Amele pazarını biliyorsunuzdur mutlaka. Bir meydanda toplanılır. Beklenir. Mutlaka ki sigara içilir. Sigara içmeden bu saçma bekleyişi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir insan için öyledir. -Sadece polisler, bu şekilde meydanda, sokak başlarında, anlamsız bekleyebilirler. Çünkü onlar polistir.- Arada yine bir başka amele ile konuşulur. En son gittikleri işten, kaça çalıştıklarından, kaça çalışabileceklerinden ve bazen iş kazalarından… […]
Amele pazarını biliyorsunuzdur mutlaka. Bir meydanda toplanılır. Beklenir. Mutlaka ki sigara içilir. Sigara içmeden bu saçma bekleyişi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir insan için öyledir. -Sadece polisler, bu şekilde meydanda, sokak başlarında, anlamsız bekleyebilirler. Çünkü onlar polistir.- Arada yine bir başka amele ile konuşulur. En son gittikleri işten, kaça çalıştıklarından, kaça çalışabileceklerinden ve bazen iş kazalarından… Bir kamyon ya da kamyonet gelir. Muhabbet bozulur. Herkes kendisinin alınmasını ister. Seçer götürür, patron, müdür, çavuş ya da her neyse. Çoğu zaman birbirlerini tanırlar. Gelince onu ve onun seçtiklerini alır giderler. Bir semt pazarı ya da köle pazarı gibidir.
Bu haksızlık. Yok amele pazarına demiyorum. Köle pazarına benzetmek haksızlık. Çünkü köle, bir kere seçildiğinde artık onun yemeği ve sağlığı garanti altındadır. Şaka yapmıyorum. Çünkü bir köle sahibine ortalama olarak 20.000 pound’a mal oluyordu. Tabii ki sahibi onu öldürebilir, kolunu bacağını kırabilirdi, hukuksal olarak ama mesela siz de arabanızı uçurumdan aşağı atabilir ya da bagajını hızla açıp, avucunuzla iyi kavrayabileceğiniz bir levye ile camlarını kırıp, ön kaportasını ve kapı göbeğini güçlü darbelerle göçertebilirsiniz. Neden yapmıyorsunuz? Kimse size bir şey diyemez. (Yapmaya karar verirseniz bana haber verin. Seyretmek isterim.) Fakat bin bir güçlükle aldığınız arabanıza kendinizden bile iyi bakarsınız. Hele daha taksidi bile bitmediyse düşünsenize. Köle de böyleydi. Ona iyi bakmalıydı. Yoksa 20.000 pound- pound doların bir buçuk katı filandır- havaya uçardı. Hele orta halli bir köle sahibi iseniz bu hiç mümkün değildir. Ama amele pazarı öyle mi? Mesela bacağına bir kalas düşerse, düşmüş kalası kenara koyar, sonra gider yenisini alırsınız. Köleye iyi de yemek vermek zorundasınız yoksa iyi çalışamaz. Ha bir de sık sık tekrarladığım şeyi bir kez daha tekrarlayayım; Geçen yüzyılda Antiller’de köleler günde 6 saat çalışıyorlardı. Yani köleyi öldür ama köleci toplumun hakkını yeme.
Hani eskiden bak batı da bu hiç olur mu diye yaygın bir kent özdeyişi vardı. Mesela Londra da Trafalgar meydanında, Kraliçe’nin aslanlarının etrafına doluşmuş ameleler… Gülünç geliyor değil mi? Ama oldu. İngiltere en büyük amele pazarlarından birine sahip şimdi. Belki meydanlarda toplanmıyorlar ama İngiltere’de 1 milyondan fazla işçi, ‘sıfır saat sözleşmelerine’ bağlı olarak çalışıyor. Bana inanmıyorsanız, çok ciddi İngiliz gazetesi ‘The Guardian’a bakın. Ben onun yalancısıyım. ‘Sıfır saat sözleşmesi’ aynı amale pazarıdır. Yani ancak çalıştığınızda para alabilirsiniz. Yıllık tatil, hastalık izni, cumartesi, pazar izinleri filan yoktur. Bunlar öyle az buz filan da çalışmıyorlar. Önemli bir kısmı hafta da 30 saatten daha fazla çalışıyor. Part-time! işçiler. Mesela spor mağazaları zinciri Sports Direct’in 23 bin çalışanından 20 bini bu statüde. Brezilya’dan Emir Sader’in yazdığına göre gene İngiltere de çalışan her 10 Mc Donalds işçisinin 9 u ‘sıfır saat sözleşmesine’ göre çalışıyor. Bu sadece özel şirketlerde değil. Kamu işletmelerinde de her 4 kişiden bir bu sözleşmeyle çalışmakta.
Hemen düzeltmeliyim ki amele pazarına da haksızlık yapmayalım. Çünkü orada sizi bir gün, kamyonetin sırtına yükleyip götürdüler, çalıştınız, bir gün sonra tekrar amale meydanında yeni iş bekleyebilirsiniz. Burada öyle de değil. Eğer ‘Sıfır saat sözleşmesi’ yaptıysanız, başka bir işte çalışamazsınız. Evde oturup onların sizi çağırmasını bekleyeceksiniz. Bunun manası kazancınızın ne kadar olduğunu da bilememeniz. Mesela geçen hafta ABD’nin en büyük gazetelerinden biri ‘Waşington Post’u satın alan Amazon internet satış ağında çalışıyorsunuz ama valla Allah ne verirse durumu. -Bak el alem nasıl zengin oluyor- Bunun başka bir manası da düzenli geliriniz olmadığı için kira sözleşmeleri yapamamanız ve belki de iyidir ama kredi kartı alamamanız…
Halinize şükredin demiyorum çünkü biz de de çok yaygın bir uygulama bu. Mesela Müslüman! market BİM işçileri, Part-Time 9-4 arası çalışıyor. (gerçekte 6-7 ye uzuyor.) Günde resmi olarak 7 saat, haftada 6 gün, Part-Time! Öğle yemeklerini kameraları izleyerek yiyor çalışanlar, çünkü bir şey çalınırsa onlar ödüyor…
Şimdi, geçen hafta sorduğumu tekrar ediyorum; Onların şirketleri, sıfır saat sözleşmeleri, karları yani Kapitalist Modernite mi? Yoksa Katılımcı ekonomi, Ekoloji kooperatifleri, Demokratikleştirilmiş kent topraklarıyla Demokratik Modernite mi daha gerçekçi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.