Gezi Parkı direnişi başladığından beri Kürtlerin kitlesel bir katılımla bu direnişte yer almadığı hepimizin malumu. Gezi Parkı’nda dalgalanan BDP bayrakları, direnişe omuz veren Kürt gençleri olduysa da Diyarbakır’dan Ankara’ya getirilen TOMA’lar Kürtlerin bu direnişe aldığı mesafeli tavrın göstergelerinden sadece biriydi. Uzun süredir sürdürdükleri haklı mücadelenin bir sonucu olan barış zeminine zarar gelmemesi ve müzakerelerin devam […]
Gezi Parkı direnişi başladığından beri Kürtlerin kitlesel bir katılımla bu direnişte yer almadığı hepimizin malumu. Gezi Parkı’nda dalgalanan BDP bayrakları, direnişe omuz veren Kürt gençleri olduysa da Diyarbakır’dan Ankara’ya getirilen TOMA’lar Kürtlerin bu direnişe aldığı mesafeli tavrın göstergelerinden sadece biriydi. Uzun süredir sürdürdükleri haklı mücadelenin bir sonucu olan barış zeminine zarar gelmemesi ve müzakerelerin devam etmesi için Kürtler, Gezi ile başlayan direnişe, Türk bayraklı direnişçilere, hükümete yöneltilen eleştirilere tedirginlikle yaklaştılar.
Sosyal medyada Kürtlerin direnişe niye katılmadığına ilişkin iki argüman öne çıkıyordu. Bunlardan ilki Gezi parkı direnişçilerin Kürdistan’da 30 yıldır süren mücadelede Kürtlere sahip çıkmamış olmasını eleştiriyordu. Diğer argüman ise “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye haykıran ulusalcı kesimle bir arada mücadele etmenin olanaksızlığını vurguluyordu.
Bu gerekçelerden ilkini çürütmek nispeten kolay. Çünkü bu argüman Kürtlere karşı 30 yıldır sürdürülen duyarsızlığın tekrarıdır. Doğrudur, yıllar boyunca Kürtlerin kayıpları, acıları, yakılan köyleri, tüm bu zulme gösterdikleri direniş Türklerin gündeminde yer bulmadı. Kürtler yalnız kaldı. Ancak “şimdi sıra sizde” demek bizi bir duyarsızlık kısır döngüsüne sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
İkinci gerekçeyi ise çürütmek daha güç. Direnişte yoğun bir şekilde varlığını gözlemlediğimiz Türk bayrağı, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, TGB ve başkaları bu memleketin Kürtler kadar gerçeği. Her an Kürtlere yönelme potansiyeli olan öfkeyi ise hafife almamak gerekiyor. Üstelik Kürtler ve asker doğmayan bizler için “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı ile yürümek, barışmak, teslim etmeliyiz ki, oldukça zor. Ama, Gezi direnişi süresince yaşanan zulme, ulusalcılar var diye karşı çıkmamak da söz konusu olamaz. Gülten Kışanak’ın da belirttiği gibi devlet şiddetine, terörüne karşı çıkmadan Kürt sorunu çözülemez.
Öyleyse ne yapmalı?
Mustafa Kemal’in askerlerinden bunca eziyet görmüş Kürtler bu sloganla yürüyen Türklerle yan yana gelebilir, Türkiye’nin demokratikleşmesi için birlikte mücadele edebilir mi? Edecekse, bu nasıl olacak? Kürtler yaşadıklarına, taleplerine bu mücadele içinde gerekli duyarlılığı nasıl yaratacak?
Bu soruların cevabını vermek hiç kolay değil. Üstelik tek bir cevabı, çözümü de yok. Lakin Gezi deneyimi ve sonrasında yaşananlara, bu kısa zamanda olanlara baktığımızda göze çarpan iki önemli fırsatın altını çizmek gerekiyor: ana akım medyaya duyulan güvensizlik ve farklı kentlerde, parklarda düzenlenen forumlar.
