Baskın Oran “Taksim-Gezi’nin üç halkası ve AKP”[1] yazısında gene bir şeyler demek istemiş ama ne dediği anlaşılamıyor: Baskın Oran Kategorileri Baskın Oran’ın yazısında dikkat çeken ilk nokta sürecin aktörlerini “kategorize” etme girişimidir. “Bu arada, Taksim-Gezi olaylarının “sürekli devrim” haline gelmeye başlaması da, sonunda, göstericiler ile halkın karşı karşıya gelmesi demek. Geldi bile. Sonunda herif-i nâşerifin […]
Baskın Oran “Taksim-Gezi’nin üç halkası ve AKP”[1] yazısında gene bir şeyler demek istemiş ama ne dediği anlaşılamıyor:
Baskın Oran Kategorileri
Baskın Oran’ın yazısında dikkat çeken ilk nokta sürecin aktörlerini “kategorize” etme girişimidir.
“Bu arada, Taksim-Gezi olaylarının “sürekli devrim” haline gelmeye başlaması da, sonunda, göstericiler ile halkın karşı karşıya gelmesi demek. Geldi bile. Sonunda herif-i nâşerifin biri palayla, diğeri tabancayla fırladı. Bunların olabileceğini önceden yazsaydım, “Tehdit mi ediyorsun!” diye diklenirlerdi. Hatta 27 Haziran’da bir uyarı metni hazırladık, dedik ki esnaf çok destekliyor ama gösteriler yüzünden iflasa gidiyor, aman bunu dikkate alalım, dedik, en yakınlarımız karşı çıktılar, tam o sırada bir cinayet Lice’de patladı, uyarı metni de elimizde.”
“Göstericiler ve Halk” diye bir ayırım yapabiliyorsa Baskın Oran, cidden süreci hiç anlamamış demektir. Göstericilerin karşısına koyduğu palalı, silahlı adamlar, sınıfsal olarak esnaf değil de, halk oluyor kendiliğinden. “Evlerine ekmek götürme derdinde olan”lar mahalle bakkalı eş tutularak, binlerce dolar kiralar vererek (kirası binlerce dolar olan bir işyerinin en az kirasını ödeyecek kadar kazanmasını bir kenara bırakmadan) iş yapan, sınıfsal olarak fakirlikten uzak bir noktada yer alan esnaf birden halk kavramı içine sıkışıveriyor. AKP destekli ya da onların sözünü ciddiye alıp kitleye araba süren, bagajdan pala çıkaranlar da HALK o zaman.
Evet halk ucu bucağı olmayan bir mefhumdur. Ama Baskın Oran’ın söyledikleri ile “plaj halka açıldı vatandaş giremiyor” gerici söylem arasında zerre farkı yok.
Baskın Oran ikinci kategori kurma girişimi göstericiler üzerinden yapıyor. 3 tane kategorisi var:
1- “Merkezde, ağaçlara sahip çıkarak olayı başlatanlar”a “Geziciler” diyor,
2-“Çoğunun ortak noktası “AKP’ye karşıtlık” ve “ulusalcılık” olan örgütler, partiler. CHP’liler, İP ve yan kuruluşları.” Baskın Oran bunlara özel bir isim vermemiş. AKP karşıtı ulusalcılar diyelim biz de onlara. Yazıklarından bu anlamı çıkarmak zor değil.
3-“Dünyanın her yerinde görülen “kırdökçüler”. Kodlamaya değmez; adı üstünde.” Kodlamaya değmeyecek kadar aşağılık oldukları yazının bir kaç yerinde vurguluyor Baskın Oran. Ama biz onlara gelin “çapulcular” diyelim.
Her yanı ile dökülen bu “kategorilendirme”nin neresine el atacağını bilemezsiniz.
Öncelikle Baskın Oran’ın kategorilendirmesi, AKP’nin kategorilendirmesinin aynısıdır. AKP’de eylemlerin “ilk üç günü masumdu” derken “ağaç sevgisi” olanların masum kişiler olduğunu söylüyor. İkincisi kendilerinden hiç haz etmesem de, AKP’de ulusalcıları, ki en başta CHP’yi sürecin temel aktörü olarak tanımlıyor. Aynı AKP “kırdökçüleri” sayarken hızını alamayıp “Cami’de bira içen”, “Gezi’de işeyenler” yani “çapulcular” olarak tanımlıyor.
