Başlığı Marx’a atıf yaparak attık ama hayır, amacımız gerçek demokrasiden, demokratlardan bahsetmek değil. Bizim işimiz mazlum edebiyatı yapan zalimlerle; tüm sömürücü icraatlarını mazlum maskesi ile perdelemek isteyenlerle; bu yolda ‘’demokrasi, özgürlük’’ gibi kavramları kullanarak kendi diktasını kurmak isteyenlerle. Bir gariptir sahte mazlum. Faşizmin doruklarında gezerken en iyi oyunculara taş çıkarırcasına bunu gizler. Ne zaman aklındakileri […]
Başlığı Marx’a atıf yaparak attık ama hayır, amacımız gerçek demokrasiden, demokratlardan bahsetmek değil. Bizim işimiz mazlum edebiyatı yapan zalimlerle; tüm sömürücü icraatlarını mazlum maskesi ile perdelemek isteyenlerle; bu yolda ‘’demokrasi, özgürlük’’ gibi kavramları kullanarak kendi diktasını kurmak isteyenlerle.
Bir gariptir sahte mazlum. Faşizmin doruklarında gezerken en iyi oyunculara taş çıkarırcasına bunu gizler. Ne zaman aklındakileri meşrulaştırmaya kalksa “küçük Emrah” modeline geçer ve ne kadar çok ezildiğinden, zulme uğradığından bahsedip durur bozuk plak gibi. Usta bir oyuncumuz bu mazlum edebiyatını en iyi şekilde kullanan bir başbakan hakkında, “Onu en iyi ben anlıyorum, çünkü onun işi de oynamak benim işim de” demişti.
Evrenseldir bu sahte mazlumlar, dünyanın her ülkesinde görebilirsiniz. En çok da siyasetçiler arsında türemişlerdir. Neoliberal politikalarla, emperyalizmin ahtapot kollarına attıkları halkları böyle uyuturlar. Onlar için mazlum edebiyatı bir tür kurtarıcı, sıkışınca dört kolla sarılırlar.
Şüphesiz ki mağduru oynamanın, mazluma yatmanın en çok prim yaptığı topraklardan birinde yaşıyoruz. Güzel ülkemde siyasetçiler, cemaat liderleri, düzenbazlar, sömürücüler her defasında koz olarak kullandıkları duygu sömürüsünden tam randıman alırlar. Çünkü harç sağlam! Duygu sömürüsünün, mazlum edebiyatının merkezine birinci dereceden afyon “dini” ya da “milliyetçiliği” koyarlar. Şimdi olayı bir kademe daha yükseltip darbelerle harmanlayarak sunuyorlar ezilmişliklerini halka. Başbakan çıkıyor, 28 Şubat sürecinde maruz kaldığı ‘’zulmü’’ anlatıyor, şiir okuyup hapse girdiğinden yapabildiği tek edebiyatın mazlum edebiyatı olmadığını belirtirken yine grup toplantısında vekilleri bolca ağlatıyor. Ardından Bülent Arınç çıkıyor, 12 Eylül’deki işkencelerden, hak ihlallerinden bahsediyor, davaya müdahil olduklarını söylüyor. “Darbeleri yargılıyoruz çünkü zalimler biz mazlumları zamanında çok ezdi” diyor, vekiller yine alkışlıyor. Üstelik 12 Eylül’ün AKP’nin doğum sancıları, 28 Şubat’ın da sezaryen ile doğum günü olduğu apaçık ortada iken. Üstelik yargılayacağız dedikleri tüm zalimlerle geçmişte kol kola olmalarına rağmen. Adama sorarlar; 16 Mart katliamında neredeydin, Bahçelievler katliamında neredeydin, Maraş, Çorum, Malatya katliamlarında, Sivas katliamında neredeydin! Asıl “mazlumu” ve “zalimi” görmek istiyorsan bu örneklere bakmak yeterlidir.
Şimdi pek sayın mazlumların yeni gözdesi Mısır’daki askeri müdahale. Yine olağanca “anti-militarist”, “darbe karşıtı” hisleri ile ağıtlar yakıyorlar gözlerinin önündeki Taksim “darbesini” görmeden. Pekiyi, Mısır’daki darbe kime yapıldı? Gerçekten AKP’nin Müslüman Kardeşlerine mi? O vakit örnek olsun, hatırlatalım:
“Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” diyen adama darbe yapanlar aynı zamanda ”NATO ve CENTO’ya bağlıyız” demiyorlar mıydı?
