Gezi parkı direnişi ile birlikte paniğe kapılan Başbakan Erdoğan seçim startını erken vererek İstanbul ve Ankara’da başladığı mitinglerini Anadolu’ya yaymış durumda. Cuma günü Kayseri’de bu mitinglerden birini daha gerçekleştirdi. Yine ötekileştirici ve ayrıştırıcı bir söyleme sarılarak daha önce de kendi kitlesi nezrinde itibar gören sözlerin arkasına sığınmaya çalıştı. Zaman zaman kışkırtıcı bir dil ile kitlesini, […]
Gezi parkı direnişi ile birlikte paniğe kapılan Başbakan Erdoğan seçim startını erken vererek İstanbul ve Ankara’da başladığı mitinglerini Anadolu’ya yaymış durumda. Cuma günü Kayseri’de bu mitinglerden birini daha gerçekleştirdi. Yine ötekileştirici ve ayrıştırıcı bir söyleme sarılarak daha önce de kendi kitlesi nezrinde itibar gören sözlerin arkasına sığınmaya çalıştı. Zaman zaman kışkırtıcı bir dil ile kitlesini, hak arayanlara karşı tutum almaya davet etti. Ona göre kendine halk diyen, eğitimli, toplumun kaymak tabakasını oluşturanlar, AKP hükümetinin koruyup kollamaya çalıştığı, “sevdalısı olduğu”, yoksul halk kitlelerini aşağılıyordu:
“Kendilerine halk diyenler, ne yazık ki şu muhteşem birlikteliğe ‘bidon kafalı’ diyorlar, ‘göbeğini kaşıyan adam’ diyorlar, ‘makarnaya, una, pirince oyunu satan adam’ diyorlar, ‘koyun’ diyorlar. On yıllar boyunca bunu yaptılar. Eğer öyleyse sen de makarna, pirinç, peynir dağıt. Bütün bu ülkenin kaymak takımı, CHP seninle beraber, dağıtıver. Taksim Meydanı’nda servisleri siz yaptınız o sermaye çevresiyle beraber, o kaymak takımıyla beraber yaptınız, hadi diğer zamanlar da yapmaya devam edin. Eğer bununla bu iş halloluyorsa buyurun halledin.”
Erdoğan her zaman ki gibi, sapla samanı karıştırıp kafa bulandırarak kitleleri hitabet gücü ile kontrol etme çabasını sürdürüyor. Öncelikli olarak sosyal politika aracı olarak toplumun yoksul kesimlerine yapılan sosyal yardımların kaynağı ne kendisinin kişisel serveti ne de partisinin kaynakları. Toplumun özellikle ücretli kesimlerinin üzerinden dolaylı, dolaysız vergilerle elde edilen gelirler, hepimize ait olan kamu arazilerinin, işletmelerinin satışından elde edilen kaynaklar ve giderek artan borçlar.
Dolayısı ile “öyleyse sen de makarna, pirinç, peynir dağıt” derken, dağıtılan kömürün, yapılan gıda yardımının, kendisinin ve partisinin cebinden çıkan bir unsurmuş gibi gösterme çabası son derece yanlış. Hele siz de dağıtın demek sap ile samanı karıştırmak anlamına geliyor.
“Veren el alan elden üstündür” diye bir atasözümüz var. Toplumun kaynaklarını, kendi malınızmış gibi göstererek yoksullara dağıtıp, onlar üzerinde üstünlük kuracak, onların hak temelli taleplerini yok sayıp kendinize muhtaç, bağımlı hale getireceksiniz, ardından da başkaları bu halkı aşağılıyor diyeceksiniz. Bu, halkın onuru ile oynamak değilse nedir?
Yoksulluğu Yönetmek
İlk icraatlarından biri iş güvencesinin kapsamını daraltmak olan, işveren yanlısı bir esneklik sistemini iş kanuna yediren, örgütlenme özgürlüğünü, sendikal hakları, gösteri ve yürüyüş hakkını baskı altına alma konusunda ısrarını sürdüren, çalışma hayatını cehenneme çeviren, taşeronluğu temel istihdam biçimi haline getirmeye çalışan AKP’nin, yoksullukla mücadele değil, yoksulluğu yönetme amacının olduğu açıktır.
AKP döneminde temel gelir kaynağı “karşılıksız gelirler” olan ailelerin sayısı % 67 oranında artarak 1 milyon 233 binden, 1 milyon 837 bine yükseldi. Bu yaşamak için yardım muhtaç ailelerin sayısındaki artışı ortaya koymaktadır.
Kamu kaynakları “hak yok, sadaka çok” politikaları için ciddi bir kaynak haline gelmiştir. 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri’ne göre 6 milyon 370 bin kişi bu yardımlardan faydalanmaktadır. Örneğin 2012 yılında kömür yardımından faydalanan aile sayısı 2 milyonun üzerindedir. Tüm bu yardımlar için ayrılan kaynaklar ise 20 milyar TL düzeyindedir. Ayrıca hanehalklarına yapılan transferlerin Genel Yönetim Bütçesi içersindeki miktarı 2012 yılı için 61 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bunun 45 milyar TL’si diğer başlığı altında “korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç aile, özürlü, yaşlı ve diğer kişiler için yapılan yardımlar ve eğitim amacı dışında verilen harçlıklar ile hane halkına yapılan diğer transferlere” ayrılmıştır. Bunların dökümünü ulaşmak son derece zordur. Kaç kişiye ulaştığını tahmin etmek de mümkün görülmemektedir.
AKP hükümeti 2001 krizi sonrasında uygulamaya giren Özel Tüketim Vergisi ve deprem zamanında gündeme gelen Özel İletişim Vergisi gelirlerinin üzerine oturmuştur. Hükümetin sadece 2012 yılında elektrikten, doğalgazdan, benzinden, alkolden, tütünden, haberleşmeden elde ettiği gelir 80 milyar TL’dir.
Bir de faize savaş açmış bir hükümeti vardı değil mi? Genel Yönetim bütçesi içerisinde faiz ödemeleri 2012 yılı için 50 milyar TL’yi buluyor. Hiç de az bir rakam değil.
Yoksullukla mücadele son derece önemli. Bunun en önemli araçları ise asgari ücretin insanca yaşanacak ücret olarak belirlenmesi, sendikal haklar, çalışma sürelerinin ve koşullarının düzeltilmesi. Ancak amaç yoksulluğu yönetmekse, her türlü hak talebini bastırmak şart. AKP’de bunu yapıyor. Kontrolden çıkmış hakkını arayan yoksul kitleler onun en büyük kabusu. O yüzden de Başbakan çok konuşuyor.
“Tek başına/yapayalnız /karanlıklara /bırakılmış bir çocuk gibi /bağıra bağıra /kendi sesiyle uyanarak, /korkuyla tutuşup /korkuyla yanarak /durup dinlenmeden konuşuyor/ …/ çok korktuğu için/ çok konuşuyor!.”