Yoksulluk insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda ihtiyaçlar ve yoksulluk arasında temel bir ilişkinin olduğunu söylemek mümkündür. Bir şeyin var olduğunu bildiğiniz andan itibaren sizin için o şeyin yokluğu bir yoksunluk biçimi haline gelebilir. Cemal Süreya, Üvercinka şiirini bitirirken, “Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor/Bütün kara parçalarında/Afrika hariç değil!” diyerek ne kadar gerçek […]
Yoksulluk insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda ihtiyaçlar ve yoksulluk arasında temel bir ilişkinin olduğunu söylemek mümkündür. Bir şeyin var olduğunu bildiğiniz andan itibaren sizin için o şeyin yokluğu bir yoksunluk biçimi haline gelebilir. Cemal Süreya, Üvercinka şiirini bitirirken, “Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor/Bütün kara parçalarında/Afrika hariç değil!” diyerek ne kadar gerçek bir tanım yapmaktadır. Evet yoksulluğun başladığı bir yer vardır. Dışarı da bırakamayacağımız. Hayatımıza dokunan. O yüzden yoksulluğu bedenimize, ruhumuza bıraktığı izleri ile biliriz. Çocuğunuz büyürken onun iyi beslenemediğini bilmek böyle bir şeydir mesela. Cemal Süreya’nın tanımladığı ve ruhumuzu ezen biçiminden, en temel ihtiyaçlarımızın yok sayıldığı hallerine kadar, yaşadığımız gerçeklik bir çeşit zorbalıktır aslında.
Evet yoksulluğun başladığı bir yer vardır. Bunun ölçümünü bile kısmen yapmak mümkündür. Nitekim emek ve meslek örgütleri çeşitli yöntemlerle açlık ve yoksulluk sınırı açıklamaktadır. TÜİK, yoksulluğu dar ve geniş anlamda olmak üzere iki türlü tanımlamanın mümkün olduğunu, dar anlamda yoksulluğun, açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken, geniş anlamda yoksulluğun, gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmasını ifade ettiğini söylemektedir. Açlık ve yoksulluk sınırı bu kategoriler eksenin de açığa çıkmaktadır.
Bu hesapların temelinde sağlıklı beslenmek için gereken kalori miktarı hesapları bulunmaktadır. Örneğin DİSK-AR olarak hazırladığımız açlık ve yoksulluk sınırı hesaplarında çeşitli kaynaklardan derlediğimiz verilerden oluşturduğumuz kalıplar üzerinden kişinin ihtiyacına göre yapması gereken gıda harcamasının tutarı tespit edilmektedir. 4 Kişilik ailenin sağlıklı beslenmek için yapması gereken minimum aylık gıda harcaması AÇLIK SINIRI olarak belirlenmektedir. Bu verinin Hanehalkı tüketim harcamasına dağıtılması ile elde edilen veri ise bize YOKSULLUK SINIRINI vermektedir. (Bu hesapların genel kabul görmesinde, istikrarlı ve özverili çabaları ile yıllardır açlık ve yoksulluk sınırını gündeme taşıyan Türk-İş uzmanı Enis Bağdadioğlu’nun çabalarına dikkat çekmek isterim)
DİSK-AR olarak Son açıkladığımız verilere göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1100, yoksulluk sınırı ise 3478 TL olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de hanehalklarının yaklaşık 4’te 3’ünün geliri bizim tespit ettiğimiz yoksulluk sınırının altında kalmaktadır. TÜİK ise bu hesaplamaları (açlık ve yoksulluk sınırı) son derece düşük düzeyde tespit etmektedir. Ancak TÜİK’in Yaşam Koşulları araştırması, bizim verdiğimiz verilerin çok daha gerçekçi olduğunu ortaya koymaktadır. 2011 yılı verilerine göre: Türkiye’de evini yeteri derecede ısıtamayanların oranı % 35,4 yani 25 milyon 600 bin kişi, yeni bir elbise alamayanların oranı % 35,8 yani 25 milyon 900 bin kişi, yıpranmış ve eskimiş mobilyaları yenileyemeyenlerin oranı % 80,3 yani 58 milyon 118 bin kişi, evden uzakta bir haftalık tatili karşılayamayanların oranı % 86,5 yani 62 milyon 605 bin kişi, iki günde bir et, tavuk yada balık içeren yemek yiyemeyenlerin oranı % 60 yani 43 milyon 571 bin kişidir.Beklenmedik bir harcamayı karşılayamayanları oranı % 67,6 yani 48 milyon 986 bin kişidir.Sıcak su sistemine sahip olmayanların oranı % 20,8 yani 15 milyon 54 bin kişidir.
