“Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganı halen ‘gerçekten gerçek’ durumda. Bugünlerde pek çok kişinin ağzından “bitti” gibi laflar duyuyorum, oysa tam tersine, mücadele genişliyor. Direniş, tam da diyalektiğe uygun olarak, mekana ve zamana göre biçim değiştiriyor. İlk günlerdeki (Ankara, İstanbul ve Hatay’da halen devam ediyor) ‘tam çatışma’ halinden sonra, çadırlar kurarak alan hakimiyeti sağlama biçimi […]
“Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganı halen ‘gerçekten gerçek’ durumda. Bugünlerde pek çok kişinin ağzından “bitti” gibi laflar duyuyorum, oysa tam tersine, mücadele genişliyor. Direniş, tam da diyalektiğe uygun olarak, mekana ve zamana göre biçim değiştiriyor. İlk günlerdeki (Ankara, İstanbul ve Hatay’da halen devam ediyor) ‘tam çatışma’ halinden sonra, çadırlar kurarak alan hakimiyeti sağlama biçimi ortaya çıktı. Çadırlara yapılan ve artık hiçbir gündelik fiile olanak bırakmayan saldırıların ardından “duran insan” eylemleri gelişti ve sivil itaatsizlik, nüktecilikle birleşip bütün gündelik hayatı hegemonya altına aldı; “duran insan” kazandı. Ardından da forumlar (bazı yerler açısından “halk toplantısı/buluşması” denmesi hem anlaşılırlık, hem de yapılanın ifadesi anlamında daha doğru) biçiminde bugüne ulaşan genel bir hat çizdi direniş.
Muhalefetin yeni dili
Mücadelenin ilk günlerinde, yoğunluklu olarak görülen çatışmalarda kazanılan fiziksel tecrübe, cesaret ama en önemlisi de başta devlet olmak üzere, polis ve AKP’nin işlevinin bilince çıkarılması sağlanmış oldu. Burada başka bir şey daha gördük: Gezi Direnişi’nden önce bir eylemci arkadaşımız duvara “Çare Drogba” yazsaydı kortejden atardık herhalde; fakat bugünkü mücadelenin ayrım noktalarının başında bu nüktecilik geliyor. Bu tespitler her ne kadar küçük ve dönemsel olarak görülüyorsa da aslında toplamda ‘muhalefetin yeni dili ve üslubu’ tartışmasını içinde barındırıyor.
Çadırlarla beraber ortaya çıkan gündelik hayat, komün yaşamının olabilirliğinin ve bu hayatın yaratıcı enerjisinin gösterilmesi anlamında on tane Paris Komünü kitabı değerinde pratik bir ders oldu. Ayrıca buralarda kurulan ilişkiler, atölyeler ve yataylık -bir kısmı karikatür ve karar almayı engelleyici olsa bile- bir taraftan mücadelenin eriminin uzunluğunu sağlarken, bir taraftan da “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şiarının yalnızca iktidara söylenmediğini, direnişçilerin büyük bölümünün mevcut muhalif siyasetin yöntemine ve diline ikna olmadığını da gösterdi/hatırlattı.
Parklarda ve meydanlarda yapılan forumlarda ise, çok daha gelişmiş bir yapı ortaya çıktı. Düzenli olarak toplanan, kendi kolaylaştırıcısını seçen, kendi tartışma yöntemi olan, buralarda karar alıp hayata geçiren ve atölyelerle de bunları yatay olarak güçlendiren bir yapı ortaya çıktı. Bu forumlarda AKP’den kapitalizme, “neden sokağa çıktık”tan yerel sorunlara, sandık demokrasisinden Kürt sorununa kadar çok geniş tartışmalar gerçekleşti. Buradan çıkarılacak en işlevsel bilgi, buraların kendi başına bir örgüt formu olduğudur. Bunu kabul etmeyenleri, bir nevi uzay hali olarak, forumlarda “Kendinize en yakın örgüte örgütlenin hemen” derken filan buluyoruz, şaşırıyoruz.
Bu forumlar esnasında gözaltı ve tutuklamaların artması ve ölülerimizin yası, yıkıcı öfkeyi arttıran bir etmen oldu. Bu tutuklamaların devam edeceğini herkes biliyor ve hiç kimse inanmıyor artık iktidarın kriminal masallarına. Dolayısıyla buraya kurulacak iyi bir barikat bu mücadeleyi nitel ve nicel olarak büyütebilir.
Hava döndü ‘çapulcu’dan
Yine forumlardan çıkan esneklik üzerinden – BDP’nin ‘sivil cuma’sından sonra ikinci sayılabilir- ramazan ayı ve iftar sofraları da birer eylem alanına dönüştü. Yani bütün bir hayat ‘çapulcu’lardan yana döndü.
Tabii karar alma süreçlerinin dikeyliğini kültürleştirmiş bir topluluk olarak bizler, forumlardan hızla sıkılabiliyoruz. “Hep aynı şeyler konuşuluyor” türünden bahanelerle bu alanları terk edebiliyoruz. Oysaki şimdiye kadar okuduğumuz tüm kitaplarda orada olmak gerektiği yazıyor!
Bu direnişin başından beri ilgimi en çok çeken zeki+üretken+örgütsüz olan topluluk. Örgütlülük/örgütsüzlük meselesindeki güncel-olası yanlış anlama, var olan örgütlerin içinde olmamayı örgütsüzlük saymak… Aksine, burası kendi örgütünü dahi çıkarabilir. Elbette bir siyasal parti kadar örgütlenmiş bir yapıdan bahsetmiyoruz!
Mekân yaratma
Bu forumlarda üretilen enerjinin ve olanakların, hem yerel halk örgütlenmelerinin hem de kalıcı bilinç örgütlenmelerinin yaratılması için hızla kullanılması gerekiyor. Semtlerde, mahallelerde, ilçe merkezlerinde alanlar çevrelemek -parkların, meydanların ismini değiştirmek, oraları yaşam, dayanışma ve direniş alanları haline getirmek – belki bir mekân kiralamak ya da uygun mekânları kullanmak suretiyle -köy derneği, okul bahçesi…- birtakım dayanışma ilişkileri kurmak, kültür-sanat etkinlikleri, söyleşiler düzenlemek ve sosyal yaşam örgütlenmesi üzerinden kalıcı alanlar yaratmak gerekiyor. Yaratılan bu alanlar, aynı zamanda yerel direniş dinamiğini güçlendiren, direnişi pratik olarak organize eden ve yaşadığı alandaki tüm sorunlara müdahale eden bir yapı/örgütlülüğe dönüşebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.