Son zamanlarda Türkiye’de hiçbir sorun, Taksim Gezi Parkı’ndaki direniş kadar, ülkenin gündemini böylesine işgal etmemişti. Kürt sorununu ayrı tutarsak… Doğal olarak sonuçları bakımından sistemi derinden etkileyen bu mesele ile ilgili oldukça fazla yazılıp çizildi. Her şeyden önce Gezi Parkı direnişini anlamak, bu direnişi doğru tahlil etmekten geçmektedir. Şüphesiz Gezi Parkı’nda direnen binler, Başbakan’ın değişiyle; ne […]
Son zamanlarda Türkiye’de hiçbir sorun, Taksim Gezi Parkı’ndaki direniş kadar, ülkenin gündemini böylesine işgal etmemişti. Kürt sorununu ayrı tutarsak…
Doğal olarak sonuçları bakımından sistemi derinden etkileyen bu mesele ile ilgili oldukça fazla yazılıp çizildi.
Her şeyden önce Gezi Parkı direnişini anlamak, bu direnişi doğru tahlil etmekten geçmektedir.
Şüphesiz Gezi Parkı’nda direnen binler, Başbakan’ın değişiyle; ne üç beş çapulcu, ne de baldırı çıplak, ayak takımıydı.
Bir parktan başlayıp hemen tüm ülkeye yayılan direnişin bu boyutlara ulaşmasının ve sınırları aşmasının nedeni; toplumun geniş kesimlerinin AKP’nin yönetim tarzına olan hoşnutsuzluğu, uygulanan despotik, tekçi politikalara karşı itirazın dışa vurumudur.
Öte yandan Gezi Parkı direnişi ne örgütlü bir isyan hareketi ne dinamikleri bakımından toplumun en yoksul sınıflarının isyanı ne de Başbakanın tarifiyle burada direnenler bir avuç çapulcuydu.
Olsa olsa bu hareket sınıfsal konumlarını yitirmişlerin, yaşam tarzına, alışkanlıklarına giyimine, kaç çocuk yapacağına, ne yiyip içeceklerine kadar toplumun yaşam alanlarının tanzim edilmesine karşı çıkanların;
Yavuz Selim gibi Alevi katilinin ismini köprülere vererek, ‘her geçtiğinizde katilinizi hatırlayın’ dercesine aşağılanan, ötekileştirilen Alevilerin;
Birkaç ağaç meselesinin ötesinde, kentini, doğasını rant alanı haline getirmek isteyen iktidara karşı, kentini, doğasını talan ettirmek istemeyen çevre muhalefetinin;
Demokrasi, Barış, Eşitlik ve kardeşçe bir yaşam isteyen Kürtlerin;
Tacize, tecavüze, erkek egemen sisteme karşı duran kadınların, antikapitalistlerin ve toplumun ötekilerinin bir itirazı olarak değerlendirilmelidir.
Bu direnişi, dinamiklerini kimsenin örgütlemediği, aksine sessiz kitlelerin, bıçağın kemiğe dayandığını hissettiklerinde kendiliğinden ayağa kalkanların direnişi olarak anlamak lazım!
Gezi Parkı, direniş pratiği bakımından şüphesiz ki Türkiye toplumsal güçleri açısından önemli bir deneyimdir. Sonuçlarını sonraki süreçlerde de elbette konuşmaya devam edeceğiz.
Gezi direnişinde yaratılan kominal dayanışma, gaza, bombaya, suya karşı siper yoldaşlığı, sol içerisinde bir özgüvenin oluşmasını sağlamış ve istenirse Türkiye toplumsal güçlerinin ciddi bir muhalefet odağı olabileceklerini ve mevcut dağınıklığı aşabilecek kapasitenin kendi içinde saklı olduğunu göstermiştir.
Ancak Gezi direnişi üzerinden Kürt özgürlük hareketine yönelik, yapılan bazı eleştirilerin, yersiz, haksız ve zorlama eleştiriler olduğu kanaatindeyim.