12 Eylül faşist darbesinin mimarı Kenan Evren ile darbe ”mağduru” olduklarını söyleyen Demirel-Erbakan-Türkeş milliyetçi cephe üçlüsünün Amerikancılığı arasında fark var mı?
Demek ki Amerika kendi piyonlarına da yine kendi emri altındaki ordu ile darbe yapabiliyor. Sonra da yeni piyonunu (Özal gibi) ileri sürüp oyuncu değişikliğine gidebiliyor.
Mısır’da olanları anlamak için uzağa bakmaya gerek yok, azıcık dönüp kendi tarihine baksan yeter. Mısır’da da Amerikancı ordu, yine o ordunun açtığı yolla başa geçen Amerikancı Müslüman Kardeşler’i indirdi. Darbeyi de mağduru oynayan İhvan’a falan da yapmadı! Evet, bir darbe var ve o darbe Tahrir’i dolduran yüz binlerce kişiye, Mısır halkına yapıldı! Direnişin radikalizmini ”tehlikeli” seviyeye gelmeden kontrol altına almak isteyen ordu, kendi darbesi olmasa zaten isyancıların Mursi’yi devireceğini biliyordu. Ancak o zaman işler zor olacaktı. Bunun yerine ”yeni Mursi’ler” için mevcut Mursi ”şimdilik” feda edildi ve darbe ile kontrol tekrar orduya yani ABD’ye geçti. Darbeden kısa süre önce açık açık, saklamadan ABD yetkilileri ile görüşen ordu ve darbeyi ilk ”kutlayanların” da Arap ülkeleri olması manidardır.
Darbe karşıtlığı yapan AKP’nin ABD korkusundan yeni yönetimi ”tanımak zorunda kalması” da cabası.
Şimdi asıl sorular:
-Mursi’den önceki diktatörü deviren süreç sonunda da aylarca askeri yönetim kontrolü ele almış daha sonra Müslüman Kardeşlerin başa gelmesine zemin hazırlamıştı. O dönemde asker darbeci değildi, “devrim” olmuştu da aynı senaryo şimdi uygulanırken nasıl darbeci oldu? Veya tersten düşünürsek şu anki duruma darbe diye ayaklanan AKP’liler o dönemde neden ses çıkarmadı?
– Ağızlarına sakız olmuş darbe-militarizm karşıtlığına rağmen, Mısır hakkında atıp tutanlar Gezi Direnişinde halkın büyük tepkisi karşısında ilk iş askeri sokağa çıkarmadı mı? AKP destekçileri bir çift laf etti mi?
– Mısır ordusunun darbe sonrası Mursi yandaşlarına uyguladığı şiddeti kınama yarışına girenler neden söz konusu kendi ülkeleri olunca ”5 kişi polise şiddet uygularken öldü” moduna dönüyorlar?
– Kendi ülkelerinde en ufak hak arayışını, eylemi ”polisimize askerimize saldıran teröristler” veya ”kamu malına zarar veren vandallar” düzleminde değerlendirenler, Mısır’da alanlara dökülen Mursi destekçilerinin ”direnişini” kutsamadı mı? Eylem yapmak, alanlara dökülmek için illaki ”bir taraftan” yana mı olmak gerek?
Uzun lafın kısası, Mısır’da Amerikancı ordu müdahalesini de gerici Mursi’yi de ret edenler Tahriri dolduranlar arasında idi. Gerek Mısır devrimcileri gerek Türkiye devrimcileri de hep bunu söyledi.
Suriye’de cihatçı çeteleri destekleyip katliam yaptıranların “Mısır’da katliam var” isyanı timsah gözyaşlarından ileri gitmeyecektir.
Darbeci Mısır ordusu ile aynı yerden emir alan AKP’nin darbe karşıtı olması sadece göstermeliktir.
12 Eylül’ün ürünü olup “darbecileri yargılıyoruz” dediklerinde ne kadar samimilerse, Mısır’daki askeri müdahale karşısındaki konumda da o kadar samimiler. Balonları patladı, şimdi istedikleri kadar ileri demokrasi masalları anlatıp dursunlar. Dünyanın tüm ileri demokratları, birleşin diyoruz!