Soruyorum o zaman Baskın Oran’a: sizin diliniz AKP ile bu kadar eşleşirken nasıl bir eleştiriye sahip olduğunuzu iddia edebilirsiniz ki?
Baskın Oran’ın en kaypak ve cidden düşmanlık içeren kategorisi ise “kırdökçüler”dir. Kimdir bunlar? Elinde sapanı ile 60 yaşında olan kadın mı, yoksa devrimciler mi; Kürt gençliği mi, yoksa anarşistler mi? Kimdir bunlar?
Baskın Oran şiddetin sadece görünen yüzü üzerinden herkesi “kırdökçü” potasına sokarak, AKP’nin vandalizm diline ortak olarak karşımıza çıkıyor. Melih Gökçek vandalizm müzesinin açılışına Baskın Oran’ı davet etmeze hatırım kalır.
Son olarak Baskın Oran’a şunu sormak lazım. Hadi İstanbul’da bu kategoriler doğru. Peki ya resmi verilere göre 77 ildeki sokağa çıkanlar da bu kategorilere dahil mi? Ya da Ali İsmail Korkmaz’ın hayatını kaybetmesi ve Antakya’da defnedilmesinden sonra 3 gündür sokaklardan ayrılmayan Armutlu halkı (!) hangi kategoriye sokacaksınız? Ankara’daki çatışmada polisin karşı saffına olan Ethem Sarısülük sizin için “kırdökçü” mü? Abdullah Cömert’i, Mehmet Ayvalıtaş için hangi kategoriyi uygun buluyorsunuz? Bir öğrenmek isteriz.
Taksim Dayanışma’ya polis sorgusu
Baskın Oran yazısından Taksim Dayanışma ile ilgili iki tane sorguya girişiyor.
1- “Öyle ki, Geziciler’i dışarıda bırakan bu Dayanışma’nın tepe noktasındaki “Koordinasyon”; çeşitli partilerin ve hatta HDK gibi geniş kuruluşların haberi olmadan miting kararları alıyor ve ertesi gün uygulanması için sosyal medyadan tebliğ ediyor.”
Yandaş medya tabir edilen iktidar basının isim, meslek vb. vermeden “konunun uzmanları”na dayandırarak yaptıkları haberlerden farkı olmayan bu bilgiye dair ne biliyorsa açıklamak zorundadır. Kanıtlamadığı bir sözü ortaya atıp sonra onun üzerinden teori üretmek nereden bakılırsa bakılsın ucuzluktur.
İkincisi Taksim Dayanışma bileşenlerinden olan HDK’nın böyle bir iddia varsa şimdiye kadar neden sustuğunu; eğer bu iddia doğru değilse de doğru olmadığını da HDK açıklamak zorundadır. Eğer bu iddia doğru değilse en başta HDK’nın ardından da Taksim Dayanışma’nın iddianın sahibine, Baskın Oran’a, söyleyeceği birkaç sözü olsa gerek.
Baskın Oran bu iddiası ile Taksim Dayanışma’nın 118 bileşenlerinin kim olduğu hakkında cidden bilgisi olmadığını da göstermektedir. Öyle ki iddiasını ortaya atarken HDK’yı öne çıkarıp, geriye “ulusalcılar”ı koyuyor.
Ama HDK dışındaki 118 bileşen içinde TTB, TMMOB, İstanbul Barosu, DİSK, KESK vb. meslek örgütleri ve sendikalar da var. “Ulusalcıların” HDK’yı kandırdığını, atlattığını kabul etsek bile diğerlerini nasıl kandırdığını, atlattığını da öğrenmek isteriz. Ama aynı sorumuz onlar içinde geçerlidir. Eğer Baskın Oran’ın ortaya attığı iddia doğru ise sadece yukarıda sayılı kurumlar değil Taksim Dayanışma’da bulunan herhangi bir kurumun bunu açıklaması zorunludur.
Ve eğer bu bilgi gerçekten doğru ise belki Taksim Dayanışması içinde kavgalar dahi çıkabilir, ama ne olursa olsun Baskın Oran’ın bu polis sorgusundan daha insani olacağı açıktır.
2- Baskın Oran, eski Tarafçı, şimdinin T24 yazarı Alper Görmüş’ün “6 Haziran’da açıklanan mahkemenin iptal kararını Taksim Dayanışması gizledi” iddiasını yazısının malzemelerinden birisi olarak önümüze koymaktadır.