Her şeyden önce Türkiye sol dinamiklerinin, Kürt hareketinden daha fazla destek beklemeleri doğal karşılanabilir. Çünkü günümüzde en örgütlü yapı, Kürt özgürlük hareketidir.
Asıl sorunlu olan yaklaşım, Kürt hareketinin sol, sosyalist hareketle bugüne kadar olan dayanışma ilişkisinin yok sayılıp, sadece Gezi direnişi ve barış süreci üzerinden soyut bir değerlendirilme yapılmasıdır.
Hal bu ki Kürt Özgürlük Hareketi seksenlerden bu yana sol, sosyalist hareketle birçok defa birlik, cephe, partileşmeye kadar, enternasyonalist dayanışmanın geliştirilmesine çaba harcamış, bu çabalar günümüze kadar büyük emeklerle sürdürülmüştür.
Gezi Parkı direnişinde bazı dostların; ‘barış süreci sabote olur’ diye, Kürt hareketinin ‘AKP’ye karşı mücadele etmediğini’ ve ‘direnenlerin yalnız bırakıldığını’ söylemeleri yersiz ve haksız bir eleştiridir.
Başından beri Kürt hareketinin Gezi Parkı eyleminin önemli bir bileşeni, paydası durumunda olduğunu her kes bilmektedir.
Kürtler vekilleriyle, kitle ve meclis boyutuyla, direnişin her sürecinde yer aldığı gibi, sürecin başından itibaren Kürdistan’da destek açıklamaları yapmış, Dersim’de günlerce halk sokaklarda Gezi Parkı için direnmiştir.
Fakat her sürecin de kendi doğallığında, iç dinamikleriyle yürümesi gerçekliği vardır.
Gezi Parkı’nda Kürtlerin daha fazla rol alıp öne çıkmaları, eylemin tüm süreçlerinin belirleyeni olmalarının da farklı sorunlara neden olabileceği ve bu durumun katkıdan çok, farklı tartışmaları beraberinde getireceği unutulmamalıdır.
Ayrıca Kürtlerin barış sürecinin sekteye uğramaması için hassas davranmaları, doğal karşılanmalıdır.
Büyük emek ve çabalar sonucu, Kürtler ilk defa barışa bu kadar yaklaşmışlardır. Elbette bu şansın heba olmasını kimse istememelidir. Kürtlerin barış sürecinde hassas davranmaları, AKP otoriterliğine karşı mücadele etmediği anlamına gelmez.
Kürdistan’ı karakol ve barajlarla kuşatmak isteyen AKP hükümetinin bu politikalarına karşı, Lice halkının verdiği mücadele, bu eleştirileri boşa çıkaracak güncel bir örnektir. Kaldı ki şimdi de Kürt halkı yaşamın her alanında barışı sağlamak için direniyor.
Ancak son zamanlarda bayraklarla alanlara inen ulusalcı, milliyetçi çevrelerin eylemleri gerçek mecrasından kopararak, barış sürecini akamete uğratacak bir tutum sergiledikleri, Kürt halkının gözünden kaçmamaktadır.
Dolayısıyla eylemlerin Ergenekoncularca geriye çekilmesinin önüne geçilmesi gerekmekte, kitlelerin yükselen itirazının AKP faşizminin teşhirine ve Türkiye’nin demokratikleşmesine yönlendirilmelidir.
Özetle AKP hükümeti halkların yükselen itirazına kulak vermek zorundadır.
Erdoğan’ın halkın isyanını anlamak yerine, sorunun nedenini dış güçlere, faiz lobilerine bağlaması, kitleler üzerinde orantısız güç kullanan polisin ödüllendirilmesi, yoğun baskı ve tutuklamalar yapılması, hala klasik inkâr siyasetinde direndiğini gösteriyor.
Erdoğan hükümeti barış meselesinde artık gerçek niyetini bir an önce ortaya koymalıdır.
İkiyüzlü politikalara toplumun karnı toktur.
Çünkü Gezi Parkı’nda ve Lice’deki saldırılar barış sürecine yönelik bir provokasyondur. Bunlar barış yapan bir zihniyetin pratiği değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.