Bu tablo yoksuluğun, yani temel ihtiyaçlarını karşılayamayanların, oranının son derece yüksek olduğunu göstermektedir. Bir de görünen o ki resmi rakamlara göre bile yoksul insan sayısı artmaktadır.
TÜİK’in yoksulluk araştırması medyan gelirin belli bir oranda altında olanların göreli yoksul olarak ele alınması gerektiğini söylemektedir.
2007 yılında Türkiye’de gelir sıralamasında ortada (medyan) yer alan ailenin gelirinin % 40’ına kadar gelire sahip olanların sayısı 6 milyon 335 bindir. Bu oran 2011 yılında 7 Milyona 189 bin olarak gerçekleşmişti. 2007 yılında medyan gelirin % 70’sine kadar gelire sahip olanların sayısı 20 milyon 320 bindir 2011 yılında 21 milyon 519 bindir. Buna göre 4 yılda 1 milyonu aşkın kişi daha yoksulluğun kollarına itilmiştir.
Nitekim 2013 yılı ilk altı ayı için eşi çalışmayan ve 2 çocuklu bir asgari ücretlinin, asgari geçim indirimli aylık 811 TL’lik gelirinden gıda için günlük ayırdığı 9,11 TL ile hem eşinin hem kendinin hem de çocuklarının karnını doyurmak zorundadır. Özetle asgari ücretliden, öğün başına 76 kuruşla karnını doyurması,1 buzdolabı için 26 ay çalışması, 249 TL’ye ısınması ve barınması, çocuk başına 3 TL’lik eğitim harcaması ile çocuklarını yetiştirmesi beklenmektedir.
Yoksulluk insanın elini kolunu bağlayan bir şeydir. Hükümet yoksullukla mücadeleyi, kendisine, minnet duygusu üzerinden, maddi olarak bağımlı geniş bir kesim yaratarak sürdürebilir kılmaya çalışmaktadır. Sonuç olarak sosyal yardımların bütçe içindeki payı hiç de az değildir. Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2011 yılında, “Diğer Sosyal Amaçlı Transferler” başlığı altında korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç aile, özürlü, yaşlı ve diğer kişiler için yapılan yardımlar ve eğitim amacı dışında verilen harçlıklar toplamı 40 milyar TL’dir. “Diğer Sosyal Amaçlı Transferler” başlığı altındaki bu ödemeler hanehalklarına yapılan toplam transferlerin yaklaşık yüzde 80’idir. Bu tutar işsizlik fonundan aynı dönemde işsizlere yapılan yıllık ödemelerin yaklaşık 17 katıdır. Hanehalklarına yapılan transferlerin toplamı yaklaşık 5 milyon işçi emeklisine yıllık olarak ödenen tutara denktir. Kamu işçilerine ödenen toplam tutarın 4 katından fazladır. Türkiye AKP eli ile sadaka toplumu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hak ve özgürlükler kısıtlanırken, ücretler baskı altında tutulurken, kaynakların bu biçimde siyasal iktidarın kendi sürdürülebildiğini sağlamak üzere seferber edilmesine dikkat çekmek gerekiyor.
Ancak biliyoruz ki esas olan yoksulluğun ve işsizliğin girdabından insanları çıkartmak, onları birilerine muhtaç durumundan kurtarmak olmalıdır.
Ne diyordu şiirini girişinde, “Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden/
En uzun boynun bu senin/ dayanmaya ya da umudu kesmemeye”. Dayanmak ve umudu kesmemek bu dönem en çok ihtiyacımız olan şey herhalde…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.