Öncelikle Alper Görmüş bu iddiayı ortaya attığı ilk yazısında, aynı Baskın Oran, gibi herhangi bir kanıtı olmadan ortaya atmıştır:
“Fakat bu arada bir gerçek daha çıktı ortaya: Meğer Taksim Dayanışması, 6 Haziran tarihli kararı bundan birkaç gün sonra öğrendiği halde, mahkeme prosedürünün telkin ettiği “etik kaygılarla” yaklaşık üç hafta boyunca kamuoyuyla paylaşmamış.” (Alper Görmüş, “Yine de Soracağım: Taksim Dayanışması’na Çıplak Sorular, T24, 8 Temmuz 2013, http://t24.com.tr/yazi/yine-de-soracagim-taksim-dayanismasina-ciplak-sorular/7028) Görmüş yazının hiçbir yerinde kendi ifadesi ile “kuşkusuna” dayanak olacak tek bir kanıt sunmamış.
Görmüş kendisine gelen küfürleri gösterek yukarıdaki yazısından 3 gün sonra da gazetecilik dersi verirken de şu cümleyi kurabilmiş: “Öncelikle, hem kuşkuyu iletmek, hem de kamuoyunda yanlış algılamalara yol açmamak gerekir. Gazeteci, kuşku iletiyorum derken, ‘kesin gerçek’ etkisi yaratırsa (…) istemeden bir dezenformasyonun aleti haline gelebilir.” (Alper Görmüş, “Gazetecilik Kuşku Mesleğidir”, T24, 11 Temmuz 2013, http://t24.com.tr/yazi/gazetecilik-kusku-meslegidir/7042”
Hiçbir kanıt sunmadan yüklemi “kamuoyuyla paylaşmamış” cümlesi “kesin gerçek etkisi” yaratır mı yaratmaz mı gibi bir tartışmaya hiç girmeden, kendi yaptığı polis sorgusunu temizleme uğraşı da malesef işe yaramamıştır.
Baskın Oran’a dönersek, kendisi Alper Görmüş’ün “Yine de Soracağım, Taksim Dayanışmasına Çıplak Sorular” yazısındaki soruları aynen almış, ama yayınlanmış olmasına ragmen ikinci yazıda Taksim Dayanışma üyelerinin konuya dair verdikleri cevabı hiç okumamış, okuduysa da yazısında yer vermiştir.
Baskın Oran bu ülkede 33 yıldır devletin özellikle muhaliflere karşı gerçek kanıt sunmak yerine kanıt kanıt uydurmak yoluyla, polisin sıklıkla başvurduğu yöntemle suçlu ilan etmeye girişmiştir. Emniyette açık kadro varsa kendisinin çok rahat iş bulacağını buradan söylemek isterim.
Alper Görmüş’ün “6 Haziran’da karar açıklansaydı ölümler olmazdı” diye ileri sürdüğü argüman bizzat Taksim Dayanışma’sında yer alanların verdiği cevap olan “ölümlerin hemen hepsi 6 Haziran’dan önce oldu” gerçeği karşısında tuzla buz olmuştur. Ve Alper Görmüş bu gerçeği “maddi hata” diyerek kabul etmekle beraber, hem Alper Görmüş hem de Baskın Oran “eleştiri” adı altında “suçlu bulmak için” devlete ve onun kolluk kuvvetlerine değil, saldırıya maruz kalanları sanık sandalyesine oturtmaya çalışmaktadırlar.
Ethem’i vuran katil polisin tüm görüntüleri ayan beyan ortadayken serbest bırakılması; Ali İsmal’i dövenlerin olduğu kamera kayıtlarının bir kısmı silinmesi; elinde pala olanın yurt dışına kaçmasına göz yumulması; Gezi olayların sırasında binlerce insanı şiddeti oluşturmakla suçlayarak göz altına alınıp, yüzlercesinin tutuklanmasındaki faşist bakış açısı ile Baskın Oran’ın eleştiri adı altındaki polis tipi sorgulamasının zerre farkı yoktur.
Bugüne kadar AKP’ye akıl veren, insanı çileden çıkaran nice yazısını okuduk Baskın Oran’ın. Ama bu son yazısı kelimenin tam anlamıyla mide bulandırıcıdır. Yiğit Bulut’un yanında bir koltuk bulması şansı dünden daha yüksektir. Yeri orada daha yakışır. “Durmak yok yola devam!”
[1] Baskın Oran’ın yazının tamamı için http://www.sendika.org/2013/07/gezi-direnisini-bolme-ve-karalama-cabalarina-baskin-orandan-katki/