başka membadan beslenmiş her türlü silah aynı kimseler tarafından dünyanın her yerinde, dünyanın bütün halklarının bağrına yöneltilmiş durumda. Ortadoğu’da patlayan bombaları koyan el aynıdır; aynı tekellerden, merkezlerden beslenmektedir.
Uyanalım! Hükumetin ve beslendiği uluslararası şer cephesinin savaş çığırtkanlığı bizleri acıya ve kana boğdu, boğacak, yüreğimizi kanattı, kanatmayı sürdürecek…
Ve yine söyleyelim: Barış, savaştan iyidir. Barış için savaşmanın, barış için haykırmanın tam zamanıdır.