Hepimizin malumu, Kürtler medyadan ümidini keseli, çanak antenlerini kuralı yıllar oldu. Oysa Kürtlerin mücadelesini, kayıplarını, acılarını bilmeyen, senelerdir ana akım medya ile yetinen yığınlar var. Sosyal medyada da sık sık altı çizildi, 30 yıl boyunca televizyonlarda Kürtlere reva görülen zulüm değil penguenler izlendi. Lakin Gezi direnişleri süresince ana akım medyanın omurgasızlığı, direnişte yer alan kitlelerin ana akım medyaya güvenini ilk defa bu kadar derinden sarstı. Şimdi hükümete, hukuka, medyaya, bize anlatılan geçmişe, şu ana kadar sorgusuz sualsiz kabul edilen her şeye şüphelerin oluştuğu bir dönemden geçiyoruz. Alternatif bir medya yaratarak şimdiye kadar gerçek varsayılan haberleri, bilgileri sorgulamak, tartışmak, bunca senelik zulmü anlatmak için hiç de hafife alınmaması gereken bir fırsat.
Bir diğer fırsat ise Gezi’deki çadırların yerle yeksan edilmesinin ardından parklarda yapılmaya başlanan forumlar. Kürtlerin ve Kürtlerin mücadelesine destek veren herkesin parklardaki bu forumlarda bulunması, fikrini, derdini, deneyimini anlatması önemli. Gezi’deki bir aradalık, forumlarda yapılan tartışmalar bizden farklı olanı duyma, dinleme becerimizi artırdı. İsyan ve sonrasında gelişen forumlar 30 yıldır çekilen acıları anlatmanın da, toplumsal barışın da, ortak düşmanı görmenin de hemzemini olabilir.
Kimse her şeyin birden güllük gülistanlık olacağını beklemesin. Demokratikleşme dediğimiz şeyde ne ulaşacağımız bir nihai an, ne de herkesi gerçeklerle yüzleştirecek sihirli bir mekanizma mevcut. Gezi direnişi ile birlikte Kürt meselesine ve mücadelesine dair bir kavrayışın oluşmasını beklemek Gezi’nin sihirli bir değnek olduğunu varsaymak olur. 31 Mayıs’tan bu yana yaşananlar devletin yaptığı zulmün ne kadar sınırsız, ne kadar fütursuz olabileceğini, hesap vermeden nasıl da can alınabileceğini daha fazla insana gösterdi. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ama bu memlekette Kürt sorununu, yıllardır yaşanılan eziyeti, sefaleti, kayıpları ve daha tüm gerçekleri sadece birbirimize, bize benzeyene anlatarak ne acılarımıza ortak, ne de mücadelemize yoldaş bulabiliriz. Yaşadıklarımızı bize benzemeyene tekrar tekrar anlatmak için, olan bitene müdahale etmek için çok önemli bir dönemeçteyiz. Zulmün ve ezilenin farkında olanlara, anlatmak ve paylaşmak konusunda farkında olmayanlardan daha fazla sorumluluk düşüyor.
Şimdi Kürt halkının uzun yıllardır büyük bedeller ödeyerek sürdürdüğü özgürlük mücadelesi ile Batı’da patlak veren isyanın birlikte mücadele etme zamanıdır. Gezi’deki birliktelik ve dayanışmanın devam edebilmesi için bir arada olmak ve mücadeleyi çoğaltmak gerekiyor. Gülten Kışanak’ın da dediği gibi “Devlet şiddetine, devlet terörüne karşı çıkmadan Kürt sorununu çözemeyeceğimizi çok iyi biliyoruz. Kürt’e demokrasi Türk’e sopa olmaz. Türk’e demokrasi Kürt’e sopa olmaz. Biz bunları yıllarca yaşadık. Kimse birini diğerinin karşısına çıkartamaz. Tüm Türkiye’de herkes için demokrasi, özgürlük ve adalet olması gerekiyor”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.