Tarih mutlaka bugünleri yazacak. Bu tarihin içinde 18 Haziran, sosyalistlerin yüz akı, egemen sınıfların hükümetinin ve polisinin ise yüz karası olarak yer alacaktır. 16 Haziran’da, Tayyip Erdoğan Kazlıçeşme mitinginde Taksim-Gezi direnişine karşı gözaltı ve tutuklama terörünün emrini verdi. Polis, özel mahkemeler ve F tipi zindanlar ise Erdoğa’nın parti mitinginde verdiği bu emri uygulamaktadır. Kazlıçeşme talimatı, […]
Tarih mutlaka bugünleri yazacak. Bu tarihin içinde 18 Haziran, sosyalistlerin yüz akı, egemen sınıfların hükümetinin ve polisinin ise yüz karası olarak yer alacaktır.
16 Haziran’da, Tayyip Erdoğan Kazlıçeşme mitinginde Taksim-Gezi direnişine karşı gözaltı ve tutuklama terörünün emrini verdi. Polis, özel mahkemeler ve F tipi zindanlar ise Erdoğa’nın parti mitinginde verdiği bu emri uygulamaktadır.
Kazlıçeşme talimatı, ilk olarak ve en kapsamlı biçimde, 18 Haziran ESP operasyonuyla uygulandı. AKP iktidarının emrindeki TMŞ polisleri, başlarındaki Sedat Selim Ay’ın talimatları doğrultusunda İstanbul’da 95 adrese baskın düzenledi. Faaliyetleri “Anayasa güvencesi” altında olması gereken Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin (ESP) bütün ilçe binaları basıldı. Nezaret eden kimse olmaksızın “arandı”. 71 sosyalist gözaltına alındı.
Bizim evimiz de sabah 5.00′da basıldı. Baskın esnasında eve gelen HDK Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, avukatsız süren aramaya ve bir rant projesi uğruna insanların polis operasyonlarına maruz bırakılmasına tepki gösterdi.
Vatan TMŞ’ye getirildiğimde siyasi polisin şeflerinden birisi, “Alp Altınörsss, hoşgeldinnn” nidası ile karşıladı beni. “Bu sefer elimizden kolay kurtulamayacaksın” mealinde bir tını aldım bu karşılamadan.
Gözaltında yaşadığım en önemli sorun, zorla tükürük (DNA örneği) alma işkencesi idi. AİHS ile kişinin rızası dışında DNA örneği alınmayacağı sabit iken, “Mahkeme kararı var” denilerek zorla ve zorbalıkla bizden tükürük örnekleri alındı. Bu örnekler, somut bir suçlama ya da soruşturma için de istenmiyor. Adeta otomatiğe bağlanmış biçimde, yolu TMŞ’den geçen herkesten mahkeme kararıyla zorla DNA örneği alınıyor. Yurttaşlar bu yolla fişleniyor.
Tükürük işkencesi, Haseki Hastanesi’nin “Kuduz aşısı” bölümünde, Hipokrat yeminine sadık olmayan bir doktorun eliyle gerçekleştirildi. 69 kişiden, her biri polis işkencesine maruz bırakılarak tükürük örneği alındı. Yerlerde sürüklenenler, boğazı sıkılanlar, sırtına binilerek zorla ters kelepçe takılanlar, vahşice dövülenler, biber gazı sıkılanlar, kafası koltuğa bastırılanlar oldu. Sıtkı Güngör’ün alçılı bacağını tekmelediler. Boran Atıcı’nın tüm sırtı darp iziyle doluydu. Ters kelepçeden bileğine kan oturanlar oldu. Bu biçimde saat 18.00′da başlayan işkence, sabaha karşı 04.00′a kadar sürdü. “işkence artık bitti” yalanına karşılık, TMŞ polisinin her daim işkence için hazır ve nazır olduğunu, buna epey hevesli de olduğunu görmüş olduk.
Savcılığa çıkartıldığımızda, dosya içeriğinin oldukça boş olduğunu gördük. Esasen 2911 sayılı Toplantı-Gösteri yürüyüşleri yasası kapsamındaki iddialar “terör örgütü üyeliğine” delil gibi sunuldu. ESP yasa dışı ilan edilmeye çalışıldı.
