“Dostlar ki, bir kere selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz” N. Hikmet Mısır’da Mursi karşıtı gösterilerle birlikte başlayan kalkışma, demokrasi algısı sandıkla sınırlı olan ve demokrasiyi kendi siyaset alanını genişlettiği oranda araçsal bir biçimde sahiplenen “kendine demokrat” bir siyaset tarzının bir ülkede daha duvara tosladığını gösteriyor. Mısır’da askerin siyasetteki ağırlığı zaten bilinen […]
“Dostlar ki, bir kere selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz”
N. Hikmet
Mısır’da Mursi karşıtı gösterilerle birlikte başlayan kalkışma, demokrasi algısı sandıkla sınırlı olan ve demokrasiyi kendi siyaset alanını genişlettiği oranda araçsal bir biçimde sahiplenen “kendine demokrat” bir siyaset tarzının bir ülkede daha duvara tosladığını gösteriyor. Mısır’da askerin siyasetteki ağırlığı zaten bilinen bir durum. Müslüman Kardeşler, Mübarek’e karşı sokaklara çıkan milyonların iradesini, devrimci süreci hiçe sayarak ordu ile uzlaşma yoluna gitmiş, iktidarını toplumun hassasiyetlerini ve beklentilerini göz ardı ederek, kendi siyasal gündemi üzerinden sürdürmeye çalışmıştı.
Sokaklara çıkan milyonların yeni-liberal politikalara, işsizliğe ve yoksulluğa karşı oluşan tepkileri de bir çırpıda kenara bırakıldı. 1 yıllık kısa bir sürede kendisine karşıt milyonları sokağa dökmeyi becerebilen Mursi, askerin “rejimin bekçisi” olarak kitlelerden tekrar rol kaparak Mübarek sonrası koruduğu pozisyonu sürdürme gayretinin de zeminini oluşturdu.
Sokaklarda Müslüman Kardeşlerin (MK) terk ettiği devrim süreci yeniden ayağa kalktığında, askerin sürece müdahalesi, kitleleri kontrol çabasından başka bir şey değildi. MK’nin sokağa çıkıp darbe karşıtı söylemlerle özgürlük savunusu yapması ise timsah gözyaşlarından ibaret. Şimdi emekçi sınıfların örgütlü güçleri ile, daha önce uzlaşan ve şimdi ayrı cephelerde görünen darbe ve Mursi taraftarlarından kendini ayrıştırarak, devrim sürecini yönlendirmesi gerekiyor. Yoksa Mısır halkı ABD’nin çevrelediği oyun sahasında, bölüşüm ilişkilerine müdahale etmeyen, emperyalist politikaların payandası olan, küresel pazarın ucuz emek sömürüsüne dayalı, baskı ve zor üzerine kurulu alanlarından birinde, kaderine razı gelmeye devam edecek.
Mısır’da istihdam
Mısır’ın Resmi İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ülkede ücretli çalışanların toplam istihdamda oranı % 62,5 seviyesine ulaşmış durumda. İşsizlik oranı % 13,2 ile oldukça yüksek. İstihdamı özellikleri yapısal olarak kimi farklılıklar taşısa da Türkiye’ye benzer bir karakter gösteriyor. Mısır’ın nüfusu 85, Türkiye’nin 76 milyon. Mısır’da 27 milyon 200 bin, Türkiye’de 27 milyon 339 bin kişilik işgücü var. İş gücüne katılım oranı Mısır’da % 48,2, Türkiye’de % 50. İki ülkede kadınların işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkeler arasında. Mısır’da ücretli çalışanların oranı % 62,5, sayısı 14,8 milyon. Türkiye’de ücretli çalışanları oranı % 62,9, sayısı 15,6 milyon.
Tarım kesimi iki ülkede de yaklaşık her dört kişiden birini istihdam ediyor. Türkiye’de imalat, Mısır’da inşaat sektörü daha yüksek bir istihdam kapasitesine sahip (Türkiye için imalat % 19,1, Mısır’da %11,3, Türkiye için inşaat % 6,9, Mısır’da % 11,3 ).
Mısır’da işverenlerin oranı Türkiye’den fazlayken, en kötü çalışma biçimleri arasında sayılan ücretsiz aile işçileri ve kendi hesabına çalışanlarda Türkiye, Mısır’ın önünde. Türkiye’de ortalama haftalık çalışma süresi 53 saati bulurken, Mısır’da bu süre 47 saat düzeyinde. Buna karşın Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir Mısır’dakinin 2 katı seviyesinde.
Dış mihrak mı, iç dinamik mi?
Tunus’ta başlayan daha sonra Mısır’a sıçrayan kalkışmaların arkasında özellikle genç işsizliğinin önemli bir payının olduğu sıkça tartışılan konulardan biri olmuştu. Ben Gezi Parkı direnişinin de bu sürecin dışında değerlendirilemeyeceğini düşünenlerdenim. Küresel rekabet söylemine terk edilen ekonomi politikalarının, kapitalizmin bölüşüm ilişkilerini teğet geçmek zorunda kaldığı yeni sermaye birikim rejiminin, mesleki eğitim sürecinin bir sektör haline getirilmesinin sonucunda açığa çıkan eğitimli, genç ve kadın yoğunluklu işsizliğin ve giderek artan kötü çalışma koşullarının yarattığı içselleştirilmiş dinamiklerin bu süreçte oynadığı rol son derece önemli.
Nitekim Mısır’da toplam işsizlerin % 81,9’unun 15-29 yaş arasında bulunduğu, toplam işsizlerin % 30,1’ini üniversite mezunu gençlerin oluşturduğu, kadınlarda işsizliğin % 25 seviyesinde olduğu gerçeğinin Mısır’a has bir özellik olmadığını, bunun küresel politikaların bir sonucu olduğunu görmek gerekiyor.
Tablonun Türkiye boyutu ise şöyle: Üniversite mezunu 500 bin işsiz var. 20-24 yaş grubunda üniversite mezunu işsizlerin oranı % 27,6, 25-34 yaş arasında %26,4 düzeyinde. 20-24 yaş arası üniversite mezunu kadınlar için işsizlik oranı % 41,3, 25-34 yaş arası üniversite mezunu kadınlarda % 35,7. Üniversite mezunu işsizlerin % 55’i kadın.
Nazım Hikmet İstiklal şiirinde “Mısırlı kardeşlerim/ şarkılarımız kardeştir/ isimlerimiz kardeş/ yoksulluğumuz kardeştir/ yorgunluğumuz kardeş” der. Görünen o ki mücadelemiz de kardeş. Bu mücadele bizi darbe ya da dinsel zorbalık soslu baskıcı sermaye birikim rejimlerinden birini seçmeye zorlayan anlayışlara karşı gerçek bir özgürlük mücadelesi olmalıdır. O yüzden Mısır’da darbeye karşı dinsel zorbalığa sığınanlarla da, darbeyi alkışlayanlarla da ne yolumuz ne mücadelemiz bir olabilir.