Son dönem davaların klasiği haline gelen “gizli tanık” zulmü de devredeydi. Ne idüğü belirsiz bir “gizli tanık” peydah edilerek tutuklama gerekçesi yaratılmaya çalışıldı. “Melek” isimli bu müfteri tanık, kiminle ilgili bir şeyler söylemişse hemen tümü tutuklandı.
Benim için, hiçbiri kendi başına “suç” oluşturmayacak çok sayıda olayı alt alta dizerek kanaat oluşturma yöntemi izlemişler. Halkların Demokratik Partisi MYK üyesi olarak, siyasetçi kimliğimle yer aldığım 1 Mayıs, 6 Mayıs, Yılmaz Selçuk cenazesi, açlık greviyle ilgili bir oturma eylemi iddia olarak karşıma getirildi.
Taksim-Gezi direnişiyle ilgili olarak getirilen tek somut iddia, Başbakan’la görüşecek heyette yer alacağı açıklanan Hayko Bağdat’ı “tehdit etmek”(!) Taksim Dayanışması dışında suni bir muhataplık yaratılmaya çalılan bu randevuyu anımsarsınız. Bu heyette yer alacağı açıklanan demokrat bir kişilik olan Hayko Bağdat’a ortak bir tanıdığımızı arayarak, bu görüşmede yer almasının doğru olmayacağı yönünde bildirimde ve uyarıda bulunmuştum. Bu telefonumuz, “tehdit”,”şantaj”,”uzlaşma girişimlerini sabote etmek” olarak köpürtülmüş. Hayko Bağdat’ın kendi hür iradesiyle Başbakan’ın randevusuna gitmemesinin faturası da böylece bize kesilmiş oldu. Bu gelişme üzerine Hayko Bağdat, CNN Türk’te bir programda kimsenin kendisini tehdit etmediğini açıkladı. Telefon görüşmesini yaptığımız ortak tanıdığımız Şenol Karakaş da savcılığa giderek durumu aydınlatan ifade verdi. Ancak hala buradayım.
Hakkımda bir de “gizli tanık” ifadesi var. iki satırlık. “Melek” isimli müfteri, “MLKP açık alan faaliyetini yürütür. ESP İstanbul il yöneticisidir. Kendisini güzelleştirme derneğinde verdiği bir panelde gördüm” demiş. İnanılır gibi değil. Beni sadece bir panelde gören bu şahıs, “MLKP açık alan faaliyeti” yürüttüğümü şıp diye anlamış! “Özel” savcılık ve hakimlik de bunu ciddi ciddi tutuklama gerekçesi sayıyor. Neticede, Ethem Sarısülük’ü başından vuran polisin “meşru müdafaa” denilerek serbest bırakıldığı, Taksim’de elinde palayla gösterici avına çıkan şahsın salınıverildiği, Eskişehir’de odunla gösterici kovalayan şoförün tutuksuz yargılandığı bir ülkede, bizler böyle trajikomik iddialarla tutuklanıyoruz.
Tutuklanmamı, benzer biçimlerde tutuklanan bütün diğer arkadaşlar gibi ülkenin siyasi iklimine ve AKP iktidarının yargıyı esir almış olmasına bağlıyorum. Başka koşullarda, böyle kof bir dosya ve böyle basit iddialarla bu denli kalabalık bir tutuklanma mümkün olamazdı.
Dolayısıyla, bu siyasi rehinelik halinin sona ermesi de ancak halkımızın demokratik dayanışmasıyla mümkün olabilecek. Kazlıçeşme konsepti ancak Gezi ruhuyla boşa çıkartılabilir. Kazlıçeşme konsepti, polis devleti ve AKP diktatörlüğü demektir. Bizler, Erdoğan iktidarının bu hedefleri uğruna içeri atıldık. Halkımızın sindirilemeyen özgürlük mücadelesiyle özgürlüğümüze kavuşacağız.
Dışarıda günbegün büyüyen dayanışmayı hissedebiliyoruz, duvarların ardına sızıyor. Taksi-Gezi direnişinin ayrımsız tüm tutsaklarını sahiplenen halkımıza selam olsun! Selam olsun, bu ülkenin gözünü açmak isterken gözünü yitiren gençlere! Ali, Ethem, Mehmet ve Abdullah’a selam olsun! Selam olsun, şehitlerimizin acılı ama vakur annelerine! Parklarda buluşanlara, meydanları terk etmeyenlere… Zalimleri titretenlere selam olsun. Birlikte kazanacağız. Mutlaka biz kazanacağız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.